Ölmüş Kafire Hayır Dua Ve İstiğfar Edilemez 1
Bugünlerde hatırlanması gereken iki ayet vardır. İşte ilki:
Tevbe 80: “Öyle ki, sen onlar için ister istiğfar et, ister istiğfar etme, bir şey değişmez, her ikisi de eşittir. Onlar için yetmiş kere istiğfar etsen de, (yani ne kadar çok istiğfar edersen et), yine de Allah onları kesinlikle affetmeyecektir, bağışlamayacaktır.”
İşte iki yorumu:
1- Gönülden ekonomik destekte bulunan mü'minleri bu şekilde eleştiren ve onlara dil uzatan o münafıkların akıbetleri artık kesinleşmiştir. Bunun değiştirilmesi sözkonusu değildir.
"Allah onları kesinlikle affetmez."
Bağışlanma dilemek onlara fayda vermeyecektir. Artık bağışlanmanın dilenmesi ile dilenmemesi arasında fark yoktur.
Öyle anlaşılıyor ki, Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- günahkârlar için bağışlanma diliyordu. Allah'ın onları bağışlaması ümidiyle bunu yapıyordu.
Rivayet olunuyor ki, Abdullah b. Übeyy'in oğlu Abdullah çok ihlaslı bir müslüman idi, babasının hastalığında onun hakkında Resulullah'ın dua ve istiğfar etmesini niyaz etmişti. Peygamber Efendimiz de etmiş idi. Sonra bu âyet nazil oldu. Yedi, yetmiş ve yediyüz gibi sayılar mutlak olarak bir şeyin çok çok yapılması için kullanılır. Böyle olmakla beraber sayıların herbiri, esas itibariyle daha yukarısının hükmüne aykırı bir sınırı belirler. Bundan dolayı Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bunu dikkate alarak "Demek ki, Allah Teâlâ izin verdi ben de yetmişten daha fazla istiğfar ederim."(1) demiş ve bunu üzerine "Aynı şeydir, onlar için ister istiğfar et, ister istiğfar etme, Allah onları bağışlamayacaktır." (Münâfikûn, 63/6) âyeti nazil olmuştur.
İşte bu, yani Allah'ın onları bağışlamayışı, senin istiğfarına önem vermediğinden dolayı değil, şu sebeptendir: Çünkü onlar Allah'a ve Resulü'ne inanmadılar, kesinlikle inkâr ettiler. Allah da böylesine fasıklar güruhunu hidayete erdirmez. Yani, hadlerini aşan, şımarık ve küstahça tavır alan inatçı kimselere hidayet nasip etmez, onları başarıya ulaştırmaz, maksatlarına nail eylemez.
Şu münafık grubu gelince bunların akıbetleri belli olduğunu ve bundan herhangi bir değişiklik olmayacağını bildirmiştir.
"Çünkü onlar, Allah'ı ve Peygamber'i tanımadılar."
"Ve Allah, yoldan çıkmışlar güruhunu doğru yola iletmez."
Onlar doğru yoldan sapmışlardır. Artık dönüş yapmaları da beklenemez. Kalpleri de bozulmuştur. Artık kalplerinin düzelmeleri de mümkün değildir.
"Onlar adına yetmiş (istediğin kadar çok) af dilesen de Allah onları kesinlikle affetmez."
Burada kullanılan `yetmiş' sayısı belirlenmiş bir sayı değil, çokluğu ifade etmek için kullanılmıştır. Genel anlamı şudur:
Artık onlar için affedilme beklenemez. Çünkü onlara tevbe kapısı kapanmıştır. İnsanın kalbi, bozukluğun belli bir dozajını aştıktan sonra artık düzelmez. Sapıklıkta belli bir noktaya geldiğinde artık ondan sonra hidayete ulaşması beklenemez. Kalplerin halini en iyi bilen Allah'tır.(Fi Zilal Tefsiri)
2- Evet ey peygamberim, bu yaptıklarından sonra, bu hainliklerinden sonra artık onlar için istiğfar etsen de etmesen de birdir, denktir. Ha istiğfar etmişsin onlar için, ha etmemişsin fark etmez. Onlar için af dilesen de dilemesen de fark etmez çünkü Allah onları kesinlikle affetmeyecektir. Yetmiş kere onlar için istiğfar edip bağışlanma dilesen de Allah onları bağışlamayacaktır. Çünkü onlar Allah ve elçisini inkâr etmişler, Allah ve Resulüne itaatten çıkıp fıska düşmüş-lerdir. Yâni bu adamlar Allah’la dalga geçecekler, peygamberle dalga geçecekler, Müslümanlarla dalga geçecekler, sonra da Allah onları affedecek öyle mi? Niye? Mecbur mu Allah böyle hainleri affetmeye?
