Hangi Parti Batılılaşmaya Karşı? 2
Evet, bir seçim var ve biz neyi seçeceğiz?
Neyi seçmekte hür müyüz?
Yoksa sadece dayatılanlar arasından en iyisi veya en zararsızı mı seçeceğiz?
Daha açıkçası, İslam mı? Batı mı seçeceğimiz?
Hayır! seçenekler arasında İslam yok. Saqdece Batı var. En uçtaki komünistine kadar var hem de. Ama Doğu yok. Doğu, yani İslam.
Bu adalet midir? Millet iradesi böyle mi belirlenir?
Batıya tabi olma, onları taklid etme ve onların arkasından gitme anlamında “Batılılılaşma”, aslına bakarsanız “laikleşme”, “sekülerleşme”, “asrîleşme” ve “Avrupalı olma” gibi kelimelerle ifade edilmelidir. Bu macerayı Batıcılar daha çok “modernizm, modernite, Türk Modernitesi” diye isimlendirmektedirler. Tıpkı çağdaşlaşmada olduğu gibi burada da bir anlam kayması ya da saptırması vardır.
Batının gelişmiş bilim ve teknolojisi karşısında etkilenen insanların Avrupalılaşma konusunda iki kısma ayrıldıkları malumdur. Abdullah Cevdet, Kılıçzade Hakkı ve Celal Nuri İleri gibi şahsiyetler, “çağdaşlık” ve “modernizm”den “Batılılaşma”yı anlıyorlardı. Onlara göre Avrupa'dan sadece bilim ve teknoloji getirmek yeterli değildir, batılılar gibi olmak için bunlara ilâveten Avrupalı gibi düşünmek, onun gibi yemek, içmek, giymek ve eğlenmek gerekir. Yani çağdaşlaşma bir yaşam biçimidir.
Sait Halim Paşa, Mehmet Akif, İzmirli İsmail Hakkı ve Seyyid Bey gibi şahıslar ise bu zihniyete karşı çıkmışlardır. Onlara göre batıdan ancak bilim ve teknoloji ithal edilmeli, yoksa kılık kıyafet zihniyet ve yaşam biçimi ithal edilmemelidir.
Akif’in şiirlerinde bu açıkça görülür. İşte bir örnek:
Alınız ilmini Garb'm, alınız san'atini
Veriniz hem de mesainize son süratini.
Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız;
Çünkü milliyeti yok san'atin, ilmin; yalnız…
(Mehmet Akif Ersoy, Safahat (İkinci Kitap Süleymaniye Kürsüsünde ) Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1996 s. 200-215)
İşte Mehmet Akifin bu şiirlerinde görüldüğü gibi ilim, sanat ve teknoloji başka şey, milliyet başka bir şeydir; ilim, sanat ve teknolojinin milliyet ve dini yoktur. İlim beynelmilel bir kurumdur, Her ne kadar bilimin uygulama alanına geçirilmesi demek olan teknolojide yerel ve bölgesel şartların etkisi bulunsa da soyut kurallar olarak bilim tamamen beynelmileldir.
Din ile bilimi karıştıranlar, gelenek ve görenekle san'at ve teknoloji arasındaki farkı göremeyenler, batının bilimi karşısında şaşkınlığa düşerek “biz her hususta batıyı taklit etmeliyiz” demişlerdir. Bunlara göre sadece bilim ve teknolojide değil, giyim kuşam kılık ve kıyafette, yeme ve içmede, görgü kurallarında, velhasıl her şeyde batılılara benzemeliyiz.
Hatta bunlardan bir kısmı “Avrupa'dan damızlık erkek adam ithal ederek Türk ırkını ıslah etmeliyiz” diyecek kadar bir şaşkınlık, şerefsizlik ve iz’ansızlık içerisine düşmüşlerdir.
Bahçelerin Fransız bahçe düzenine benzetildiği, hatta saray çevrelerinde de yine Fransız mobilyasının moda haline getirildiği bilinmektedir. III. Selim Avrupa'dan davet ederek getirttiği opera sanatçılarının oyunlarını kendi sarayında izledi. II. Mahmut kıyafet devrimi yaparak Osmanlı giyim şeklini terkedip pantolon ve ceket diyebileceğimiz Avrupai bir giyim tarzı olan Mısır kıyafetini seçmiş ve hatta millete örnek olmak için sokağa bu kıyafetle çıkmıştır.
Bizdeki çağdaşlaşma görüldüğü gibi işin özünden habersiz kabukla uğraşmak olmuş, elbise değiştirmek, kıravat takmak, şapka ve pantolan giymek, içki içip dans etmek şeklinde anlaşılmıştır.
Sadece bu kadar mı?
Hayır. Beynimiz Batıya mahkum edilmiştir.
Nasıl mı?
Görelim, ama gelecek yazımızda.