PKK İhanetinden Daha Büyük Bir Tehlike İle Karşı Karşıyayız
PKK ihaneti yaklaşık 35 senedir Türkiye’yi içeriden çökertmeye çalışıyor.
Türkiye’nin önünü tıkamak isteyen ABD, AB, Rusya, Çin ve İsrail gibi güçler çoğu zaman PKK’yı doğrudan yahud dolaylı olarak destekleyerek Türkiye ile örtülü bir harp yürütüyor.
Türkiye kripto Ermeniler tarafından sevk ve idare edilen PKK ile değil aslında küresel güçlerle mücadele ediyor.
Basında, siyasette, san’atta ve iş dünyasında bu kadar hainin, bu kadar devlet-millet düşmanının, büyük bir rahatlıkla içindeki kiri, pisliği kustuğu bir ülkede teröristlerle tesirli bir mücadele etmek asla mümkün değildir.
“Savaştan savaşa bizimdir vatan,
Barışta sahibi değişir oğul…”
Böyle bir süreçte olan yine “bu ülke”nin evlatlarına yani “biz”e oluyor.
Müslüman, Türk, Anadolu çocukları şehadet şerbetini içerken hainler ve onları şımartan gafiller her gün ahkâm kesmeye devam ediyorlar.
“Bu ülke”nin aslî unsurları “öz yurdunda parya”lıktan kurtulup, büyük bir kadro ile devletin idaresini ele almadan diğer meseleler gibi bu meselenin de kat’i çözümü imkânsız gibi gözüküyor.
Cenab-ı Allah “Sakarya Nesli”nin ayağa kalkacağı o günleri yakınlaştırsın ve bu milleti böylesi milliyetçi-mukaddesatçı idareciler tarafından yönetilmeye lâyık eylesin.
PKK kefereleriyle mücadele eden Türkiye’yi, bu ihanetten daha büyük bir tehlike bekliyor.
Türkiye son on senede sahip olduğu tarım arazilerinin %15’ini kaybetmiş bulunuyor.
Yakın zamana kadar temel gıda maddeleri yönünden dışarıya bağımlı olmayan 7-8 ülkeden biri olan Türkiye, bugün bu maddeleri dışarıdan ithal etmeye mecbur kalıyor.
Türkiye’nin en verimli ovaları olan Çukurova, Bafra, Ergene gibi tarım arazileri yapılaşmaya kurban gidiyor.
Bu hususta derin araştırmaları olan Mütefekkir İsmet Akçal, III. Dünya Savaşı’nın “açlık” sebebiyle çıkmasının kuvvetle muhtemel olduğunu ifade ediyor.
Dünyadaki mevcut tahıl stoku dünyayı yaklaşık 8 hafta idare edecek seviyede bulunuyor.
Her büyük devlet kendi vatandaşlarının aç kalmaması için tedbirler alıyor.
Batılı ülkeler tarımı bir millî güvenlik meselesi olarak görüp siyasetlerini ona göre tanzim ediyorlar.
Afrika’nın tahıl ambarı olan Müslüman Sudan’ın ikiye bölünmesi, Türkiye’nin tarım ihtiyacının ana yüklenicisi GAP bölgesinin terörist faaliyetlerin odağında bulunması ve sözde Kürdistan, hakikatte ise II. İsrail olacak şekilde Türkiye’den koparılmaya çalışılması “tarım”ın devletler siyasetinde ne denli mühim olduğunun en bariz delilleridir.
Türkiye verimli tarım arazilerini bu şekilde heder etmeye devam ederse 2023 senesine kadar bu arazilerin yaklaşık dörtte birini kaybedecektir.
300 milyonluk nüfusu besleyecek kapasiteye sahip Anadolu’da toprağı kirleterek, ziraî arazileri heder ederek 80 milyonluk kitleyi açlık tehlikesi ile burun buruna getirmek hepimizin üzerine vebaldir.
Hukukî mânâda ülkemizde tarım arazilerini muhafazaya yönelik birçok kânun, yönetmelik vs. mevcuttur. Lâkin Türkiye’de diğer kânun maddeleri gibi bu alandaki mevzuatta lâyıkiyle uygulanmamakta, kâğıt üzerinde kalmaktadır.
Bu hususta idrakler açılmadan, millette ve devlet adamlarında yeterli şuurlanma meydana gelmeden hukukî mevzuatın tatbik edilmesi zor gibi gözüküyor.
Burada akıllara şu sual geliyor:
Tarım arazilerinin muhafazası hususunda idraklerin açılıp şuurlanmanın hâsıl olması için illa aç kalmak mı gerekiyor?
Bizce bu mesele PKK ihanetinden daha büyük bir meseledir.
Yarın dirayetli bir idare iş başına gelir, “Batı”dan icazet almadan, el-Kahhar olan Allah’ın vermiş olduğu bir hak olarak, Müslüman ile kefereyi ayırıp, ne kadar zıplayan eşkıya ve eşkıya sempatizanı varsa bir mıntıka temizliği yapıp ülkeyi selamete çıkarır.
Lâkin toprak kirletilirse bunun geri dönüşü olmaz.
Türkiye olarak tarım arazilerimizi, ormanlarımızı hem muhafaza etmeli, hem de artırmanın yollarını aramalıyız.
Cenab-ı Allah bu azîm tehlikeden milletimizi, ümmetimizi muhafaza buyursun, bu hususta idraklerimizi ziyadeleştirsin. Âmin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.