Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

FULLER-LER

FULLER-LER

CIA eski Türkiye İstasyon Şefi Graham Fuller her kritik zamanda ortaya çıkar ve Türkiye siyasasına yön verir istikbalimiz için ahkâm keserdi.

Şimdi yine konuşmuş Fuller…

Aslında konuşmasına gerek yoktu ki…

Türkiye’nin yarısı neredeyse Graham Fuller olmuş.

O kadar çok Fullerimiz var ki..

Adeta Fuller-ler diyesimiz var

ABD ve İngiliz–Yahudi medeniyeti bizi fullüyor kendi Büyük Ortadoğu Projesine payanda yaparken…

Hem oradan Fuller-leriz.

Hem de bizzat onların bölgedeki beklentilerine cevap veren piyonlar eliyle Fuller-ler…

Gazetelerin yarısı Fuller..

Devletimizin güvenlik için mesai yaptırdığı insanların yarısı Fuller..

Cemaatler zaten oldum olası Fuller…

İnsanın kime güveneceğini merak etmesinden daha tabii bir şey yok bizim gibi ülkelerde….

Çok açık beyan etmiş Fuller…

HDP, CHP, AKP koalisyonunu önermiş...

Bunu zaten bizde herkes öneriyor..

Açılım devam etmeli… PYD desteklenmeli..

PKK ile müzakereler sürmeli filan…

IŞİD ile mücadele bakımından Türkiye belli ki ABD ile anlaşmış ama PKK ile mücadelede nedense bir karışıklık daha doğrusu yarı anlaşma durumu var.

Türkiye her bela örgüte karşı bir strateji geliştirecek ama bundan uluslararası camia anlaşma zemini bulması yerinde bir davranış..

PYD ve sözde vatansever Kürt unsurlarını eğit donat sistemi bakımından ABD ve global statüko ile ortak siyaset içinde gibi gözüken Türkiye’nin Suriye’de bir Kürt koridoruna ve ardından Kürt devleti oluşumuna izin vermeyeceği ortada iken iki yüzlü davranma mecburiyeti global entelijansiyanın da bize iki yüzlü davranmasına sebep oluyor. 
Türkiye açıkça bölgede ikinci İsrail’in kurulmasına izin vermeyeceğini bütün taraflara göstermeli, gösterirken de kararlılığını ispat etmelidir. 

O zaman belki stratejik müttefik oluşun bir manası olabilir.

Bizim Babeuf Kim?

 Sefiller yedinci kitapta şöyle bir mesel vardır.

Her toplumda tiyatroda üçüncü alt kat denen şey vardır. Toplumsal zemin her yerde mayınlanmıştır, kimi zaman iyilik, kimi zaman kötülük için… Bu çalışmalar üst üste biner; üst ocaklar, alt ocaklar vardır.

Yanardağlar aleve dönüşecek karanlıkla doludur. Her lav önce gece gibidir. İlk âyinin yapıldığı yer altı mezarları yalnız Roma’nın mahzeni değil dünyanın mağarasıdır.

Din ocağı, felsefe ocağı, siyasa ocağı, ekonomi ocağı, devrim ocağı…

Jan Jak Ruso el fenerini ödünç veren Diogenes’e kazmasını ödünç verir. Bazen birbirlerine saldırırlar. Calvin, Socin’in saçlarını yakalar. Bütün bu kazılardan ne çıkar: Gelecek.

Derine indikçe işçiler daha fazla gizeme bürünür. Hus’un altında Luther var. Luther’in Dekart. Dekart’ın altında Volter… Onun altında Conderkat sonra Robespiyer en altta Babeuf…

Körlerin mahzeni. İnferi. Cehennem. 

Ama işte insanlık Fransız devrimi ile birlikte yeni bir dünya kurdu ve zaman zaman lavlarla, zaman zaman karanlıklarla boğuşan bir toplumsal ilişkiler ağı meydana çıkardı. Boğuşan ve sevişen…

Bizim mağaramızda ilerlemeye kalksak en dipte kim var hangi katmanda hangi şairimiz ya da devlet adamımız durmakta elinde meş’ale ile bilebiliyor muyuz? Bizim Volterimiz, Dekartımız ya da Ropespiyerimiz ve de

Babeufumuz kim?

Erol Güngör’ün altında Mümtaz Turhan, onun altında Gökalp var. Gökalp’ın altında Hüseyinzade ile Namık Kemal.

Bizim Babeufumuz Kemal mi? Onun altında kimse yok…

Habermas, tamamlanmamış proje olarak tanımlıyor modernlik projesini…

Kemal’in altını kazsak kim çıkar, Şeyh Galip mi? Şiire getirdiği modernlik acaba fikri planda da bizi sarar mı?

Vani Mehmet Efendi mi?

Katip Çelebi mi? Kim?

Hepsinin altında Mevlana…

Yoksa o kendi semasında tek yıldız mı?

Anadolu erenleri mayasını Hoca Ahmet Yesevi’den alırlar.

Bizim Babeuf’umuz Yesevi olabilir mi?

Böyle bir bağlantı elbette düşünülemez erenlere haksızlık olur. Netice itibariyle cemiyetimiz için modernite pek de ahım şahım bir şey değildir.

En iyisi bu dibi kazıma işini Namık Kemal’de bitirmek…

Modernitenin İçselleştirilmesi

Modernitenin içselleştirilmesi, hazmedilmesi ve oradan yeni ufuklara uzanmak çetin iş…

Bu anlamda son zamanlarda pek çuvalladığımız açık.

Bu yüzden selefi akımlar alıp başını gitti.

Bu yüzden IŞİD gibi örgütlerin sayısı arttı.

Artmaya da devam ediyor.

Bela iç dünyamızı kuşatmış ve bizi çürütmeye devam ediyor.

Ama buna karşı tedbirlerimiz yine bu hareketlerin ekmeğine yağ sürüyor.

Bin yıllık davranış kodlarımızın izini Hoca Ahmet Yesevi ve takipçisi Horasan erenlerinde bulabiliriz.

Son modern dönemlerimizin ise Namık Kemal’de…

Fakat bugünkü hal-i pür melalimizin Babeuf’unu ne yazık ki ithal İslamcılıklardan tedarik ettiğimiz için pejmürde bir

iç çekişe sığan kopuş yaşıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi