Darbeler, 28 Şubat, ETÖ ve FETÖ, Emperyalizm…
Rahmetli Mahir Kaynak bize bir prensip öğretti. “Bir eylem, iş, duruş, kişi, oluş vs. yapılanların sonucuna bakın kimin işine yarıyorsa bilin ki o işin müsebbibi onlardır.”
İmam Şafi’de ortalık toz duman olduğunda kim dost anlamak isterseniz, “Düşmanın attığı ok dostu gösterir.” dedi.
Türkiye’de N. Fazıl Merhum’un ifadesi ile “Ham yobaz, kaba softa”lar bir yanda, diğer yanda halk ve hükümet eden Sultan’dan kopuk yöneticiler Devlet-i Aliye’nin yıkılışını hızlandırdılar.
Hani Cumhurbaşkanımızın Mahkûm edildiği şiirde Ziya Gökalp 1912 yılında diyordu ya;
“Elimde tüfenk, gönlümde iman,
Dileğim iki: Din ile Vatan..
Ocağım ordu, büyüğüm Sultan,
Sultana imdâd eyle ya Rabbi!
Ömrünü müzdâd eyle ya Rabbi!
Yolumuz gâzâ, sonu şehâdet,
Dinimiz ister sıdk ile hizmet
Anamız Vatan, babamız Millet,
Vatanı mâmur eyle Ya Rabbi!
Milleti mesrur eyle ya Rabbi!
Halkımız, bu şiirde ifadesini bulan tüm değerlere bağlıydı.
Vatan, Millet, Din ve Sultan (Devlet)
Maalesef Osmanlı’da yenilik hareketleri bilim ve teknoloji ile eğitim ve ekonomik kalkınma hâsılı tahkik ile değil, taklit ile başladı. 3. Selim ile başlayan süreç, 2. Mahmud ile devam etti. Her taklit birçok geleneksel kurumumuzu yıktı. Yerine koyduklarımız yeniydi ama eskinin yerini dolduramıyordu. Bakıldığında bu nevi yapılanların tamamı darbe niteliği taşır. Solcularımızın söylediği gibi İlerici Darbe olmaz. Darbe, darbedir.
Sultan Abdulaziz gibi bir vatanseverin azli ve katli ise, İttihatçı ve Batıcı damarın önünü tamamen açtı. Dönemin vatanseverlerinin bir kısmı da maalesef özellikle Abdulhamid Han’a karşı bu İttihadçılarla işbirliği yaptı.
Abdulhamid Han gibi son yüzyılda hem teknolojik, hem eğitim alanında birçok yeniklikler yapan Hükümdar, Batıcı ve gayrimüslimlerle işbirliği yapmış, Siyonistlerle, emperyalistlerle iş birliği yapmış kadrolarca azledildi. Akabinde Osmanlı üç kıtadan Hasta Adam olarak çıkartıldı. Düşünün 1. Dünya Savaşı’ında yedi cephede savaştı.
Osmanlı’dan sonra Cumhuriyet kuruldu. 2. Mahmud’un taklide dayalı yenilikleri devam etti. Burada Osmanlıcılarla, Cumhuriyetçilerin çekişmeleri komiktir. Çünkü tarihte süreklilik vardır. Tarihi Milli ve yerli değerlere taşımaya çalışan Abdulaziz Han azledilip katledildi, Abdulhamid Han azledildi.
Yerli ve Milli Unsurlarla gayrimilli unsurların kavga ve mücadelesi hep devam etti. Size Kafkas İslam Orduları Komutanı Nuri Paşa’yı hatırlatacağım. Kendi yaptığı tabanca müzededir. Silah ve cephane fabrikası ile paramparça oldu. Size Nuri Demirağ’ı hatırlatacağım. İnönü’nün uzun yıllar yaptığı planlı zulüm, sonrasında tüm darbecilere, özellikle de 28 Şubat Ekibine tutamak olmuştur. Örnek teşkil etmiştir. Mantıkta esasında aynıdır. Hani 3 Mayıs 1944’de tutuklanıp huzura çıkarılan Osman Yüksel Serdengeçti’ye şöyle der; Ankara'nın Kudretli! Valilerinden Nevzat Tandoğan, "Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek." der. Akabinde görevlilere emir verir: "Alın bu iti götürün!"
