İngiltere’de Şeriat mahkemeleri
İngiltere Anglikan Kilisesi Başpiskoposu Dr. Rowan Williams, Müslümanlara, isteklerine bağlı olarak medenî hukuka taalluk eden Şeriat hükümlerini uygulama hakkının verilmesi gerektiğini söylediğinde, tarih 2008 Şubat ayı başlarıydı. Biz de bu köşede bir yazı kaleme almış, konu hakkındaki görüşlerimizi sizlerle paylaşmıştık.
Dr. Williams’ın açıklamaları İngiltere’yi karıştırmıştı. İngiliz hükümeti bu talebi “kabul edilemez” bulmuş, İngiliz basını da Başpiskoposa sert eleştiriler yöneltmişti. Şimdi anlaşılıyor ki, İngiltere’de daha önceden hazırlanan bir planın hayata geçirilmesi için meğer kamuoyu hazırlanıyormuş. Hem de İslâm Şeriat’ına en tepkili olması beklenen Anglikan Kilisesi Başpiskoposu tarafından..
O günlerde Müslüman azınlıklara sahip diğer Batılı ülkeler de Şeriat hükümlerinin medenî hukuka taalluk eden boyutuyla tatbik edilmesi talep ve tartışmalarından ziyadesiyle tedirgin olmuşlardı. Çünkü İngiltere’de başarıyla uygulanacak bir hukuk sistemi, kendi ülkelerinde yaşayan Müslümanlar tarafından da talep edilebilecekti.
Başpiskopos, Müslümanlara yönelik bu haklı talebi güçlü argümanlarla desteklemiş, Müslümanların dahi dillendirmekten çekindiği “medeni hayatta İslâm hukukunu uygulama hakkı”nı gâyet yüksek düzeyde bir teoloji bilgisine, dinî hukuka, tarih tecrübesine, Batı’nın çok kültürlü ve tolaranslı toplumsal yapısına dayanarak ortaya koymuştu.
Sadece Batılılara değil, sözde müslümanlara da Şeriat’ın hırsızın elini kesme, recm etme gibi cezalara sığdırılamayacağını anlatmıştı.
Müslümanların, toplumsal ve ailevî iç meselelerini, evlenme ve boşanmayı, miras dağılımını öngören bazı finans meselelerini inandıkları dinin hükümlerine göre tanzim etmelerinin sadece kanunî bir hak olmadığını söylüyor, bunun onların İngiltere devletine bağlılığını da artıracağını dillendiriyordu.
Kamusal alanda devletin tek hukuk sistemi de bu uygulamadan zarar görmeyecekti. Zira her şey, tek hukuk çatısı aldında cereyan edecekti.
Müslümanları, İngiliz devletine sadâkatle kendi kültürlerine sadâkat arasında bir tercihe zorlamanın haksız bir uygulama olduğunu, kendi kültürünü koruyan devlete ise insanların saygı ve bağlılık besleyeceğini, çıktığı programlarda, basına verdiği demeçlerde anlatmıştı. En güçlü gerekçesi ise, İngiltere’de azınlık olan Ortodoks Yahudilerine tanınan hakların aynısının Müslümanlara da tanınması gerektiği yönündeydi.
İşte bu talepler hayata geçirildi. Bundan sonra, Londra başta olmak üzere, Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Birmingham, Bradford, Manchester, Warwickshire'da yerel mahkemelerinin bünyesinde hizmet verecek olan Şeriat mahkemeleri, boşanma, aile içi şiddet, mali anlaşmazlıklar gibi medenî hukuka taalluk eden konularda İslâm hukuk sistemini uygulayacaklar, hem de resmî olarak. Alınan kararlar, bölge mahkemesi ve Yüksek Mahkeme'nin onayıyla geçerli sayılacak.
Medeni ve cesur bir atılım!
Müslümanlar tarih boyunca bundan çok daha fazlasını Hıristiyan ve Yahudi vatandaşlarına verdiler. Ehli Kitab’ın İslâm devleti çatısı altında kendi hukukuna göre yaşaması Müslümanların âlicenaplığının bir gereği değil, İslâm dininin zaruri bir sonucuydu.
Öyle ki; Müslümanları taklit etmeleri bile yasaklanıyor, kendi kimlik ve kültürlerini korumaları devlet tarafından hukuksal bir zorunluluk olarak tatbik ediliyordu. Gayrimülsüm birisinin din değiştirmeden (ihtida etmeden) Müslüman gibi davranması kabul edilmiyordu.
Bugün bile birçok Müslüman ülkelerde yaşayan gayrimüslümler, Mısır ve Malezya örneğinde olduğu gibi, medenî hukukunu dinî inaçlarına göre tanzim ediyor. Bu meyanda İngiltere’nin yaptığı büyük bir lûtuf gibi görülmemeli.
Burada ofsayta düşen ve ezberi bozulan bizim batıcı laiklerimiz olmuştur. Laikliğin beşiği sayılan bir coğrafyada İslâm medenî hukukunun modern dönemde hayata geçirilmesi onları zora sokmuştur. İrticayla kalkıp irticayla yatan, varlığını Şeriat’a karşı savaşa adamış bu kesimler, halka şimdi ne diyecekler?
Burada, İngiltere’nin bu uygulamayla sinsi birtakım planlar peşinde koşup koşmadığını tartışacak değilim. Bunu zaman gösterecek. Öyle bile olsa, Batı laikliğinin azınlıkta olan Müslümanlara İslâm medenî hukukuna göre yaşama hakkı vermesi, laikliğin buna karşı olduğu iddialarını berhava etmiştir.
Kahir ekseriyeti Müslüman olan ülkemizde, bırakın dinî medenî hukuka saygı duymayı, başörtüsü gibi dinî ve örfî bir pratiği dahi içine sindiremeyecek kadar kendi halkına yabancılaşmış devletlûların Anglikan Kilisesi Başpiskoposu Dr. Rowan Williams kadar insaflı olmadığını fâş etmiştir.
Not: Geçen yazımızda “Eğer bir gün dünyaya ait çok büyük bir derdiniz olursa Rabbinize; ‘Bizim bir derdimiz var’ demeyin, bilâkis derdinize dönüp; ‘Bizim çok büyük bir Rabbimiz var’ deyiniz” sözünü aktarmış ama sözün sahibini zikredememiştik.
Önder Taşcı isimli okurumuz, bu veciz söz sahibinin Opt. Dr. Münir Derman olduğunu bildirme nezaketini gösterdi. Okurların bilgisine sunuyor ve bu bilgilendirmeden dolayı Sayın Taşçı’ya teşekkür ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.