Sınır Ötesi Operasyon ve Öneriler!
Türkiye, bizzat müttefiklerinin gizli ve zaman zaman da açık aleyhteki kumpasları ya da kötü niyetli yönlendirmeleri nedeniyle, uzun yıllardan beri yaşamakta olduğu ‘kuşatılmışlık psikolojisi’ karşısında, akıllara durgunluk verecek derecede, başarılı bir şekilde ‘devlet sabrı ve aklı’ niteliğine uygun davranış sergileme becerisini göstermiştir. Bu politika neticesinde Türkiye, şaşırtıcı bir kıvraklıkla, gemisini karaya oturtmadan ya da azgın dalgalara kurban vermeden gerek PKK tarafını, gerek kamuoyunu ve gerekse “müttefik” ilişkisi içerisinde olduğu varsayılan NATO üyesi ülkeler ile İsrail’i çok asaletli bir şekilde görmezden gelme ya da “anlamlı hoş görme” başarısını göstermiştir.
Türkiye’nin, en tehlikeli dönemlerde bile böylesine yüksek düzeyli özgüven, sabır, sebat, hoşgörü, diyalog, uzlaşı ve çözüm çerçevesinde hareket edebilme becerisini gösterilebilmesinin birinci derecede mimarı elbette ki Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’dır. Sayın Erdoğan’ı sevseniz de, sevmeseniz de bu hakikat hiçbir şekilde inkâr edilemez. Dolayısıyla, mesela; Sözcü Gazetesi’nin, ‘oylar gidince barış süreci de bitti’ tarzında bir manşeti öne çıkarmış olması, Sayın Erdoğan’ın karizmatik liderliğinin ürünü olan bu başarılı politikasını hiçbir şekilde gölgede bırakamaz ve bırakmamalıdır da...
Pek tabii olarak tüm emperyalist ve neo-sömürgeci oyunlar karşısında böylesine yapıcı, yön verici ve menfaat paylaşımcı bir anlayışla yürütülmekte ısrar edilen ‘Türkiye’ye özgü’ söz konusu politikanın başarılı olup olmaması önemlidir. Ancak asıl başarı olarak değerlendirilmesi gereken husus; Sayın Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin, tüm kötü niyetli zorlamalara rağmen, kendisine özgü bir kucaklayıcılıkla iç barış ve dış ittifak ilişkilerini hiçbir aksaklığa maruz bırakmadan sürdürmüş olmasıdır. Bu konuda, Sayın Erdoğan’a muhalefet etmeyi marifet zannedenlerin ileri gelenlerinden bazılarıyla yapmakta olduğumuz birebir görüşmelerde söz konusu hakikatin altını çizmekten kaçınmamaları “Türkiye’nin ‘iç barış’ ortamını muhafaza ederek geleceğe yürüyebilmesi açısından” ümit vericidir.
Hülasa ‘Türkiye ve dolayısıyla Sayın Erdoğan’ın kendisinden emin bir biçimde’ sürdürmekte ısrar etmiş oldukları kucaklayıcı, yatıştırıcı, kaynaştırıcı, uyandırıcı ve özümseyici politikalarıyla ilgili her şey açık, seçik ve şeffaf bir biçimde ulusal ve hatta kürelsel düzeydeki kamuoyunun gözleri önünde cereyan ederken; süreci tersten okuyarak haddini aşma eğilimine girenleri samimi bir yaklaşımla uyarmak istiyorum. Zira kötü niyetli oldukları izlenimi veren birileri, maalesef devlet kadrolarımızın tüm iyi niyetlerini en abartılı bir biçimde istismar ederek, devletimizin göstermiş olduğu büyüklüğü zafiyet ve zayıflık olarak görme ya da gösterme gafleti içerisine girmektedirler. Bu tarz söz, tutum, tavır, davranış ve yaklaşımlardan umulan asıl sonucun Türkiye’yi Irak ve Suriye’nin durumuna düşürmek olduğu artık herkesin malumudur.
O nedenle zaten, geriye dönüşü olmayacak bir noktaya varılmadan bu tarz hatalardan derhal geri dönülmesini tavsiye ediyorum. Aksi halde, ‘sabır taşı çatlayacak’ olursa, Türkiye, işte tam da o noktaya sürüklenince “kılıcını çekmekten ve hodri meydan demekten” hiçbir şekilde kaçınmayacaktır. Fakat bunun sonucunda, barış ve kardeşlik hukuku yönünden, karşılıklı olarak elde edilmiş olan tüm kazanımların kaybedilmesi riskiyle karşılaşmaktan kurtulanılamayacaktır.
O halde, HDP çevrelerinin artık işin rengini anlamalarının vakti geldi ve geçti bile... “Lütfen ateşle oynamayın!..” “Irak’ın devrik lideri olan Saddam Hüseyin’i İran’ın başına bela ederek sekiz dokuz yıl kardeş kanı akıttıranların, sonunda Saddam Hüseyin’i nasıl Kuveyt bataklığına sürükleyerek imha ettikleri ve hatta en sonunda onun ülkesini nasıl kan gölüne dönüştürdükleri gerçeği size ve tüm Müslüman topluluklara ders olmalıdır.” “Peşine düşmüş ya da düşürülmüş olduğunuz kavmiyet ve sosyalizm ideolojinizin altında daha fazla ezilmeden lütfen devletimizin şefkatli kollarının arasına kendinizi bırakıveriniz...”