Halkımız, Demokrat Parti ile nefes alır. Ancak, Menderes 1q957’den itibaren SSCB ile fabrika kurma sürecine girince, alrtı oyulmaya başlanır. Kendisini uyaranları da dikkate almaz. 27 Mayıs 1960 darbesi gerçekleşir. Menderes asılır.
Darbeler bir sonraki darbeyi de hazırlayacak şekilde planlanır adeta. Ardından 1972’de verilen muhtıra ile hükümet devrilir ve yeni hükümet kurulur. Akabinde 12 Eylül 1980 Darbesi. ABD’nin tepkisi; “Bizim çocuklar başardı.” olmuştur.
Değerli Dostlar, 12 Eylül’de ne değişti? Ülkede zaten sıkıyönetim vardı. Bunca kardeş kanı!.. Darbeciler, hem müdahale etmediler olaylara, yani görevlerini yapmadılar. Hemde daha çok kan akmasını beklediler. Yani darbe ortamının oluşmasını sağladılar kendilerince.
12 Eylül’de Milletimiz çok insanını kaybetti.
Hemen sonrasında Merhum Özal ile bir çıkış daha yakaladı Aziz Milletimiz. Ancak, O’da bir suikastla tasfiye edildi. Esasında siyasi olarak tasfiye edilmeye çalışıldı önce. Vefatından sonraki ANAP’ın durumuna bakınca sonuç ortada zaten. Bu arada Milletimizin şu üç adamın portresini yan yana getirmesi ne kadar anlamlı değil mi? Menderes, Özal ve R. Tayyip Erdoğan..
28 Şubat Süreci… 200 yıldır süren Batı Baskısının ki son 120 yılı İngiltere’nin kontrolünde, 70 yılı İngiliz+ABD koordinesinde Alman ve Fransız destekli ülkemizi işgal ve baskı altında en genel deyimle kontrol altına tutma programlarının zirvesiydi. Askeri darbelerle Silahlı Kuvvetlerdeki hücrelerini kullanırken 28 Şubatta silahsız kadrolarını ve ihanete düşmüş, gaflet ve dalalet içindeki tüm kesimlerini kullandılar…
28 Şubat Bir Hukuk darbesi midir? Evet!..
28 Şubat Askeri bir darbe midir? Evet!.. Devletin kudretli paşaları ne dediler ağızlarıyla.. “28 Şubat, postmodern bir darbedir.”
Zamanın Genel Kurmay Başkanı; “28 Şubat 1000 yıl sürecek.” demedi mi? O dönemde Encümen-i Daniş’i bile yeniden oluşturmadılar mı?
28 Şubat Medya başta olmak üzere üniversite, siyasi partiler vb. sivil yapıların darbesi miydi? Evet….
28 Şubat, Dönemin Cumhurbaşkanı Nurlu Demirel’in bizzat başında bulunduğu, muhalefet partilerinin de bu anti-demokratik uygulamalara onay verdiği bir siyaset darbesi midir? Evet..
Unutmayacağız. Ne o günleri ne de Milletimizden, tüyü bitmemiş yetimin hakkından maaş alarak Milleti küçük, kendilerini üstün görüp darbe yapmaya kalkışanları.. Değerlerimizi, imanımızı, medeniyetimizi reddedenleri biz de reddedeceğiz.
28 Şubat Süreci’nde son 50 yılın tüm kazanımlarını kaybettirdiler Aziz Milletimize..
Başta Şanlı Ordumuz olmak üzere, siyaset ve bürokrasiden, yani devletten ve kamudan birçok insanı attılar.
