Milli, Akıllı ve Hüdeybiye Misali…
İnsanlıkla başladı savaş. İlk insanın karşısına şeytan çıktı. Sonra şeytanla işbirliği yapan Kabil misali insanlar ve cinler..
İman tek cephe idi. İman cephesini vahiyle Allah (CC) yönlendiriyordu. Hakk’ın karşısında ise, şeytana kulluk eden insanlar, Allah’ı ve emirlerini reddeden kâfirler vardı. Vahiy Resullerle yenilendi. En son Gülümüz (SAV) ile Kuran-ı Kerim olarak kıyamete kadar bize ve evlatlarımıza rehberlik edecek.
Peki, küfür tek cephe de neden İslam Dünyası birbiri ile kavga ediyor?
Birisi çıkmış birçok şeyi uydurduğu gibi, uydurmuş Hadis-i şerif diye nifakı! “Ümmetimin ihtilafı rahmettir.” Rahmet ihtilafta mı olur, ittihatta mı? Rahmet, istişare de mi olur, iftirada mı? Emir ve hükümler, Peygamberlerin hayatları önümüzde apaçık duruyorken nasıl birbirimize düşmanız? Birçok cemaat ve ya tarikat, üstat denen zat-ı muhterem ölür ölmez birkaç parça olur ve her biri diğerine düşman olur. Sebebini muhteremlere sorduğunuzda hemen bir sürü uydurma çıkartılır. “Ümmetimin ihtilafı rahmettir.” gibi.
Allah (CC) bir harfi bile değişmeden kıyamete kadar hükmünü koruyacak diye taahhüt etti Kur’an-ı Kerimi. Peki, ihtilaf, husumet ve düşmanlığın sebebi ne? İman için akıl gerek değil mi? Bitti mi? Aklımız yerinde ama ya ferasetimiz? Ya geleceğe birlikte bakabilme yeteneğimiz ve hedeflerimiz? Düşman karşısında ortak duruş, ifade ve beyanlar? Ya İslam’dan önceki muharipliğimiz ve İmanımızla mücahitliğe dönüşen yiğitliğimiz ve vatanseverliğimiz?.. Fedakârlıkla Vatanımıza, Milletimize, Dinimize ve Devletimize bağlılığımız? Yani Milliliğimiz? Millilik bizim için bir ırka bağlılık değildir, İmanımızın emir ve prensipleri ile bizi tarih içinde bir araya getiren geliştirdiğimiz Medeniyet Değerlerimizin tamamına bağlılıktır. Akıl ve Millilik toplumda muhafaza edilirse, seçtikleri insanları ona göre seçerler. Dünyaya doğru resim gösterirler.
Tek başına akıl yeter mi ayakta durmaya? Elbette yetmez. Ülkemiz dünyanın merkezinde. Tabii Medeniyet Coğrafyamızda öyle. Burada o kadar çok girdi var ki! Akıl ile birçok karmaşanın karşılığını bulamazsınız. Ama İman, Mazi, Ortak Medeniyetimizin tecrübe ve kavgasından harmanlaşmış MİLLİLİK ve MİLLİ İRADE ile akıl ancak çözüm üretebilir.
PKK ve her türlü bölücülük düşmanlarımızla yaptığımız ezeli savaşların unsurlarıdır. Çünkü savaş devam ediyor. Sadece düşük yoğunlukla. Peki bu safhada savaş nasıl cereyan eder? Öncelikle düşman ya da hedef ülkede oluşturduğunuz terör gurupları ile o ülkeyi zayıflatırsınız. Hatta becerebilirseniz bu terör gurupları o ülkede fiili bir savaş yapmadan da yok edebilirsiniz. Parçalayabilirsiniz. Fiili olarak işgal ettiğinizde de halkı bölmek için farklılıkları kullanarak fitne sokmak suretiyle eski toplum ve devlet yerine bambaşka bir siyasi örgütlenme yapabilirsiniz.
