Devlet Koruduğu Sürece Mevcuttur!
Gitgide Ortadoğulaşıyoruz! Bir yanda başkentin göbeğinde terör eylemlerini gerçekleştiren ve kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan odaklar, diğer yanda ise terör eylemlerinin ‘önceden engellemesi’ noktasında yoğunlaşan ‘zafiyet’ tartışmalarının hedefindeki devletin güvenlikten sorumlu idari ve adli kurumları…
Bu olay sonrasında bir kez daha gördük ki; aşırı politize olmuş toplumumuzda kutuplaşmalar o denli artmış ve ayrışmalar o denli keskinleşmiş ki, henüz cesetler ve yaralılar meydandayken herkes bir aklama ve suçlama yarışına girdi! Birileri direkt AK Parti’yi itham eden suçlamalarla içi doldurulmuş argümanlar üretirken, birileri de PKK, IŞİD, paralelci ve Rusyalı faillerle içi dolu listeler ve komplo teorileri üretmeye başladı!
Yüze yakın ölü ve yüzlerce yaralı… Tam bir facia! Ortalık her anlamda toz duman… Hadi sokaktaki adam ağzına geleni düşünmeden sorumsuzca konuşuyor… Böyle bir atmosferde, birinci elden toplumu bilgilendirmesi gereken ‘ilgili’ icra makamındaki devlet görevlileri soğukkanlı açıklamalar yaparken, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ise “Biliyorsunuz daha önce Diyarbakır’da seçimlerden önce sırf barajı aşsın diye, mağdur görünsünler diye böyle bir provokatif eylem yapıldı. Aynı filmi biz Diyarbakır’da gördük, başka yerde gördük…” şeklinde bir açıklama yapıyor!
Allah aşkına! Hadi ‘bilgi’ vermelerini geçtik, bu devletin Başbakanı ve İçişleri Bakanının ‘yorum’da bulunmadığı yerde, Orman ve Su İşleri Bakanı bu bombanın kimin tarafından patlatıldığını biliyor da mı bu demeci veriyor? Ayrıca böyle bir demeç vermenin kime ne yararı var? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir bakanına kanıtsız konuşmak yakışmaz! Böyle bir sorumsuzluk olur mu?
Bu fevrilik bir gerçeği daha su yüzüne çıkardı: Böyle olaylar ‘vuku’ bulduğunda toplumun ivedilikle “resmi” ve “birinci elden” yetkililerce bilgilendirilmesi gerektiğinin ne kadar mühim olduğu bir kez daha görüldü. Devlet böyle olaylarda duruma vaziyed ettiğini ispat edercesine ve herkesin anlayacağı dilden teknik malumatlar vererek kamuoyunu teskin etmelidir. At izinin it izine karıştığı böyle bir ortamda ortaya çıkan doğru ve güvenilir enformasyon boşluğunu devlet doldurmalı ve meydanı dedikodu ve kirli bilgilere bırakmamalıdır!
Şimdi bir vatandaş olarak soruyorum:
7 Haziran’ın öncesinde ve sonrasında, Ankara Tren Garı kavşağında gerçekleşen bu son olaya benzeyen birçok terör olayı gerçekleştirildi. Yaşanan bu olayların kaçının faili yakalanıp cezalandırıldı? Başkentin merkezinde yüzlerce kişinin havaya uçurulduğu bir olayın evveliyatında ‘önleyici istihbarat kapasitesi’ olan kurumlar neredeydi?
Tamam! Bu ülkeyi karıştırmak ya da iç savaşa sokmak isteyen dâhili ve harici odaklar var; eşkıya eşkıyalığını düşmanda düşmanlığını yapıyor! Bunlar gerçekleştirdikleri terör organizasyonlarıyla ülkemizi bir operasyon sahası haline getirirken, bu faaliyetleri önlemekle mükellef olan kurumlar ne diye boyuna “ellerinde imkân olup da neleri yapmadılar?” tartışmasının açılmasına yol açıyorlar?
İçişleri Bakanı gerekli tedbirlerin Sıhhiye’de ki meydanda alındığından yola çıkarak “güvenlik açığıyla alakalı bir sorun olmamıştır” şeklinde açıklama yaptı! Provokatif müdahalelere açık organizasyon ve nümayişlerde alınacak emniyet tedbirlerinin, nümayiş yapılacak meydana kitlelerin aktığı her güzergâhta da alınması gerekmez miydi?
En önemlisi soruma gelince… Ülkeyi yönetenler sanki icra makamında kendileri değillermiş gibi, niçin bu tip olaylar sonrası şikâyet ve mazeret üretme yarışına giriyorlar? Bu elim terör olayı, gelişmiş bir Batı ülkesinin başkentinin göbeğinde gerçekleşeydi, sorumluluk makamındakiler anında istifa müessesini işletirlerdi! Bizim ülkemizde bu müessese niçin hiç işletilmez?
Hülasa,
Bir ülkenin başarısı ve büyüklüğü yalnızca ekonomisiyle ve ticaretiyle değil güvenliğiyle de ölçülür. Bir devlet en ağır hasarı, kendisini ve vatandaşlarını korumakta acze düştüğünde alır!
Ne demiş atalarımız: İnsan düşündüğü; devlet koruduğu sürece mevcuttur!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.