Eğitim zayiatımız tam bir felakettir. Başörtüsünden dolayı atılan kızlarımızı düşünün. Kapatılan İmam hatiplerle kaybolan nesli düşünün. Maksat neydi? Batı’dan kopma sürecine giren, kendi yerli değerleri ile ayağa kalkmaya azmetmiş Türkiye’mize diz çöktürmek. 28 Şubat’ta batan bankaları, yurt dışına kaçırılan paraları da hatırlatırım.
Şehidin cenaze merasimine başı yazmalı anasını almamak, askerin yemin törenine namusunun timsali gördüğü yazması ile anasını sokmamak.. Bu nasıl bir hezeyan ve ihanettir?
28 Şubat Süreci’nde Merhum Başbakan N. Erbakan’a destek vermedikleri gibi bu gün de kendisini korkaklıkla itham eden bazı kesimlerin niyet ve maksatlarını Allah’a ve vicdanlarınıza tevdi ediyorum. Sanki 28 Şubat’ın zalimlerinin önünde durdular kendileri, Erbakan’a ve Hükümetine destek verdiler de Erbakan onları yarı yolda bıraktı?
Bu arada FETÖ’cüler 28 Şubat’ın kadrolarınca himaye edildiler. FETÖ, Hükümete, resmen “Bırakın gidin!” dedi. Maalesef ülkemizin sayısal büyüklüğü ile anılan cemaatleri de FETÖ’ye dolaylı olarak destek verdiler. Ya da susarak, 28 Şubat İhaneti’nin karşısında duramadılar.
Bugün Hükümeti FETÖ’cüleri himaye etmekle suçlayan 28 Şubatçı kadro ve ulusalcılara şu sorulmalı? 15 Temmuz İhaneti’nin başını çeken Harbiye’nin 1994 Mezunları 1986 yılında Askeri Liseye sokulan çocuklar. Yani 28 Şubat Süreci’nin askeri okul ve Harbiye Öğrencileri…
Peki, neden hedef Türkiye?
Neden bizim düşmanımız çok..
Aziz Türk Milleti ile emperyalist Haçlı Batı’nın sorunu neydi de bizimle bunca uğraşıyorlar.
Türkiye Toprakları dünyanın merkezinde, enerji kaynaklarını, ulaşım ve lojistik hatlarını, enerji koridorlarını ve eski dünyayı kontrol eden, Avrupa, Asya ve Afrika’nın orta yerindedir.
Türk Milleti, İslam ile şereflendiği günden bu yana, önce İslam Ordularında nefer, sonra Komutan, 1000 yıldır hükümdar, 500 yıldır ise Halife ve EMÎRÜ'L-MÜ'MİNÎN’dir. İslam Medeniyeti’nin öncü Milleti, İttihad-ı İslam’ın merkezi ve lokomotifidir.
Tüm Türkler (%97) Müslüman’dır. Artık Türk=Müslüman’dır. Muhariptir, mücahittir. Teşkilatçıdır. Ordusu güçlüdür. Malazgirt’ten bu yana Batı ve emperyalizmin karşısına dikilen tüm Müslümanların adeta ortak adıdır Türk!...
Türk Milleti, küfrün ve batı emperyalizminin baş belasıdır. İran eski cumhurbaşkanı Ahmed-i Necad’ın dediği gibi; “Türkler 500 yıl Avrupa’lı barbarlardan tüm Asya’yı korudular.”
Osmanlı zayıfladı, Ruslar ve Çin tüm Türkistan’ı işgal etti, Türkler zayıfladı, İngilizler Çin’e afyon satıp insanları öldürdü. Osmanlı zayıfladı. Avrupa’lı korsanlar uzak doğuyu ve Afrika’yı köleleştirdi.
Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi; Birinci Dünya Savaşı devam ediyor. Bitmedi! Çünkü hedef Ülke Devlet-i Aliye, Türkiye Cumhuriyeti olarak devam ediyor. Yok edilemedi.
Emperyalizm Müslüman Türk’ü kendisi için en büyük engel olarak gördüğünden saf dışı bırakmak için birkaç koldan saldırdı.
