Suriye’nin Neresinden Dönülürse Kârdır!
7 Haziran Genel Seçimi sonrası Türkiye’nin yıllardır sürdürdüğü Suriye politikasını terk etmek zorunda kaldığını ve Temmuz 2015’in başlarında ABD ile yaptığı müzakereler sonucunda imzalanan protokolün geçici hükümetin Bakanlar Kurulu’na imzalatılması sonrasında ABD çizgisine çekildiğini, “Hizaya Getirildik” başlıklı yazımda detaylıca belirtmiştim. İmzalanan mutabakatın kamuoyunca bilinen yüzü, IŞİD’le mücadele kapsamında İncirlik Üssü ve diğer hava üslerimizin ABD liderliğindeki koalisyon güçlerine açılmasıydı… Türkiye imzaladığı bu antlaşmayla takıntılı bir şekilde ve müthiş bir vebal altına girerek yürüttüğü Suriye politikasının iflas ettiğini ilan etti! Yani, Türkiye’nin Suriye politikasını sevk ve idare edenler ‘Esad’lı Geçiş Süreci’ noktasına Cumhurbaşkanı Erdoğan-Putin görüşmesinden sonra gelmedi.
Artık anlaşılmıştır ki; Ortadoğu’da yaşanan krizleri önlemenin yolu, falan filan bahanelerle ülkelerin parçalanması üzerinden değil, toprak bütünlüklerinin korunmasından ve merkezi hükümetleri desteklemekten geçmektedir. Yıllardır saplantılı bir şekilde ülkemizin Suriye politikalarını yöneten siyasi ve bürokratik kapasitemiz, birkaçı istisna, nihayet bu gerçeği gördü!
Bir yanda hacmini ve şiddetini artırmanın ötesinde çevre coğrafyayla eklemlenmeyi başarmış “ayrılıkçı terör” belası… Diğer yanda “ben yanarsam hepinizi yakarım” merkezli etnik, dinsel, mezhepsel vs. çatışmalara zemin hazırlayan politikaların neden olduğu ve iç barışımızı tehdit edecek boyutlara erişen “kutuplaşma” sorunu… Üstüne üstlük krize dönüşmeye başlayan ekonomik sorunları da eklersek “üniter yapısı” ciddi tehditler almaya başlayan bir ülke hâline gelmeye başladık! Türkiye bu hâliyle, “Irak ve Suriye’den sonra sıra kimde?’ sorusu sorulduğunda başların çevrildiği ülke durumuna gelmiştir maalesef!
Tüm dünyanın Rusya’yı yeni öcü yapma gayretlerinin arttığı bu günlerde, Rusya Suriye’ye doğrudan müdahil olma niyetini artık belirgin politikalarla dünyaya ilan etmeye başladı. “1 koyup 3 alacaksın!” gazlarıyla önce Irak’ta sonrasında Suriye deliklerinde aynı yılanlara defalarca sokulan ve peşi sıra ciddi kayıplar yaşayan Türkiye, yaşadığı hayal kırıklıkları ve çaresizliklerle farklı şeyler denemeye başladı. Obama’nın ve NATO’nun “Rusya’nın Suriye’deki varlığından endişe duyuyoruz” açıklamalarından sonra, Suriye konusundaki görüşlerini paylaşmasa da “körler sağırlar birbirini ağırlar” misali Rusya’yla daha sık fotoğraf verip, sürekli kazık yediği müttefiklerine ince mesajlar göndermeye başladı! Birileri buna “denge politikası” diyor lakin, gelinen aşamada Türkiye’nin elinde “denge politikası” yürütecek ne kozları var, ne de gücü..!
Yarım yüzyıllık soğuk savaş süresince, onlarca olaya rağmen doğrudan çatışmayan ABD ve Rusya gibi iki imparatorluğun bu saatten sonra Suriye için savaşacağına inanmak ve bu tasavvur üzerinden bu zamana dek kaybedilenlerin geri alınacağını düşünmek fanteziden başka bir şey değil! Bu ülkeler direkt karşı karşıya gelmezler. Anavatanları dışındaki çıkar alanlarında, ileri karakolları ve oluşturdukları devlet altı örgütlenmeler vasıtasıyla savaşırlar! Bunlar, kendilerini lider ülke sanan “stratejik ortak” taşeronlarını savaş alanlarında tepiştirirken, olan çimenlere olur!
Hülasa
Yıllardır Ortadoğu’nun kum havuzlarında ‘bölgesel lider’cilik oynamasına izin verilen ama her defasında, kale kapısını kıracak “koçbaşı” görevinin ötesinde bir misyonu ve takati olmadığı gerçeği yüzüne vurulan ve “stratejik ortaklık” ile “vesayet” arasındaki ince ve nazik sınırlar içerisinde bocalamaya başlayan Türkiye’nin bundan sonra yapacağı en akıllıca iş; ‘zararın neresinden dönülürse kârdır’ ilkesi mucibince hareket edip, Suriye konusunda hiçbir angajmana girmemek ve bu bataklıktan uzak durmaktır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.