Örnekleri çok. Afganistan, Irak, Suriye, Mısır, Libya… Sudan…
Son yüzyılda hedefte İslam Ülkeleri var. Birinci sebebi İslam Olmaları. Diğer sebepte enerji ve hammadde kaynaklarının çoğu medeniyet Coğrafyamızda. Eski Dünya’nın merkezinde de, çevresinde de, geçiş yolları üzerinde de, denizleri çevreleyen toprakların çoğunda da Müslümanlar yaşıyor. Müslümanlar son bin yılda Osmanlı ile örgütlenmişti bu coğrafyada. Osmanlı’nın kurucu iradesi ve çoğunluğu TÜRK olması nedeniyle yıkılışa müteakip hedefe yine Türkler kondu. Türkler’in en büyük ve tecrübeli ülkesi de TÜRKİYE idi. Türkiye ile uğraşmaya devam ettiler. Ülkemizde siyasi çatışmalar, mezhepçilik derken şimdi de bölücülük. Maalesef bölücü terör ve bölücü siyaset ülkede maya tuttu. Çözüm olarak önce bölücü terör örgütü bebek katilleri PKK ile çatışıldı. Ancak PKK uluslar arası güçlerinde desteği ile dağda 45-50 bin cani öldürülmesine rağmen palazlanmaya devam etti. Peki, hükümet ne yaptı?
Hükümet önce sıcak çatışmaları durdurup PKK militanları ve uzanımları ile konuşmayı denedi. Mazimizden gelen, vicdani ve insani hakları Kürt Kökenli vatandaşlara verdi. PKK’nın ve HDP’nin şımarıklıklarına göz yumdu, yetmedi görmezden geldi. Daha da kötüsü, Kürtler’in temsilcisi olarak sadece PKK’yı muhatap kabul etti. Çözüm sürecinde Hüdeybiye misali sabırla sonuç alınmaya çalışıldı. Ancak şu fark edilmedi. Hüdeybiye’de Mekke’li müşrikleri bize karşı örgütleyen bir büyük güç yoktu. Bu büyük güç ki düşünün bin yıllık düşmanınız olsun. Ayrıca Mekke’nin Ebu Süfyan gibi azılı Müşrikleri hızla büyüyen İslam karşısında çaresiz kalmışlardı. Ama bölücülük öyle mi? Hayır! Emperyalist Batı sürekli ve her anlamda bölücülüğü ve her türlü fitneyi destekliyor. Fitne sebeplerini bizzat kendileri oluşturuyorlar. Ülkelerimizde emperyalizmin eğittiği, akıl verip yönlendirdiği, kuklaları birçok devlet adamı, siyasiler ve din adamları var. Bunları da kullanarak bağrımıza hançer vurmaya devam ediyorlar. Örnekleri ülkemizde de çevremizdeki ülkelerimizde de çok. Alın size Mısır’da Sisi. Alın Pakistan’da hükümete darbe yapıp Başbakan için tutuklama bile çıkartan Minhac’ul Kuran Vakfı kurucusu Muhammed Tahir’ul Kadri ki kendisi uzun yıllardır bir İngiliz Devleti olan Kanada’da yaşıyor.
Topraklarımızda çıkan ihanetler, hainler ve işbirlikçiler dönemlerine bakmaksızın, ülkelerine bakmaksızın nasılda birbirilerine benziyor. Ya yöntemleri? Onlarda aynı. Zamanında İngiliz Lavrens’i birkaç satılmış Arap Lider dışında büyük bir Arap Âlim, evliya ve kahraman olarak biliyorlardı. Tıpkı IŞİD benzeri. İşledikleri cinayetlerde aynı.