İçimizdeki ham yobaz kaba softaları kullandı önce. Günümüzdeki Selefi akımlar Vehhabilik dâhil, DEAŞ, El-Kaide, FETÖ ve bazı sapık tarikat ve cemaatler onların eseridir.
Sonra, Irkçılık, mikromilliyetçilik vb. soktular içimize.
En sonunda da; sözde aydınlarımızı “Müslüman Milletimizin çağdışı değerleri olduğuna, İslam Dininin bizi cahil bıraktığına inandırdılar.” Çağdaşlaşmalıydık. Nasıl peki! Tüm değerlerimizi ya reddetmeliydik, ya da çağdaş ölçülere çıkartmalıydık. Din mi? Modernleşmeliydi. Batı geçmişte Hıristiyanlığı da semavi niteliğinden çıkartmamış mıydı? Bakın İngiltere Kraliçesi ayrıca Anglikan Kilisesinin de manevi lideridir. Papa gibidir. Kardinal vs. atar, tıpkı Avustralya’ya genel vali atadığı gibi.
Osmanlı’nın son 100 yılı ve cumhuriyetin günümüze kadar gelişinde görünürdeki kavga, gelenekçi kesimlerle, seküler ve laik kesimlerin arasında imiş gibi geçti.
Dindar insan bir şey söylemeye kalkmasın.. Hemen “Kahrolsun şeriat!” naraları ile ezildi. Karşı olunan sadece dini değer ve kavramlar da değildi. Toplumun tüm değerleri, gelenekleri ile kavga ediliyordu. Örf, töre, Milli terbiye, Dil… Kılık, kıyafet bahaneydi aslında. Bir yandan “İlim tercüme ile değil tetkik ile olur, Taklit ile değil, tahkik ile olur.” gibi hamaset cümleleri kurulurken diğer yandan Milletin özünü oluşturan Anadolu tüm değerleri ile aşağılanıyordu.
1960, 72, 80 Darbeleri Milleti dövmekten ve kendilerince hizaya sokmaktan başka bir şey değildi. 1980 öncesi terörün müsebbibi de kendileriydi aslında. Tıpkı bölücü terörün de kuruluşunda katkılarının olduğu gibi.
Her türlü alçakça ihanete ve engeller konmasına rağmen, Milletimiz “Sur’da gedikler açmış”, bu gedikleri büyütüyordu. Nurlu Demirel’i iktidara taşıyanlar dahi bu büyük operasyona Müslüman Milletimizi alet etmeyi bilerek ya da bilmeyerek başarmışlardı.
Artık, halkımız uyanıyordu. Nurlu Demirel tarzı siyasilere de prim vermiyordu. Öyle ise önü kesilmeliydi. Bu yukarıya çıkış, emperyalizme kulluk yapan, kemik yalayıcılarını da, onların sahiplerini de korkutuyordu. Bu kesimler ezandan rahatsız olan, şehidin madalya törenine şehidin başı yazmalı anasını almayan, kapalı ve başı örtülü diye, içki içmiyor diye ordudan subayları atacak kadar hayâ duygusunu kaybetmişlerdi. Şehid cenazesine protokol gereği katılıp, namaza iştirak etmemenin toplumda oluşturacağı sarsıntıyı ve buhranı düşünün.
28 Şubatçılar eyleme geçmeden önce sebepler bulmalıydılar. Cami önü şeriatçıları buldular önce. Bunlar her Cuma bir konuda eylem yapıyorlardı. Sonra hükümetin attığı her adıma bir kılıf bir husumet sebebi bulmaya başladılar. Uyuşturucu üreticisi, besmele çekemeyen Kalkancı gibi adamları Şeyh yaptılar. Şeyhinin tenasül uzvunu öpen doktor üsteğmenler gösterdiler. Bir fahişe buldular. Önüne gelen şeyh vs. tiplerle nikâh kıyan. Onları tv. kameraları ile basmaya gittiler. Bir yanda şalvarını çeken Aczmendi şeyhi, diğer yanda kızı yaşında ağlayan bir kız..
