Verin 400’ü Kaos Bitsin!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Haziran Genel Seçimi öncesinde “toplu açılış töreni” adı altında düzenlediği seçim mitinglerinin Gaziantep ayağında yaptığı konuşmada, Başkanlık Sistemi için oy istemiş, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Meclis’te daha fazla temsil hakkı olması gerektiğini öne sürerek “7 Haziran’da 400 milletvekilini verin ve bu iş huzur içinde çözülsün; bu sistemi değiştirelim” diye konuşmuştu!
O günlerde bu konuşma sert tartışmalara neden olmuş; “huzur içinde çözülsün…” sözü “tehdit” olarak algılanarak “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başkanlık Sistemi’ne geçmek için sistemi maksimum derecede zorlayacaktır” yorumlarının yapılmasına neden olmuştu…
Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, “… 10 Ağustos 2014’te, Cumhurbaşkanı yerine başkanı seçmiş olsaydık, Türkiye bugünkü kaosu yaşayacak mıydı? Yaşamayacaktı..!” dedi…
Ülkemiz onca problemlerle boğuşurken, hatta önceliklerini bile devreye sokamazken, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun yaptığı durum tespitine ve verdiği istikamete bakar mısınız? Suların bilinçli olarak bulandırıldığı ve birilerinin bu bulanık suda balık tutmaya çalıştığı şu zor günlerde bile, bazılarının gündemi her şeye rağmen, hiç değişmiyor!
Kutuplaşmaların körüklendiği, kontrollü veya kontrolsüz gerilim stratejilerinden medet umulduğu, “nimet-külfet” dengesinin dibe vurduğu, ‘kirli iktisadi’ networkların ve terörün başlı başına vesayet sorunu haline geldiği, zamanında üçüncü sınıf komplo teorisi diye umursanmayan etnisite ve mezhep kaynaklı tehditlerin bir bir gerçekleştiği, çevre coğrafyamızda haritaların yeniden değiştiği ve “sıra kimde?” sorusunun cevabı olarak Türkiye’nin isminin sayıldığı bir dönemde sürekli sistem/rejim değişikliğini gündeme taşımak, müthiş bir “sorumsuzluk” ve “bencillik” örneğidir!
Maalesef bu tip suni tartışmalar ve gündem mühendisliği çalışmalarıyla, gerçeklerle kamuoyu arasına türlü engeller yığılıyor! Peki, gerçek olan nedir? Gelinen aşamada egemenlik haklarımıza ve bekâ faktörlerimize ağır hasarlar veren Çözüm Süreci’ni, hem Adalet ve Kalkınma Partisi hem de PKK yıllarca pragmatik niyetlerle kullandı. Birisi bir dönem “analar ağlamasın” diye kamuoyunu susturdu ve oy topladı… Diğeri de şehirlere hâkim olup silah yığdı! Şu anda; ne Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Çözüm Süreci’nin getireceği oya ihtiyacı var, ne de PKK’nın çatışmasızlık ortamına..!
Adalet ve Kalkınma Partisi gelinen aşamada PKK’yı başka bahanelere iteleme stratejisine hiç girmesin. Gerek iç politikada, gerek Suriye politikası sebebiyle bugün PKK’ya hem içeride hem dışarıda 10 sene önce hayallerinde bile göremeyecekleri meşruiyeti kazandıran Adalet ve Kalkınma Partisi’nden başkası değildir!
İnsanların acılarının tavan yaptığı, huzursuzluğun ve kaygıların arttığı, egemenlik haklarımızın ve milli güvenliğimizin ağır tehlikelerle karşı karşıya kaldığı bugünlerde dahi, fütursuzca gündeme taşınan sistem/rejim tartışmaları artık memleket ve millet meselesi olmaktan çıkmıştır!
Hülasa,
İdari ve hukuki açıdan “hesap verebilirliği” yani “denetimi” devre dışı bırakıp, sadece politik açıdan sandıkta hesap verebilirliği ön plana çıkaran siyasi organizasyonların, “rejim değişikliği” işine girişmesi ağır bir risktir. Çünkü kendisine sürekli “rıza” ve “iktidar” üretmeye çalışan siyasetçiler ve başında bulundukları iktidar organizasyonları, kaçınılmaz olarak bir süre sonra, önce “devlet” ile sonra da “millet” ile kendilerini dengeleyebilme yeteneğini kaybediyorlar! İşte şu anda yaşadığımız kaos ve krizin altında yatan asıl neden budur!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.