Ehliyet ve Liyakat Nereye Gitti?
Seçim Hükümeti kuruldu. Hayırlı olsun demeye dilim varmıyor.
O kadar belli ki hayır dilemeden işe başlandığı…
Hükümet kurulmazken ve kurulurken gerçekleştirilen dalavereler ortaya çıktıkça iyi niyetle yazdığım yazıdan utandım.
Oysaki birkaç gün evvel Sayın Başbakan’ın sözlerine inanıp şöyle yazmışım:
“Ehliyet ve Liyakat… İki aziz kavram… Yönetişimimizin şifresi… Bin yıllık terkibimizin idare sanatının anahtarları…
“Emaneti ehline vermezsen kıyametin kopmasını bekle!”
Bu kutlu uyarı bize bin yıllık terkip ile birlikte muştulanan bir hakikat özüdür.
Buna riayet etmek adanmış neslin ve adanmış önderliğin vazifesidir.
Ne zaman ki emanet ehline verilmez, işte o zaman kul hakkının gaspı yanında Allah’a şirk koşmanın yoldan çıkarıcılığı kişiyi en belalı uçurumlara sürükler.
Hem bu dünyası hem öte dünyası kararır.
Emanet ehline verilirken gözetilen prensip ehliyet ve liyakattır.
Sayın Başbakan yeni hükümet kurma ameliyesindeyken üstten alttan bir takım vesayetlerle karşılaştı. Bir takım yan darbeler de cabası…
Şimdi seçime götürecek bir hükümet kuracak ister istemez.
Birileri memnun olsun diye…
Birileri memnun olsun diye hükümet kurulur mu?
Kurulmaz elbet.
O bakımdan ‘ehliyet ve liyakatın önemine’ vurgu yaptı.
Her inanan kişi bu iki kavram karşısında ukalalık yaparsa bilsin ki dinden çıkar.
Kul hakkının gaspına izin verir. Ötesi Allah’a şirk koşmaya başlar…
O kadar kolay değil.
Ehliyet ve liyakat gözetildiğinde uçan kuşlar durur. Eşya ve canlılar bu davranış karşısında hörmetle hizaya gelir. Ehliyetin ve liyakatın hazırlayacağı projeler o yüzden başarılı olmak zorunda kalır.
Eşyanın ve canlının hörmeti anlaşılmaz bir şey değildir. Zira ehliyetli ve liyakatlı kişi eşyayı ve canlıyı anlar ve onu doğru sevk ve idare eder.
Şimdi bir seçim hükümeti gibi değil de belki bir teknokratlar hükümeti gibi bir hükümet olmaya soyunabilir Başbakan.
Ne beis var.”
Çok beis varmış.
Teknokrat hükümeti Serdar Turgut’un yazdığı gibi bunlardan fersah fersah uzakta bir kavrammış.
Bunlar teknokrat hükümetini rüyalarında bile göremezlermiş…
Muhalefet hareketleri, güya sarayla görüşenlerinden devşirilenlerle kurulan seçim hükümeti ile seçimlerde zorda bırakılacakmış.
Bu ne büyük bir strateji!
Bu hiçbir taktisyenin aklına gelmeyecek ne azametli bir taktik…
Karşımızda duran saray, bir adam kimliğindeyken onu uyarmıştım. O da benim uyarılarıma müspet karşılıklar vermişti. Yanılmışım. Hepsi dönemine ait taktiklermiş yine…
Ehliyet ve liyakat gözetilmediği için, emanet ehil olana verilmediği için kıyamet kopacak şimdi.
Kopsun…
Herkesin ölümü kendi kıyametidir zaten. Bana göre imanının gereğini yapmayan, adanmışlığından taviz veren kişi nazarımda zaten ölmüştür.
Ölüler evinden bir kabine bu…
KiME O MESAJLAR...
Sayın Başbakan altına imzamı koyacağım büyük sözler sarf etti.
Kibirlilik, hırsızlık, yolsuzluk, milli irade, lüks ve şatafat gibi anahtar kelimelerle yaptığı konuşma tarihe geçecek bir konuşmaydı.
Ama neden yankı bulmadı?
Çünkü partisi içindekiler bile artık içselleştirilmemiş sözlerin kuru laflar ve göz boyamadan ibaret olduğunu söylüyor.
“Halka kibirle bakan aramızda olamaz. Kurucu değerlerimizde lüks şatafat yoktur.”
Neyse yine de bütün kalbimle katılıyorum. Saçma sapan kabinesine rağmen…
12 Eylül’ü bekliyorum.
12 Eylül’ü…
Bizim film vizyona girmeden herkesin kendine çeki düzen vermesini tavsiye ediyorum.
ZIRNIK OY CALISMAZ…
Çok bilmiş anketörler ve onların atmasyoncu patronları seçime doğru yine sallıyorlar.
İşkembe-i kübradan atıyorlar.
Güya Tuğrul Türkeş ile Yalçın Topçu çok oy getirirmiş.
Bence hiçbir oy getirmeyeceği gibi çok oy da götüreceklerdir.
Geçen seçimde malum; iktidar partisi devletin bütün imkânlarını seferber etti. Oy kaybının sebeplerini yazmıştım. Gerçekte yirmi puan oy kaybı gerekiyordu, ancak dokuz civarında oy kaybetti demiştim.
Bakara-makaradan tutun, kibirliliğe katar getirin…
Yazılarıma bakarsanız o yirmi maddeyi görürsünüz.
Genelde AKP’nin oylarında hafiften bir artış öngörülüyor. Bence geçen seçimdeki oyun hakkını veremeyene yani bütün şartlar ehven iken ve memleketin hali pür melali ortada iken basit bir koalisyon hükümetini bile beceremeyene niye oy verecekmişiz ki? Yeni bir seçim için ya seçim sistemi değişmeli yahut siyasi partiler değişmeli. Yoksa durduk-yere ırgat oyunu niye değiştirsin?
Aslında ırgatın onuru varsa seçime gitmemesi lazım.
“Ulan bana niçin hakaret ediyorsunuz? Ben yanlış oy mu kullandım ki, beni zorla sandığa götürüyorsunuz beceriksizler” demek icap etmez mi? Seçimlerde en doğru ve demokratik tavır milleti enayi, cahil, ırgat yerine koyanlara hadlerini bildirmektir.
Yani sandığa gitmemektir.
Yahut geçersiz oy kullanmaktır.
Bütün köhnemiş sistemi sandığa gömmektir.
Milletin bir hükümet kurmayı bile beceremeyenlere, ehliyet ve liyakat lafları edip de tamamen tersi tersine gidenlere derslerini vermesi şart…
Yoksa kendisi millet olmaktan çıkacaktır. Sürü derekesine inecektir.
“Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz” diyen Âkif’in ruhu incinmiştir. Milliyetten eser kalmamıştır
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.