İşte bu kadar basit!..
Başörtüsü konusu, her daim ülkemizin en sıcak konularından birisidir.
Aslında tamamen fertlerin kendi tercihlerine bırakılması gereken bu konunun bu kadar çok tartışılıyor olması, sadece başörtüsü taraftarı olarak tanımlayabileceğimiz insanları değil, bu konuda nötr kalmayı tercih edenlerin, hatta karşı olanların bile canını sıkar.
Tartışılacak o kadar konu olmasına rağmen, hâlâ neden bu konuyu tartışıyoruz gibisinden konuya yaklaşan bazı kişilere göre çözüm basittir: Başörtüsü kullananlar ısrarlarından vazgeçerlerse, mesele kalmayacaktır: O halde başörtüsü takma hususunda ısrarlı olanlar, inatlarından vazgeçmelidirler... Birileri böyle düşünüyor.
Böyle düşünenler, bunun ülkemizde bir barış ortamı doğuracağı ve böylelikle esas meselelerin tartışılmasına sıra geleceği hususunda da iyimserdirler.
Tabii, sadece onlar arzu ediyor diye, insanların neden temel haklarından, vazgeçmesi gerektiğini açıklayacak herhangi bir argümanları da yoktur.
Bu hususta kendilerine lojistik destek sağlayacak bazı kişiler de vardır: Din adına söz söyleme selahiyeti olduğu ileri sürülen ve her nasılsa ‘Kur’an-ı Kerim’de başörtüsü yoktur’ diyebilen cesur(!) kimseler.
Bu cesur vatandaşlar, Başörtüsü karşıtı ve bu hususta nötr olan kişilerin iltifatlarına mazhar oldukları zannıyla, dinimizin açık emirlerinden birisini gözlerden saklamaya çalışmaktadırlar. Dahası, aslında insanların tercihine bırakılması gereken bir konuda, baskı yapanların yanında yer alarak insanlık onurunu ayaklar altına almaya çalıştıklarının ise, belki farkında bile değillerdir.
Başörtüsü’nün dinimizin emri olduğu, aslında tartışılması gereksiz bir konudur.
***
Yvonne Ridley ismini çoğunuz biliyorsunuzdur muhakkak.
İngiliz gazeteci, akademisyen ve aktivist Yvonne Ridley, 2001 senesinde haber yapmak üzere gittiği Afganistan’da, Taliban’ın eline düşmüş ve 11 günlük esaretten sonra serbest bırakılmıştı.
Esaret sırasında ‘Müslüman ol’ teklifi ile karşılaşan ve bu teklifi yapan Taliban mensubuna, ‘Dininizi araştırırım’ cevabını veren Ridley, İslâm üzerine yaptığı araştırmalardan sonra Müslüman olur.
Geçtiğimiz günlerde Mazlum-Der’in davetisi olarak Türkiye’ye gelen Ridley’in Müslüman oluşunun hikayesi çok ilginç.
Ama hikayesinin öyle bir yönü var ki, Türkiye’de yıllardan beri sürdürülen başörtüsü tartışmasının ne kadar gereksiz bir şey olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Yvonne Ridley, İslâm’ı araştırıp Müslüman olduktan sonra, tesettür emrine uymuş ve bu arada başını da kapatmış.
Kendisi bunu şöyle açıklıyor:
“Tesettür Kur’an’da yazılıdır, farzdır. Müslüman bir kadın örtünmekle yükümlüdür. Bir dine mensup olan kişi, o dinin gereklerinin bir kısmını alıp bir kısmını terk edemez. Örtünmeyen, tesettüre girmeyen Müslüman kadınları yargılamıyorum ve onları tenkit etmiyorum. Seçimlerini yapmışlardır.”
Ne kadar yalın!..
Kafa karıştırıcı detaylardan alabildiğine arınmış, doğru ve kesin bir kanaat!..
Bütün mesele bu işte.
Bu kadar sade, basit, yalın...
Taliban’a esir olup, esaretten kurtulduktan iki buçuk sene sonra Müslümanlığı tercih eden; gazeteci, akademisyen ve aktivist, İngiliz asıllı bir hanımın ulaşabildiği bu sadeliğe, en azından düşünce düzeyinde ulaşamayan ya da bir türlü ulaşmak istemeyen, Müslüman asıllı insanlara ne demek gerek?..
Tercihlerini başlarını kapatmamak yönünde yapanlara elbette kimsenin diyeceği bir şey yok. Ama tercihlerini böyle yapmanın yanında, bunu başkalarına dayatmaya kalkışmak ve buna sebep olarak da, başlarını kapatmakta olanların bir gün kendilerine dayatma yapabileceği ihtimalini zikretmek, ne kadar tuhaf!..
Türkiye’de yaşayan ve insanımızın inançlarıyla problemleri olan birilerinin, İngiliz asıllı Yvonne Ridley’den öğreneceği çok şey var...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.