Ya bu münâfıklar bu huylarından ciddi ciddi vazgeçecekler, ya da Allah kesinlikle onları affetmeyecektir. Çünkü Allah fâsık bir kavmi, fıskı fücur ehlini hidâyete erdirmez. Çünkü bu adamların bir kâfir kadar bile İslâm’a dönme ihtimalleri yoktur. Yâni İslâm’ı, Allah’ı, peygamberi tanımayan bir kâfir bunları tanıyınca Müslüman olabiliyor da, ama bunları tanıyan bir münâfık İslâm’a girmiyor. Çünkü o ben Müslümanım diye kendi kendini aldatıyor.
Evet Rabbimiz bu âyetinde vazgeç bunlar hakkında istiğfardan ey peygamberim diye peygamberini uyarıyor. Ama insanların cehennemine razı olmayan Allah’ın Resulü eğer seksen kere de istiğfar etsen Allah onları bağışlamayacak ifadesine karşılık, onların da cennetine olan iştiyakından ötürü öyleyse ben de seksenden fazla istiğfar ederim buyurdu. Yâni insanların cehenneme gitmesine asla tahammülü olmayan Rasulullah efendimiz bir konuda bir ruhsat bulduğu zaman onu o konuda kesin bir nehiy oluncaya kadar kullanırdı. Hele hele bu konu insanların, ümmetinin affı ve cennetiyle alâkalıysa. Çünkü o onlara karşı çok merhametlidir. Sonra Münâfikûn sûresin-deki bu konuda bir nehiy gelince Rasulullah artık onlar hakkındaki istiğfarını bitiriverdi.
O halde bu âyetlerden anlıyoruz ki dua ve istiğfar ancak mü'-minler için fayda sağlayacaktır. Kâfir ve münâfıklar için ne duanın ne de istiğfarın en küçük bir faydası olmayacaktır ve bu caiz de değildir. Burada şunu da ifade edelim ki kâfir veya münâfık birisi için değil, sı-radan bir kimse için Allah’ın en sevdiği peygamberi Hz. Muhammed (a.s) onun hidâyeti için dua etse bile, o kişi kendi hidâyetini istemedikçe, Allah da onun hidâyetini dilemedikçe yine de bunun hiçbir mânâsı olmayacaktır. Yine âyetten anlıyoruz ki hidâyete talip olmayan kişiye hidâyet vermek sünnetullaha aykırıdır.
Biz biliyor ve inanıyoruz ki peygamberler Allah’ın yeryüzünde en değerli ve en şerefli kullarıdır. Ama unutmayalım ki bunlar da kuldurlar. Tüm peygamberler Allah’ın Ona en mûtî kullarıdır. Elbette ki peygamberler yeryüzünde dualarına icâbet edilme yönünden en önde olan kullardır. Allah’ın bu sevgili kulları Allah’a dua ettiklerinde ya istedikleri şeyler dünyada kendilerine verilir, yahut da burada verilmeyip öbür tarafta kendilerine verilir. Ama bakın ki Allah’ın Resulü Allah katında yeryüzünün en hayırlısı olduğu halde Allah’ın sevmediği insanlar hakkında ne kadar da istiğfar ederse etsin Allah onlara mağfiret etmeyecektir. Öyleyse şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki Allah’ın razı olmadığı kişiler için yapılacak şefaat asla kabul edilmeyecektir.”( Besâiru'l Kur'an Tefsiri)