Memleketimin İnsanları
Ülkem ve medeniyet topraklarımız değişiyor, her anlamda erozyona uğruyor, insanlarımızın ahlak ve değerler sistemi ise tahrip edilmeye, yıkılmaya devam ediyor. Geçmişte imkânlar kısıtlıydı, ailelerimizin çocuk eğitimindeki ağırlığı daha fazlaydı. Şimdi çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren çocuk yuvası, okul, yurt, kurs vb. derken savrulup gidiyorlar. Bu manada şehirlerde durum çok kötü. Anadolu daha iyi.
Anadolu’da insanlar birbirlerinin cenazelerine, düğünlerine gitmeye devam ediyorlar. Babalar, dedeler camiye giderken çocuklarını götürüyorlar. Dede ve babaanneler aile içinde etkin denebilir.
Eskiden ağaç ve tabiat sevgisi anlatılmazdı. Ama yaşanırdı. Ağaç dikmek, aşılamak dâhil öğretilirdi. Eskiden israf anlatılmazdı şimdiki gibi ama yere düşen ekmek aldırılır, bir aile büyüğünün eli öpülürcesine öpülür, alna konulur sonra da yenirdi. Eğer sokakta bulundu ise aynı şey yapılır, nimet kuşlar ve böcekler yesin ve ayakaltında çiğnenmesin diye yüksek bir yere konurdu.
Rahmetli Babaannem, helâya sol ayakla girip, sağ ayakla çıkmayı dahi öğretmişti. Öğrettiklerinin birçoğunun sünnet olduğunu bilmiyordu. Ben çok sonra öğrendim. Besmelesiz kapı bile açtırmazlardı. Sabah güneşten önce kaldırırlar, eve bereket girsin diye pencereleri açarlardı. Eve giren temiz hava ve serinlik insanı gün boyu zinde tutardı.
Erkeklerin çocuk bile olsa önünden geçmezlerdi hanımlar. Adeta lisan-ı halleri ile erkek çocuğa yarın kendisine emanet edilecek çocukları, eşi onlara dair sorumlulukları hatırlatılırdı. O zamanlar kadın cinayetleri işlenmiyordu şimdiki gibi. Boşanmalar yok denecek kadar azdı. Kadın ezildiği için değil, aile değerli olduğu için. İnternet dene bela yoktu tabii o zamanlar. Dolayısı ile her türlü kötülüğü insanlar şimdiki gibi ceplerinde taşımıyorlardı.
İnsanlarımız o zamanlar çevre coğrafyaya karşı da ilgiliydi. 1983 ya da 1984 yılıydı. Libya’lı iki savaş uçağını bir ABD uçağı düşürmüştü. Harp Okulu’nda Kıbrıs Gazisi vatansever, fedakar ve her davranışı ile örnek bir Alay Komutan yardımcımız vardı. Albay Süha Baykara. Üzülerek şöyle demişti. “Yavrularım, fark ne biliyor musunuz? Aslında Libya’lı pilotlar daha fedakâr ve cesurdur. Ama bizler gibi köy çocukları. Teknolojiye aşina değiller. Düşünün diğer pilot, çocukluğundan itibaren, ekran, klavye, atari vs. kullanıyor.” Yıllar sonra bu olayı anlattığım Irak, Kerkük Türkmeni bir dostta ilave etmişti. “Sadece o değil ki, Arap ve İslam Ülkelerindeki diktatörler, liyakat, ehliyet, dayanıklılık, zekâ, akıl ve becerilerine bakarak Pilot, Subay, kaymakam, hâkim vb. kritik memurları yapmazlar ki! Onlar köleleştirebilecekleri ailelerin çocuklarını bu görevlere getirirler.” Bu daha da üzücü elbette. Bu arada benzer şeyleri bizde de birileri paralel yapılar oluşturma adına yapmadı mı?
Yıllar geçiyor. İnsanlarımız arasında her türlü ayrımcılık yayılıyor, uçurumlar oluşturuluyor. Geleneksel terbiyemizin, bizi birbirimize bağlayan manevi rabıtaların izleri birer birer yok ediliyor. Türk, Kürt bölücülüğü yetmiyor birde kan davası ve düşmanlık oluşturulmaya çalışılıyor. Bölücü terör kaç türlü yıkıyor bizi düşünün. Askerimizle çatışıyor birliğimizi tahrip ediyor. Araçları yakıyor, yolları kesiyor. Ekonomimizi tahrip ediyor. PKK teröristi olarak vurulanlar da bu ülkenin çocukları. Bu insanların yuvalarına da tıpkı şehit aileleri gibi ateş düşüyor. Burada şehitle, teröristi kıyaslamıyorum sakın yanlış anlaşılmasın. Ailelerde ve yakın çevrede oluşan etki ve sonuçtan söz ediyorum. Bu ölüler dahi toplumda kalıcı tarafgirlik ve düşmanlıklar oluşturacak. Son dönemde o hain üst akıl şehit cenazelerini dahi saygısızca eylem alanlarına dönüştürüp şehadet, cenaze ve dini bir çok ritüel, kaide ve değeri sulandırırken diğer yandan da terörist ölülerine de alternatif şehit vb. merasimler yaptırarak algılarımızı allak bullak etme gayretinde. Bir kısım medya kuruluşları da bunları haber yapıyorlar. HDP’yi sürekli haber yaptıkları gibi.