İşte bu suni sebeplerle, eğitim sistemini bozdular, İmam Hatipler resmen değil ama şeklen kapandı. Kapalı kızlarımız, memurlarımız kamudan ve okullarından kovuldu. Tankları yürütüp toplumu baskı altına aldılar. Bankalardan 100 milyar dolara yakın para çalındı. Birçok banka battı.
28 Şubat Döneminde dindar insanlara işkence yapılırken bir hoca, okullarının anahtarlarını generallere kendi malı gibi takdim ediyor, “Başörtüsü gelenektir, teferruattır.” diyor, seçimle gelmiş iktidara “Beceriksizsiniz! Gidin..” diyor, mensuplarına da “Açın karılarınızın başını, içki için, namazlarınızı eve gelince ima ile kılın.” diyor ve tedbir diyordu tüm bu münafıklıklara.. 28 Şubat sürecinde atılan FETÖ’cü yoktur. Çünkü FETÖ münafıklık yapmayan gerçek dindar mensuplarını bizzat kendisi tasfiye etmiştir önce. Ordumuzdan dindar insanlar kovulurken 28 Şubatçılar ve aslında bir kuruluş değil ama zihniyet olan Ergenekoncular “ETÖ” mutlulukla ellerini ovuşturuyorlardı. Gelinen noktada FETÖ Mensuplarının 28 Şubatçılara yaptıkları sahte ihbar ve iftiralarla da katkı sağladıklarını görüyoruz.
AKPARTİ Hükümeti ile bu zulmün önüne geçilmeye çalışıldı. Bayrak Mitingleri başlatıldı önce. Adeta hükümet birileri tarafında hem ötekileştiriliyor hem de FETÖ’nün ve küresel gücün kucağına itiliyordu. Bu mitinglerde “Ordu Göreve!” pankartı açan Türk Solu gurubunun lideri ise 15 Temmuz Darbe Girişiminden sonra FETÖ ile ilişkisi tespit edildiği için hapsedilmişti. Aynı gurup Gezi Eylem ve İhaneti’nde de işbaşındaydı ve aynı pankartları Kalpaklı Atatürk bayrakları sallıyorlardı.
Millet adeta iki dış bağlantılı gayri milli gücün kucağına itiliyordu. Bir tarafta 28 Şubatçı ETÖ (Ergenekon Terör Örgütü) diğer yanda 28 Şubat’a karşı gibi görünen ancak destek olan FETÖ..
ETÖ de FETÖ de 28 Şubat Süreci’nin ve dış ağalarının ülkemizdeki çocuklarıdır. ETÖ ve zihniyeti FETÖ darbe kalkışmasında tepkisiz kalmış, bir kısım Hükümet karşıtı subay ve komutan FETÖ ile darbeye katılmıştır. Tamamına yakını FETÖ İhanetinin başarılı olmasını beklemiştir. Halen devlet birimlerinde kalan FETÖ hainleri ile ETÖ mensubu ve 28 Şubat İhanet Sürecini özleyen kadrolar sinsi bir şekilde birlikte hareket etmeye başlamışlardır. Bu gün ABD’ndeki Avrupa’daki FETÖ’cü, PKK’lı, DHKPC’li teröristlerin korunmasını, Cumhuriyet Gazetesi’nin eski yöneticisi Can Dündar’ın Almanya tarafından bizzat himaye edilmesini nasıl izah edebiliriz? FETÖ’cü savcılar ve generallerin bir kısmı da Almanya’da değiller mi?
28 Şubat Süreci, gayrimilli unsurların Milletimize baskılarının zirve yaptığı bir dönemdir. 27 NİSAN 2007 E-Muhtırası, Gezi Olayları hep 28 Şubatçı Zihniyetin icraatlarıdır.
