Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Ermeni Soykırımı Emperyalist Bir Yalandır

Ermeni Soykırımı Emperyalist Bir Yalandır

Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır.”

Doğu Perinçek Avrupa’da hepimizi ilgilendiren mücadeleden muzaffer olarak döndü.

Kendisini tebrik ediyorum.

Daha önce bu köşede yazdım.

Doğu Perinçek’in yurt dışına çıkış yasağı vardı.

Hükümeti uyardım ve ilgilileri Doğu Perinçek’in yurt dışına çıkışı noktasında olumlu bir davranış ortaya koymalarını diledim. Yoksa stratejik derinlik güme giderdi.

Nihayet Doğu Perinçek Avrupa mahkemelerinde ülkemizi savundu ve Ermeni soykırımı yalanının emperyalist bir yalan olduğunu ispatladı.

Artık mızrak çuvala sığmadı. Bu anlaşıldı. Ermeni yalanları bir yere kadar Avrupa’yı bize karşı ittifaka götürüyordu, Doğu Perinçek’in verdiği mücadele ile artık emperyalist yalanlarla bir yere varılamayacağı Batı tarafından kavrandı.

Merkel’in Çantasında Ne Var?

Merkel Türkiye’ye geliyor.

Cebinde, çantasında ve beyninin arkasında bize dair planlarla ve yeni misyonlarla…

Bize yüklediği misyon şüphesiz çok açık:

Türkiye Avrupa’ya akması beklenen göçmenlerin emisyon hacmi olarak değerlendiriliyor.

Türkiye uluslararası bir göçmen kampı yapılmak isteniyor.

Zaten bu şimdiden kanıksanmış durumda…

Türkiye, ensar ve muhacirin söylemi sayesinde böyle bir potansiyeli yüklenebileceğini bütün cihana göstermişti.

Batı bu psikoloji üzerine oynadı ve başlarda elli binlerde olan mülteci sayısı üç milyona yaklaşmış oldu.

Üç milyon insanın Avrupa’ya aktığını düşünün.

“Üç milyon kara adam doğudan ve güneyden Avrupa’yı istila edecek” diye beş yüz yıl evvel kehanette bulunan Nostrodamus’un kehaneti ortaya çıktı. Kâhin’in gününü merak eden Batı aklı korkularla örüldü. Göçmen tehdidine karşı güvenlik stratejileri geliştirildi. Göçmen sorunu birinci tehdit algısıdır Batı’da, en büyük korkularıdır.

Bu korku Avrupa’nın güvenlik stratejisini belirliyor.

Avrupa’nın öteden beri birinci tehdit algısı budur. Yani göçmen sorunu. Terör sorunundan bile önce gelir. Yıllar önce bu konuda uyarılarımı yapmıştım. Türkiye korkunç bir göçmen akınına uğrayacak diye. Birkaç yıldır Avrupa Konseyi kararlarının başında gelir göçmen sorunu… Bunu Batı kanallarını izleyen herkes kolayca kavrar. Ne kadar önem verdiklerini tartışma programlarından çıkarmak da mümkündür. 

Suriye savaşı başladı ve ülkemize göçmen akımı giderek hızlandı. Yüz bini bulunca duracağı zannedilen göçmen akımı daha da şiddetlendi. Üç milyona yaklaştı.

Bu yüzden o ilk günler, Kilis kampını ziyaret etmiştim. Elli bin göçmene çok güzel ve çok özel kamp yapılmıştı. Hatta yöneticilerimiz bununla övünüyorlardı.

Gerçekten mahalleler bile isimlendirilmişti. Atatürk Mahallesi, Mehmet Akif Mahallesi, Cumhuriyet Mahallesi filan… TOKİ’yi tebrik etmiştik.

Her şey vardı kampta.

Kuaför ve anaokulları, kreşler     bile…

Fakat bu cazibe merkezi üç milyona eriştirince göçmen sayısını, Türkiye müthiş bir kriz yaşadı.

