Din Dili Ve Kur’an
Merhum Ali Fuat Başgil’in bazı eserlerini okuyorum bu günlerde. Bir kısmı tekrar olsa da değdiğini görüyorum. İki hissimi arzedeyim; Ali Fuat Başgil kendi zamanında Müslümanlar, İslam ve hürriyet hakkında çok şeyler söylemiş bir insan. Ve söyledikleri ile bir hukukçu olduğu kadar din üstünde de bilgisi açığa çıkıyor. Verdiği eserler günümüzde bile güncel. Bu ülkemiz adına iyi değil, ama bizim için faydalı. Onun eserlerinin yeniden okunmasını acizane tavsiye ederim.
Mesela şimdi size sunacağım yazısı, bir makalesinin dip notundan alınma. Ama gerek din hürriyeti, gerekse dini bilgiler olarak nasıl da güncel ve gündemde değil mi? İşte bütün eserlerini de böyle sayabilir, yeniden okuyabiliriz.
“Bu bahiste ve sırası gelmişken biraz da ibadet dili üzerinde durmak isterim. Dinlerin kendilerine mahsus ve bünyelerinin mantığına uygun akideleri ve ibadet usulleri olduğu gibi, birer de ibadet ve dua dili vardır. Bu dil o dine mahsus olarak ve o dinin nasları ile ve asırlar içindeki teamülleriyle yerleşip kökleşmiştir.
Meselâ Hıristiyanlıkta Katolik kilisesinin ibadet dili Lâtincedir. Müslümanlığın ibadet dili de Arapçadır. Çünkü İslâm’ın mukaddes kitabı olan Kur’an Arapçadır. Müslüman ferdin ibadet hakkı, ibadeti İslâm dininde yerleşmiş olan usul, âdab ve lisan ile yâni Kur’an diliyle yapabilmesini icap eder. İslâm dinine mahsus ibadetlerin usul, âdab ve lisanı üzerinde oynamak ve bunları gelişi güzel değiştirmeğe kalkışmak ve meselâ, “ezan” ı asırlardan beri dünyanın dört köşesinde günde beş defa okunduğu dilden başka bir lisanla okutmağa zorlamak, yalnız diyanete değil, aynı zamanda Müslüman vatandaşın ibadet ve dua hakkına tecavüzdür.
Tekrar edelim ki, İslâm’ın ibadet dili Kur’an’dır. Kur’an ise kelimesi ve lâfziyle, ruhu ve mânasiyle Kur’an’dır. Tercüme Kur’an, Kur’an değildir ve tercüme Kur’an ile yapılan ibadet, İslâmî ibadet değildir. Esasen Kur’an’ı başka bir dile çevirmek hem imkânsızdır, hem de mânâsız ve faydasızdır. Çünkü bu ilâhî kitap, en sembolik bir müzikten ve en lirik bir şiirden daha ince bir zevk, bir mâna ve işaret taşımakta ve hiç bir lisanın ifade edemeyeceği kadar geniş ve zengin bir muhteva kucaklamaktadır. Alelâde bir şiirin bile yazıldığı dilden başka bir dile çevrilemediği herkesçe bilinen bir hakikat iken, Kur’an gibi bir eserin bütün incelikleriyle başka bir dile tercümesi elbette imkânsızdır. Hattâ yalnız imkânsız değil, hem de mânâsız ve faydasızdır. Çünkü Kur’an ne bir mektep kitabı, ne de bir lâboratuvar rehberidir.
O bir nevi kuş nağmesi gibi cana hitap eden ilâhî bir eserdir. Böyle bir eserin faydasını lâfzında ve tercümesinde değil, beşer âleminin her asır ve devirdeki vüs’atine ve inkişafına göre, yapılacak tefsirinde aramalıdır. Hülâsa Kur’an, Kur’an olarak tercüme edilemez ve Kur’anın tercümesi Kur’an olmaz.
Kabul etmelidir ki, din, insanları idare eden kuvvet ve müesseseler arasında, en çok maziye ve maziden gelen teamüllere dayanan ve esaslarında tamamıyla muhafazakâr olan bir kuvvet ve müessesedir. Fakat bu keyfiyet din için bir nakise değil, bilâkis bir meziyettir. Her an değişen insan arzu ve fantezileri yanında dinin manevî ve içtimaî kıymeti muhafazakârlığında ve bu sayede hayata huzur ve istikrar vermesindedir. İlim ve felsefe daima terakki eder, değişir ve yenileşir. Din ise esaslarında sabittir, değişmez. Dinin ilim ve felsefeden farklı olduğu noktalardan biri de budur.
Bununla dinde hiç bir değişiklik ve yenilik yapılamaz demek istemiyorum. Müslümanlığın amel ahkâmında, içtihaden yenilik yapmak daima mümkündür. Hattâ lâzımdır. Ancak esaslı akidelerde ve nasın sarahati karşısında içtihad cereyan etmez, içtihadın mümkün olduğu yerlerde de, bunun ilmî ehliyeti ve dinî selâbeti âmmece sabit olmuş otoriteler tarafından ve dinde yerleşmiş içtihad kaidelerine uygun olarak yapılması şarttır. Bunun aksine, her rast gelenin, hususiyle politika adamlarının din meselelerine karışmaları, bilmedikleri ve inanmadıkları bu işlere müdahale etmeleri kadar manasızlık tasavvur edilemez.”(Ord. Prof. Dr. Ali Fuat BAŞGİL, Din Hürriyeti Türk Anayasasının 75. Maddesi Üzerinde Etüd )