Yeni Akiller Aranıyor
Sayın Cumhurbaşkanı Ak Parti üzerinde genel başkan olduğu dönemden daha fazla etkili ve daha fazla müdahalede bulunuyor.
Ak Parti personeli, Recep Tayyip Erdoğan’ın genel başkan olduğu dönemden çok daha fazla eski genel başkanlarının ağzına bakıyorlar. Hatta kalbini dinliyorlar. Ne hissediyorsa tercüman olmak istiyorlar.
Yandaş ve yanaşma medya da eskisinden daha ziyadesiyle bu hissiyatı önceden keşfetme yarışındalar. İstikşafi haber ve yorumlar yazmak bu medyanın başlıca meziyeti haline gelmiş bulunuyor.
Cumhurbaşkanı eski siyasileri devreye sokmak istiyor. Zannederim Mehmet Keçeciler’i, Vehbi Dinçerler’i, Hasan Celal Güzel’i ve benzeri muhafazakâr eski ağabeyleri arayıp merkez siyasetin eski temsilcilerini âkil insanlar olarak devreye sokmak istiyor. Daha önceki âkil grubun sonuçsuz kaldığını hatta zarar verdiğini düşünüyor.
Muhtemelen dava adamı kimliğini, ahde vefa meselesinde örnek bir kişilik olmak isterken birdenbire üç dönem kuralını kendine uygulamayıp saraya sıçraması karşısında arkadaş satma suçlamasıyla karşılaşmamak için erken seçime giderken üç dönem kuralını herhangi bir vesileye dayanarak kaldırmak peşinde. Böylece üç döneme takılan bütün partili arkadaşları yeniden vekil olabilecekler.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli çok ketum ve dikkatli bir lider. Partinin meclise gireceklerinin listesini yaparken de önce sadakat ve bir problem çıkarmama meziyeti aradı. Nitekim parti meclis grubunu öylece teşkil etti.
Rahatsızlık verebilecekleri çizdi. Dedikodulara bile kulak astı. “Efendim bu arkadaş mecliste bir konuşma yapar hepimizi zor durumda bırakır” türünden daha evvel en yakın arkadaşı Ali Güngör örneği ona hep hatırlatıldı. Fakat en âkil adamı Yusuf hoca saflıkla onu satmış oldu. Alevi meselesinden değil. Sonraki basın açıklamalarından. İnsan hiç liderini basının önüne atar mı? Kendini feda eder, liderini iki yüzlü yapmaz. Yani lider basına başka adamına başka mı konuşuyor? Gerçekten ülkücü hareketin vizyonunu mecliste ve medyada temsil edebilecek nice insanlar işte bu ihtimal ile harcandı. Ne oldu? Onların ahları tuttu. En akiller çuvalladı.
Devlet aklı gibi çokbilmişlik yapan nice zevat ve onların paralelindeki nice makam sahipleri ile medyadaki yanlıları teröristbaşı Apo’yu millî bir kurtarıcı, onun teşkilatının meclisteki temsilcisini ise uluslararası camianın adamı olarak lanse etmeye başladılar. Kandil her türlü istihbarat örgütünün cirit attığı bir yerdi ve bombalandı. Oysa İmralı devlet yanlısı idi. Demirtaş Apo’nun etkinliğini azaltmak istiyordu. Hatta Apo’nun ağzından Demirtaş’ın casus olduğuna ilişkin söylentiler bile yayıldı. Dolayısıyla Demirtaş ve HDP’nin son zamanlarda çizdiği profil hırpalandı, Apo bizzat devlet eliyle legalize edildi. Bu tuhaflık resmi politika oldu. Devlet Apo’ya sarılmıştı, diğerleri üzerinde etkinlik kurabilmek ve çözüm sürecinin devamı ancak böyle mümkün olabilecekti. Bilmiyorlardı ki, Apo ile Kandil ve örgütün diğer bütün unsurları arasında transdantal bir iletişim dili vardı… Devletin bu dili anlayıp anlayamadığı kuşkulu idi.