“Unutmayınız ki; bu coğrafyada yaşamakta olup da kendisini saf Kürt veya saf Türk sananların hepsi sadece ham hayal peşindedirler!” “Hatta Kürtçülük ya da Türkçülük davası güdenlerin hangilerinin daha çok Kürt veya Türk olduğunu somut bir biçimde ortaya koymaları mümkün değildir.” O halde neyin peşindesiniz!.. İdeolojik takıntılar noktasında da benzer bir durum söz konusudur!... Hakikaten “bilişim çağının yaygın bilgi ve dezenformasyon bombardımanının etkisiyle yoğrulan sineleri, eskinin meşhur kapalı toplumlarında olduğu gibi istediğiniz biçimde yönlendirebileceğinizi zannediyorsanız, boşuna uğraşmayın, bu noktada da başarılı olmanız mümkün değildir.”
Öyle ise, lütfen size uzanan şefkat elini daha fazla geriye doğru itmeyin!.. Aksi halde, aslında şemsiye örgüt olmasına karşın, gerçekte küresel ölçekte ağırlığı olan derin güçlerin yönetmekte olduğu terör yapılanmaları üzerinden, sizi, yüzyıllarca içerisinde çıkamayacağınız kardeş kavgalarının içerisine sürüklemelerinin önüne geçemeyeceksiniz!.. Hakikaten, “Birinci Dünya savaşı koşullarında ve hatta daha öncesinden itibaren Osmanlı Devleti’ne karşı kurulan emperyalist kumpaslara alet olan Şerif Hüseyinler ile torunlarının bugün içerisine sürüklenmiş oldukları felaketlerden ders çıkarmazsanız, korkarım ki yakın bir zamandan sonra sizin için de artık son pişmanlık fayda vermeyecektir.”
Ey HDP’nin açık ve gizli lider kadrosu!!! Türkiye’nin, son bir haftadan beri yürütmekte olduğu operasyonların daha da kontrol edilemeyecek bir noktaya tırmandırılmasının önüne geçmek aslında sizin elinizde!.. Sevseniz de sevmeseniz de, itibar etseniz de etmeseniz de tüm dünyadaki Kürt kardeşlerimizi sizden daha çok seven bir Cumhurbaşkanı bugün işbaşında iken, bu fırsatı çok iyi değerlendirin ve Kürt-Türk kardeşliğini bitirerek Çek-Slovak ayrışmasına dönüştürmek peşinde koşan ortak düşmanlarımıza alet olmayın ya da fırsat vermeyin!...
Unutmayın ki; küresel güç odaklarının derin yapılandırma çalışmaları neticesinde kurulduğu anlaşılan IŞİD benzeri yapılanmalar ile Türkiye’yi birliktelik içerisinde göstererek Türkiye karşısında “haklı” duruma geçip mesafe alacağınızı size öğütleyenler, sizi, İslâm dünyasının “münafık halkı” konumuna sürükleyerek aslında yüzlerce yılı kapsayacağı düşünülen sinsi stratejilerinin altyapısını oluşturmaya çalışmaktadırlar. Böylesine açık ve bariz bir stratejiyi Abdullah Öcalan, HDP’nin lider kadrosu ve Kandil’deki terör örgütünün lider kadrosu bilmiyorlarsa eğer, bundan sonra da, daha çoook büyük felaketlerin piyonu olmayı sürdürmekten kurtulamayacaklardır.
Buna rağmen yine de hatırlatayım!.. HDP kadroları olarak; Merhum Özal’ın size açmış olduğu ‘kucaklaşma’ kapısından girmeyi becerememiştiniz; bari, Sayın Erdoğan’ın açmış olduğu ‘bütünleşerek bir olma’ kapısından girme fırsatını kaçırmayınız... Unutmayınız ki, ‘fırsat’ bir kuştur, kaçırırsanız eğer, “son pişmanlık” fayda vermeeez.
Sonuç olarak; artık Türkiye’nin sabrı taşmış, güveni ise neredeyse tamamen tükenme noktasına gelmiştir. Gerek HDP çevreleri, gerek NATO üyesi müttefiklerimiz ve gerekse İsrail eğer Türkiye’nin samimiyetini test etmeyi ve hatta istismar etmeyi sürdürecek olurlarsa, kontrolü mümkün olmayan sonuçların ortaya çıkmasının asıl sorumlusu kendilerinin olacağını mutlaka bir yere not düşmelidirler!..
Diğer yandan, Türkiye’nin genel politikalarını yürütmekte olanlar ise, çözüm süreci ile diğer bazı konularda yapmış oldukları hataları ivedi bir biçimde telafi edebilmek için, artık hiç vakit geçirmeden, ABD’deki güvenlik, istihbarat, iletişim, denetim, bilişim ve diğer önemli alanlardaki devlet politikalarını Türkiye’nin koşullarına uygun bir biçimde ülkemize uyarlamalıdırlar. Aksi halde, çok kırılgan ve çaresiz gibi duran politikalar peşine koşulmaya mecbur olunacağından, Türkiye’nin sonuç odaklı politikalar geliştirmesi noktasında gerçekçi bir biçimde başarılı olmaları mümkün olmayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.