Ülkemiz, devletimiz, İmanımız aleyhine faaliyet gösteren, eylem ve icraat yapan, konuşan, ima eden, aleyhimizde duruş ortaya koyan her zümre ya da şahsın arkasında ÜST AKIL diye masumlaştırdığımız genelde EMPERYALİST BATI, özelde İNGİLİZLER (İngiltere, ABD, İsrail) var. İhanet içine düşmüş medyanız bile bakın İngiliz ve ABD medyası ile aynı anda paralel değerlendirmeler yapıyor. Bunun sizce anlamı ne?
Şimdi, çözüm süreci diye oluşturulan güvenlik açığı süratle kapatılmalıdır. Hükümet TSK, İçişleri Bakanlığı, MİT ve Adliyemizdeki çatlakları süratle ve doğru bir şekilde gidermelidir. Kitlesel tepki yerine, varsa ihanet ve işbirlikçilik yapanlar ayıklanmalı, hatta cezalandırılmalıdır. Bu gün özellikle TSK ve Emniyet mensuplarının çoğu alt gelir gurubu fakir ailelerin zeki çocuklarıdır. Şehit cenazelerini görüyorsunuz. Her biri gariban bir aileye ve ana babaya gidiyor. Bu insanlar okul çağına gelince mecburen bir yardım kuruluşundan maddi ve manevi destek alıyorlar. Bu gün kolay mı çocuk okutmak? Sonra minnet hisleri ile ve etki altında kalarak onların emrine giriyorlar. Devletin bunca imkânına rağmen yapmadığı, yapamadığı organizasyonu yapıyor bu insanlar. Devamında kamuda iş buluyorlar ve örgütlüyorlar. Evlendiriyorlar. Yükseltiyorlar. Elbette “Borç almaya alışan, emir almaya da alışır.” misali karşılığını da istiyorlar. Çünkü bu insanları Din, iman, Vatan vs. deyip, menfaate, parasal değil ama menfaat bağlamında rüşvete, adaletsizliğe alıştırıyorlar. Öyle ise bu insanları kurtarmak için idari tedbirler alınmalıdır. Zorlayıcı tedbirler, husumeti artırıyor, fitneyi büyütüyor, Milli cephenin karşısındaki Mücadele alanı daha da büyüyor. Bir de bakıyorsunuz Marksist ve bölücü PKK ile bir cemaat birlikte hareket edebiliyor. Ya da Güneydoğuda birçok tarikat yapılanması, müftü, din adamı ve ya dindar bir de bakıyorsunuz, ateist, seküler ve homoseksüellerle aynı kadroda yer alıyor. Bunları akıl, mantık ve tarihi süreçle izah edemiyorsanız altında ÜST AKIL diye kutsadığınız ve masumlaştırdığınız EMPERYAL VE EZELİ DÜŞMANIMIZ OLAN dış bağlantıları arayınız.
Geldik gidiyoruz. “Ders alınsa tekerrür eder miydi?” diyor şair. Şimdi hepimize düşen bu gün 2. Abdulhamid Han gibi Milli bir Atamızı referans alan Cumhurbaşkanımızı yalnız bırakmamalıyız. Etrafında 2. Mahmut Misali hainler olabilir. O’nu sürekli yanlış yönlendirmeye çalışan dış güçlerin maşası birileri de olabilir. 2. Mahmut’a yeniçerileri kırdırıp, aynı anda Moro’da Yunan isyanının çıkartılmasını hatırlayınız. Akabinde de isyanı bastıran Tepedelenli Ali Paşa’nın asi ilan edilmesi sürecini inceleyiniz. Padişahı sinsice yönlendiren sürekli yanında bulunan İngilizlerin adamı, fitnebaşı mühürdar Halet Efendi’yi ve ilişkilerini inceleyiniz. Peki, Cumhurbaşkanımızın etrafında Halet Efendiler yok mu? Elbette var. Öyle ise, günümüzün İngiliz Uşağı Halet efendilerini deşifre etmek, pasifleştirmek ve devletten uzaklaştırmak kimin işi? Elbette hepimizin.