Hükümet etmeye talip olanların işleri cidden çok zor. Seçimler yenilenecek. Her gün şehit haberleri geliyor. Yetmedi, sınırlarımızdan da çatışma haberleri alıyoruz. İran geçmişte olduğu gibi Batı’nın Haçlı Taarruzlarını doğudan bizi arkamızdan vurmaya çalışarak destekliyor. Tüm bu hengâmenin içinde yerel siyaseti yokluyoruz. Herkes kendi aleminde. Menfaat kovalıyorlar. Kitle partilerinin mensupları gerek iktidar, gerek muhalefet çoğunluğunun siyasi ve toplumsal manada ne hedefleri, ne idealleri, ne de dava ve mensubiyet duyguları var. Hamaset nutukları sokaktaki mazlum seçmen için. Siyasi partilerin tepe kadroları bunları görmeliler. Basit menfaatlerin zebunu olmuş siyasi kadrolar da bir nevi terörist değil midir? Ülkem için şu anda kanımca en büyük tehdit, kaba tarafgirlik, ötekileştirme, İman, İslam, Ümmet ve Milletimize bağlılık yerine başka suni (yapay) bağımlılıklar oluşturarak büyük parçadan insanımızı kopartmak.
Şöyle bir cümle masum geliyor başlangıçta. “…… cemaatimiz, hizmetimiz vs. için dua edelim kardeşim.” Çok güzel! İyi de Ümmet kan ağlıyor, ülkemiz kan ağlıyor, insanımız bölük pörçük. Asıl duaya da, gayrete de, desteğe de ihtiyacı olan Müslümanların tamamı, Milletimiz ve devletimiz değil mi? İşte eskiden bunun için dua ediyordu bizim çarıklı erkan-ı harp olan analarımız, babalarımız, dedelerimiz, ninelerimiz… Bizim neye dönük kaygımız ve derdimiz olursa onun için çözüm ara ve mücadele ederiz. İman, İslam, Ümmet, Millet ve Devlet gibi İttihadın asıl unsurlarını dışlayan bir mantık bir süre sonra bu unsurların karşısına şu ya da bu sebeple dikilir mi? Elbette dikilir. Adamın derdi yok ki.
Diyorum ki, Muharipliğimiz de mücahidliğimizde bitiyor. Eskiden yaşlılar küçük erkek çocuklara güreş tuttururlardı. Şimdilerde biz de kalmadı. Kazakistan’da gördüm aynı şeyleri öğreten ve uygulayan aileleri. Bunu söylediğimizde adam diyor ki; “Ne yani çocuklarımızın eline silah mı verelim?” eskiler silah vermiyordu. Ama İmanın temelinde feraset ve ahlak olduğunu, toplumsal sorumluluklarımız ve çalışkanlık olduğunu öğretiyorlardı. Eskiden kız çocukları annelerinin etrafında her şeyi öğrenmeye çalışırlardı. Şimdi üniversite mezunu kızımız, yumurta kıramıyor. Oğullar elektrik faturası yatırmaktan aciz.
Hükümetler ve siyasilerin dikkatine. Toplumun değerleri kayboldukça bilin ki Milletimizin, devletimizin, Medeniyetimizin, İmanımızın altı oyulacak. İşte Suriye, İşte Mısır, Pakistan.. Yarın diğer İslam Ülkeleri ve Biz. Milli Eğitimimiz ve Müspet medya bu noktada daha hassa olmalıdır. Seçimlere yoğunlaşılan şu günlerde ortak değerlerimiz vurgusu, yozlaşma ve yabancılaşmanın açtığı yaralar ve çözüm yolları anlatılarak inanıyorum insanlarımızın siyasi tercihleri de etkilenecektir.
Geçmişte olduğu gibi gelecekte de ülkemizde kurulacak İttihad-ı İslam temelli Milli Birlik ve beraberlik yine Medeniyet Coğrafyamızda da yayılacak ve ümmetin birliği için temel ve basamak hatta direk ve örnek teşkil edecektir. Milletimiz geçmişte fedakârlıkları ile de örnek olmuştu, öncü olmuştu. Yine aynı mecrada hareket etmeliyiz. Çanakkale Ruhu için düşmanın Çanakkale’ye fiilen dayanması mı gerekiyor? Şu kuşatılmışlığımız ve başımıza bela edilen sorunlar, düşmanlıklar daha fena değil mi? Düşman yine aynı değil mi? Hatta aynı düşman bu kez daha organize, içeriden satılmışlarla da hareket etmiyor mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.