17-25 Aralık 2013 Hukuk Darbesi, MİT’e operasyon ve son olarak 15 Temmuz Darbe ve İşgal Girişimi ise ihanetin zirve yaptığı bir cinayet eylemidir.
Geçmiş darbelerden sonra 27 NİSAN 2007 E-Muhtırası’na ve 15 Temmuz Darbe ve İşgal Girişimi’ne baktığınızda seçilmiş hükümetinde Aziz Milletimizin de bu tarz zorlamalar için dikkatli ve uyanık olduğunu görürüz. Neden peki? Malcolm X diyor ki; “Tüm uyuyanları uyandırmaya bir tane uyanık yeter.” Cumhurbaşkanımızın tüm iyi vasıfları bir yana, en büyük vasfı, Aziz Milletimiz başta olmak üzere, Ümmet-i Muhammed’in de mazlum insanlığın da ciddi manada uyanışına vesile olmuştur.
Ey Milletim. Olayların ve ihanetin farklı kesimlerden geldiğine bakma. Sonuçlarına bak. Toplum iki gurup aslında. Bir gurup yerli ve Milli Unsurlar, diğeri ise Gayri Milli Unsurlar ki en basiti kendine ve milletimize hiçbir katkısı olmayandan, işbirlikçi, her tür şahsi menfaati için Millet menfaatlerine düşman olan hainler. İhaneti ve aldatmayı, terörü ve terörü besleyen amilleri, silah, malzeme, personel ve eğitim desteği veren müttefiklerimizin yurdumuzdaki maşalarını her kesimde arayın. Bilin ki sadece FETÖ takiyye yapmıyor. Bilin ki başkaları da var benzer şeylerle ülkeye zarar verebilecek olan.. Masonik yapıları, seküler duruşları sakın unutmayın. Zamanında kocaman üniversiteli kızlar için okullarda ikna odaları vs. kurdular. O dönemde Şanlı Ordumuzdan atılan subaylardan intihar edenler oldu.
Ey Milletim. Şu ayrımların hiçbiri doğru değil. Laik-Dindar, Solcu-Sağcı, Atatürkçü-Muhafazakâr, Alevi-Sünni-Şii, A Tarikatı-B Cemaati, vs. vs. Asıl ayrım, yerli ve milli kesimlerle, işbirlikçi kesimler arasında…
Milli ve yerli Unsurlar her türlü emperyalizme ve işbirliğine karşı dimdik durdular. Onlar Osman Gazi’nin rüyasına, Fatih’in İdealine, Abdulhamid Han’ın kavgasına ve duruşuna talipler. Bu darbe ile açığa çıktılar.. 28 Şubatçı İhanet kadroları bu insanlara bırakın geçmiş olsun demeyi, selam bile vermemektedir.
28 Şubatçıları da, onların Milletimize yaptığı zulmü de soygunu da unutmayacağız.
Dayattıkları zihniyeti ülkemize sokmayacağız.
28 Şubatçılar gibi düşünen sözde aydınlara, bizi batıya, düşmanlarımıza şikâyet edenlere, kendi Milletine ve değerlerine sırtını çevirenlere kesinlikle güvenmeyeceğiz.
28 Şubat’tan bu güne bize yaşatılan tüm kötülükleri bileceğiz. Emperyalistlere kulluk edenleri halkımızın nezdinde mahkûm edip, deşifre edeceğiz. 28 Şubat, Bayrak Mitingleri diye, orduyu göreve çağıranlar ki bazılarında ByLock çıktı, yani solcu, Atatürkçü görünümlü FETÖ’cüler.. Gezi Eylemleri ile Milletimizi köşeye sıkıştırmaya çalışanlar.. Muhtıra ve darbe heveslileri.. Ezan sesinden rahatsız olan sözde aydınlar, generaller, profesörler… Okul kapılarında kız evlatlarımızı ağlatanlar…
Şehit cenazesinde kara gözlükleri ile bulunup ta namazını kılmayan üniformalılar…
Şehidin anasını başında yazma var diye madalya törenine almayan hainler ve onların takipçileri…
Askerin yemin törenine askerin ailesini dinci görünümlü diye başörtülü diye sokmayanlar…
Din, Allah, “Nam-ı Celili Muhammediyi kainata yaymak.” deyip, İslam Ülkelerine ve mazlum diyarlara emperyalizmi, ajanlarını sokanlar..