Artık göçmenlerin Avrupa’ya da geçişine izin vermek zorunda kaldık. Her ne kadar göçmenler tankerlerin içinde, botlardan denize dökülünce yakalansa da kaçınılmaz bir göç dalgası Avrupa’yı rahatsız etmeye başladı.

Bu sefer Avrupa telaşa kapıldı.

Yoksa Türkiye kapıları mı açmıştı. Açacak mıydı?

Açsa ne olurdu?

Bu yüzden geliyor Merkel…

Bu yüzden Avrupa göçmen politikasında Türkiye’yi nirengi noktası yaptı.

Bin bir türlü teşvik uygulama gündeme gelecek gibi…

Elini taşın altına koyuyor imajı yaratacak.

Birkaç milyon yardımı göze         alacak.

Halbuki Türkiye, yüz milyar     dolar da verseler, bunu kabul etmemelidir.

Türkiye’nin bütün dış borçlarını silseler bile…

Borç yiğidin kamçısıdır deyip dalga geçilmelidir.

Göçmen sorununa Avrupa daha ciddi tedbirler almaz ve asıl strateji olarak savaşı önlemezse işte o zaman başına ne felaketler geleceğini idrak etmelidir.

Evet, Türkiye İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni yeniden yazdıracak bir kongre tertip etmelidir.

İnsan hakları yeniden kaleme alınmalıdır.

İnsanlığın önündeki seyahat engelleri kaldırılmalıdır.

İnsanın seyahat özgürlüğü önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır.

Dileyen dilediği ülkeye gidebilmelidir.

Artık göçmenleri kaçak olarak taşıma işi bitirilmelidir. Bu ticareti yapanların ekmeğine yağ çalınmamalıdır. Bin dolara Avrupa seyahati mi olur. Zenginler bile vizesi olanlar bile o paraya gitmiyor da kaçak göçmen dedikleri niçin pahalı yol paraları ile Avrupa’ya gidiyor. Neyse bilet fiyatı o paraya dilediği ülkeye gidebilmelidir.

En sonunda Avrupa, meselenin ne kadar ciddi olduğunu anlayıp Türkiye ile üyelik müzakerelerini doğru zeminde ele alacaktır. Saçma sapan uyum politikalarında değil.

Türkiye’nin Doğu Avrupa ülkelerinden geri ne tarafı var?

Elli yılı aşkın süredir beklediği Avrupa kapısında artık Türkiye’yi üye yapmanın önünde hiçbir engel kalmayacaktır.

Aksi, Avrupa’nın batışı olacaktır.

İşte Türkiye, Merkel ziyaretinde elindeki bu kozu çok iyi kullanmalıdır.

Üç kuruşluk menfaatler ve oltaya konmuş yemlerle hedefinden sapmamalıdır. Hiçbir teşvike aldanmamalıdır.

Türkiye uluslararası göçmen kampı olmamalıdır.

Ülkemiz, Avrupa’nın bekçisi ve Avrupa kapısında dilenci değildir.

Türkiye, Avrupa’nın gönüllü bekçiliğine soyunmamalıdır.

Bütün Ortadoğu’dan, hatta Çin’e kadar bütün Doğu’dan insan göçünün önünde Türkiye niçin engel         olsun ki?…

Avrupa eğer kendini korumak ve gerçekten milyonlarca insanın ülkelerinin sokaklarını işgal etmesini istemiyorsa Türkiye’yi üye yapmaktan başka çaresi yoktur.

AB üyesi bir ülkede ise en azından Kürt sorunu gibi absürd işlerle oyalanmayız.

Gerçek gündemlerle meşgul olur, şu ülkeyi gerçekten kalkındırmak vizyonuna sahip olabiliriz.

Hadi o zaman!..

Merkel’e de, bütün Avrupa’ya da Türkiye’nin önemini doğru bir bilinçle gösterelim.

Yine aşağılık kompleksi içinde birkaç yeme atlamayalım. Oyuna gelmeyelim. Kozlarımızı elimizden ucuza kaçırmayalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi