Demek ki Iğdır’da Üniversite Olurmuş
Iğdır Üniversitesi 2008’de kurulmuş. O yıldan bugünlere, öğrenciler yetiştirmek, bilimsel araştırmaklar yapmak ve bilimsel toplantılar gerçekleştirmek için çabalamış durmuş.
Geçen hafta Iğdır’da idim. Üniversite ve Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı’nın ortaklaşa düzenlediği “Kültür ve Tarih Bağlamında Iğdır Uluslararası Sempozyumu”nda idik. 55 bildirinin sunulduğu sempozyumda, yerel konular, evrensel bakış açıları ve birikimler ışığında konuşulup tartışıldı. Benzeri bir sempozyum 2012 yılında da yapılmış. Yani, Iğdır Üniversitesi, 7 yılda birbirinin tamamlayıcısı 2 sempozyum gerçekleştirmiş. (Bu arada meraklılarına hatırlatalım, 2012’de yapılan sempozyumun bildirileri basılmış.) Geçen hafta gerçekleştirilen sempozyumda, tarihi dönemlerde nüfus yapısı, sosyal yapı, folklor, ekonomik üretim, Ermenilerin Iğdır mezalimi, Iğdır’ın jeopolitik önemi gibi konular ele alındı. Türkiye ve Âzerbaycan’dan (1 kişi de İtalya’dan) katılan bilim adamları, 2 gün boyunca, yukarıda sayılan alanlardaki bilgileri tartıştı. Tabii ki tartışmaların merkez noktası Iğdır idi.
Ankara ve İstanbul’da oturup devletin bütün imkânlarını ellerinin altında bulanlar, uzaktan ahkâm kesmeye devam etsinler, taşradaki üniversiteler gümbür gümbür geliyor.
1982’de kurulan pek çok üniversite, eğitim-öğretim konusunda belirli bir aşamaya gelmekten öte bilimsel araştırmalarda da hayli mesâfe katettiler. Bazıları, Yüksek Lisans ve Doktora açısından, başka üniversiteleri de besler hale geldiler. Hele hele bazıları, pek çok üniversiteyi akademik olarak destekleyen “anaç üniversite” konumundalar. Bugün pek çok üniversitede, KTÜ, Fırat, Yüzüncü Yıl, Atatürk, Cumhuriyet gibi üniversitelerde yetişen akademisyenler ve idareciler görev yapmaktadırlar. Bu üniversiteler, aynı zamanda, yöredeki her türlü birikimin evrensel yöntemler ve bakış açılarıyla işlenerek insanlığın ortak değeri haline gelmesini sağlama gayretindedirler. Bu alanda hayli başarılı da olmuşlardır.
Yöre üniversitelerinin bir başka başarısı da, bulundukları şehir insanının hayatına doğrudan etki etmeleridir. Bunu sadece ekonomik bir etki olarak görmemek gerekir. O şehirlere başka şehirlerden gelen binlerce öğrenci, şehrin sosyal dinamiğine doğrudan tesir eden birer olgu oluşturucusudurlar.
Taşra şehirlerinde düzenlenen sempozyum ve benzeri toplantılar, önce şehirlerde, meraklı insanları cezbeder; sonra öğrenciler ve sınırlı bir halk kitlesi, olguya doğrudan veya dolaylı olarak katılmaya başlar. Toplantının gerçekleştirildiği zamanlarda, o şehre, dünyanın dört bir tarafından gelen bilim insanları gelir ve o şehirde kaldıkları günler içinde, başta akademisyenler olmak üzere, öğrenciler, il bürokrasisi, sivil toplum kuruluşları ve meslek odaları mensuplarının çevrelediği ortamlarda, birikimlerini aktarırlar. Bunların bazıları bilimsel yöntemlerle olur, bazıları da sohbetlerle.
Elbette taşra üniversiteleri sadece sempozyum ve benzeri akademik toplantılara sahne olmakla sosyal ve ekonomik gelişmeye katkıda bulunmazlar; onlar çoğu zaman gönüllülük esasına göre faaliyetler gerçekleştirerek halkla sohbet ederler ve böylece bilimsel bilgi ile irfan birleşmiş olur. Zaten Türkiye’nin en büyük sıkıntılarından biri bu birleşme değil mi a dostlar?
Iğdır’da 5-7 Kasım günleri 56 bilim adamını bir araya getiren AKDTK Atatürk Araştırma Merkezi başkanı Sayın Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan, Sayın rektör Prof. Dr. İbrahim Hakkı Yılmaz, Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Sayın Emin Erdem, Türkiye’nin en doğusunda îfâ ettikleri görevin, sıradan bir iş olmadığını müdrik insanlar olduklarından, sempozyumun verimli geçmesi için büyük bir özen gösterdiler. Anadolu’nun diğer şehirlerinde de gerçekleştirildiğini bildiğim bu tür faaliyetlerle, bu toprakların eğitim ve kültür seviyesi, gittikçe yükselecek. Hem de o toprakların kokusunu içine çeke çeke çalışan akademisyenlerce yükseltilecek; Ankara-İstanbul’dan ahkâm kesenlerce değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.