Bizi namaz, niyaz diye ağlayarak aldatan hainler…
Milletimin alın teri, yetimin hakkı ile alınan mermileri o yetimin üzerine atanlar…
Binbir surat, hile ve desise ile bizi aldatan hainler, hesabımız devam ediyor sizinle.
Ey Şanlı Ecdadın değerli Evladı, aziz Milletim.
Sana kim ihanet etti ise sakın unutma. İhanet solcunun da, sağcının da, dindarın da hâsılı tüm toplum kesimlerinin içine, STK’na kolaylıkla nüfuz edebiliyor. Hem de mukaddesatımızı kullanarak. Artık aldatılmaktan kurtulalım. Düşünün, “Ordu Göreve!” pankartı açan, Gezi Eylemlerinin en önündeki guruplardan biri de FETÖ’cü, PKK’ya yol veren Tugay Komutanı da.. PKK’lıyı Harp Okulu’na sokanlarda..
Merhum N. Fazıl’ın “Zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı görecek.” ferasetin ne kadar gerekli olduğunu hatırlatacağım sizlere yeniden..
28 Şubatlar unutulmasın. Önümüzde Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nden sonra ilk yerel seçimler var. Böyle kader günlerinde özellikle ülkemizin nereden nereye geldiğini topluma hatırlatmak lazım.
Biz bir daha 28 Şubatlar ve darbeler yaşamamak için uyanık olacağız, birlik olacağız. Ülkemizin beka sorununun devam ettiğinin bilincinde olacağız. Unutmayacağız ki; “Su uyur, düşman uyumaz.”
Halkın yönetime daha çok katılacağı bir sistem olacağı için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini ve STK yapılanmalarını destekliyoruz.
Satın alınacak, korkutularak parti değiştirmek suretiyle, koalisyon pazarlıkları ile azınlığın çoğunlu ezip, karışıklık ve sıkıntılara sebep olan geçmişin kriz yaratmaya müsait, çok başlı sisteminden bu günlere gelindiğinin bilinci içinde olup, yeni nesle geçmişin krizleri anlatılmalıdır. Hâlâ ülkemizde geçmişin karanlık günlerini özleyen kişiler ve siyasi görüşler mevcuttur.
28 Şubat Süreci’nin satılık askerleri, köle ve kuklaları kimlerse yargılanmalılar. Halen devam eden mahkeme sürecine basın, medya ve STK gerekli ilgiyi göstermelidir.
ETÖ yapısı af edilmiş görünüyor. 28 Şubat Darbesi dış destekli bir ihanet süreciydi. Ergenekoncular genel manada Hükümet ve şahsında devlete kumpas peşindeydi. İşte AYIŞIĞI, YAKAMOZ, ELDİVEN, BALYOZ… Bu darbe planlarını kim ya da kimler yaptı? BALYOZ’un ses kaydı usulsüz yapılmış olabilir. Ama BALYOZ İHANETİ doğrudur. Tıpkı 27 Nisan 2007 E-Muhtırası gibi….
Ferasetli Milletim.
Sen kıyamete kadar imanınla ve mücahidliğinle varol. 28 Şubat 1000 yıl sürecek diyen adamları 20 yıl gibi kısa bir sürede tarihin çöplüğüne gömdün. 15 Temmuz’da, makûs talihini yendin. Biliniz ki, Türk Bayrağı dünyanın birçok yerinde artık emperyalizme karşı duruşun sembolüdür.
28 Şubat zihniyetine şamar olsun, Askerimin yemek duası..
Ben de bu dua ile bitiriyorum.
“Allah’ımıza hamd olsun.
Milletimiz Varolsun.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.