CHP koalisyona büyük umutlar besliyordu. Seçimlerde HDP’nin barajı aşmasının dayanılmaz hafifliği, bir müddet CHP camiasını rahatlattı ve yeni dönem için beslenen hayaller bir virüs hızıyla hemen bütün örgüte yayıldı. Dolayısıyla seçimlerde aslında ortaya çıkan başarısızlığın hesabı sorulmadı. Gecikmiş idrak hala CHP’de bir yapılanma talebini gündeme getirmiş değil. Bu gidiş eskiye oranla daha çok ihtiyaç gösteren bir dünya solunu, sosyalizm bayrağını yükseltme aşkını körüklemesi gerekirken acayip bir uyuzluğa yerini terk etmişe benziyor. Hatta sol söylemleri terk ederek sağın bütün hastalıklarını içselleştirme yeni bir strateji olarak sunulabiliyor. İlginçtir CHP aklı da bunu normal kabul ediyor.
Türkiye bütün kurum ve kuruluşlarıyla, siyasi partileri ve sivil toplum örgütleriyle, şehirleriyle o şehirlerdeki meskunlarıyla tam bir akıl tutulması yaşıyor.
Toplumsal bir delilik yaşıyoruz.
Kimse kimseye deli olduğunu söyleyemiyor.
Topladığımız akiller sakil çıktı.
Döküldüler. Zaten onlardan hiç ama hiç kimse medet ummamıştı. Kendi kendilerine bir tiyatro oynadılar. Önem atfettiler isimlerine. Sorumluluk duygusu paylaştılar. Aşağılardaki halk tabakasının ayağına gittiler. Kahvehanelerde birlikte çay yudumlayabildiler.
Kendilerini yüksek bir ülküye adamışlardı.
Yazık boşa gitti.
Şimdi ırgatın karıştırdığı sandık putunun nasıl yakılması gerektiğini düşünüyoruz.
Bize yeni akiller lazım.
Daha evvel atanmışlarla seçilmişlerin mukayesesinden müthiş bir demokrat aristokratlar yaratmıştık.
Ama gördük ki ne demokratmışlar ne de aristokrat…
Akiller nasıl oyuncu iseler onlar da öyleymiş…
Şimdi bize yeni akiller lazım…
Önümüzü açacak bize yeni ufuklar gösterecek…
Fiili durumu anayasa maddesi haline getirecek…
Hadi bakalım.
ÖMÜR*
RÛYÂ GİBİ BİR ÖMRÜ
FÂŞETMEKTEN YORULDUM
HEP BİR BAŞKA HAYÂTI
GÖZETMEKTEN YORULDUM
HEYBETLİ DORUKLARDA
SEKEN CEYLAN GİBİYDİM
HİÇ YORMADI DAĞLAR BENİ DÜZDEYKEN YORULDUM
KUŞLAR GİBİ UÇTUM DA BİR ÇAYDAN GEÇEMEDİM
HAZROLDA YORULMADIM RAHATTAYKEN YORULDUM
ZİNDANLARA DÜŞTÜM DE HİÇ ŞİKÂYET ETMEDİM
DEVLETLÛYE PAZARLIKLI
TEMENNÂDAN YORULDUM
İKBÂL İLE İSTİKBÂLE DÂİR PERÎŞÂNIM
HÜSRAN YİNE ENSEMDE
DÜŞÜNMEKTEN YORULDUM
DÂVÂ ADAMINDAN NE
DOLAPLAR DÖNDÜĞÜNÜ
GÖRDÜM DE O DÂVÂDA
SADÂKATTEN YORULDUM
LÜTFÎ SENİ BİLMEZ UĞRUNA YANDIĞIN DOSTLAR
SEN NEYLE YANARSIN SUAL ETMEKTEN YORULDUM
*Sadakat, dava, siyaseten intihar, şerefsizlik ve benzeri kavramlarla nümayan günümüz siyasetine bir cevap olsun diye yazdım bu şiiri…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.