Çözüm Süreci, sarhoşluğa dönüştü dedik hep. Hükümetin içinde Prof. payeli birileri de şu seçim sonuçlarını dahi utanmadan “Çözüm sürecini gevşettik sebep bu.” diye yorumladılar. Allah aşkına Türkiye elleri ile Marksist bir Kürt Devleti mi kuracak artık? Kimi Halet Efendiler İngiliz-ABD eksenine kul, kimi Alman ekolü, kimi İsrail, kimi de İran… Bu arada Avrasyacılık adı ile Rusya’yla yakınlaşanlar da var. Biz hepsi ile uyanık olup mücadele edeceğiz. Çünkü çağdaş Halet efendiler dağdaki teröristten daha tehlikeli olabiliyorlar.
Hâsılı uyanık olmaktan başka çaremiz yok. Geçmişte İslamı, devleti ve Milleti bir arada tutan yürekler, nasırlı elleri ile ülkemizi mamur eden dedelerimiz, cephelerde can veren ecdadımız Türk’tü, Kürt’tü, Arap, Çerkez, Gürcü vb. İslamlardı. Bu günde şehirlerimizi aynı eller kuruyor. Yanık türküleri, hasret yayan gurbet ağıtları birbirine karışıyor inşaatlarda, Ordu’lu Türk Hasan ile Erzurum’lu Kürt Mehmet’in. Nasıl fitne çıkartıp bu türküleri birbirinden koparmaya çalışırsınız? Bu ne büyük ihanettir. Kız alıp, kız vermiş, kanı canı birbirine karışmış bu insanları bölecek çalışmalar nasıl yaparsınız? Tüm bu oyunları bozmalıyız. Büyük devletler, günümüzün örnek aldığımız batı demokrasileri ihanete göz yumuyorlar mı? Hayır! Bize karşı demokrasi havarisi kesilenler kendi ülkelerinde bir caniyi yakalamak için elinde tuttuğu rehineleri öldürmekten bile imtina etmiyorlar. Orada devlet aleyhine bir şey yapın bakalım.
Hepimiz çok düşünelim. Neden İngiltere “Güneş batmayan İmparatorluk” diye. Bu imparatorluk Müslümanların topraklarından adeta kanımızı emercesine ayakta ve güçlü. ABD denen jandarması ve katili de aynı şekilde.
Kur’an okuyan ve her gün beş vakit secde eden Müslümanlar neden birbirlerine düşman? Neden gerçek düşmanları ile savaşmıyorlar? Neden İslam Dünyası sözde Kur’an Hükümleri ile birbirine düşmanlık yapıyor ve öldürüyorlar. Oysa İttihad-ı İslam Farz-ı ayn değil mi?
Uyanma, helalleşme ve birlik olma zamanı. Allah böyle emretmiyor mu? Geçmişin hata, günah ve pislikleri için Allah’tan ve birbirimizden af dileyelim ve sımsıkı kenetlenelim. Unutmayalım ki, düşmanlarımız sadece topraklarımızı istemiyor, bizi de yok etmek istiyorlar. Irak, Suriye, Yemen, Mısır, Afganistan, Türkiye, Pakistan… Hepsinde kötü binlerce örnek var.
Ne zaman aklımızı kullanıp imanımızla hareket edeceğiz? Ne zaman Milli değerlerimizi Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Arnavut, Boşnak vs. demeden ihya edeceğiz? Ne zaman İslam’ın, İmanımızın ve istikbalimizin derdine düşeceğiz? Ne zaman gazi ve muharip atalarımız gibi Mücahit olacağız? Ne zaman değerlerimizi pazara çıkarmadan istismar etmeden gerçek manada sahip çıkacağız? Ne zaman cemaatçi, tarikatçı, ırkçı olmak yerine ümmetin mahviyetini görüp kurtuluşun hesaplarını yapıp örgütleneceğiz? Ne zaman bizim de uluslar arası gerçek siyasi örgütlerimiz, ortak Ani Müdahale Gücü ordularımız olacak?
Ne zaman, ne zaman?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.