Bakanlar Kurulu Ne Söylüyor
Bakanlar Kurulu’nu gördüm.
Gerçekten gecikmesinin sebebi varmış.
Gerçekten Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasında liste hazırlama tekniği açısından bir senkronizasyon problemi yaşanmış.
Her zaman senkronize işler olmuyor demek ki…
Bazen de organize işler gerekiyor, hükmünü sürüyor.
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var ve senkronize garsonlar yiğidin yoğurt yiyişine göre hareket edemiyorlar anlaşılan…
Sonunda Tayyip Bey baskın çıkmış listeye göre…
Başkanlık sistemine geçmişiz.
Bakanlar Kurulu’ndan bu anlaşılıyor.
O halde gizli kapaklı başkanlık sistemi uygulamasının yaratacağı problemlerden kurtulmak için doğrudan bu sisteme geçmeliyiz.
Kim ne derse desin, Başkanlık sistemi bugünkü başkanlık sisteminden daha iyi olur.
Zira Başkanı yargılayan bir hukuk sistemi gerekmektedir gerçek başkanlık sisteminde.
Ayrıca bakanları doğrudan başkan atar ve sorumluluk ona aittir. Davul başkasında tokmak başkasında olmaz.
Milletvekilleri de böylece Bakanlık kapma yarışına girmezler.
Bakanlar Kurulu daha teknik bir yapıya sahip olur.
***
METAFİZİK ÜRPERTİ
Ben sizi sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye,
Hile, rüşvet ile çiğnenen çiğnetilen hukuk düzenlerine,
Ahlâktan mahrum bir medeniyete çağırmıyorum.
Ben sizi yoksullukla savaşa,
Adaletle yarışa,
Birliğe, kardeşliğe,
Kısacası Hak yolu, Hakikat yolu, Allah yoluna çağırıyorum.
Hareketin adını isteyenlere açıkça ilan ediyorum.
Yeniden maneviyata dönüş.’
Alparslan Türkeş, siyasete atıldığı ilk günlerde irad buyurmuştu bu nutku.
Metafizik bir ürperti meydana getirmişti.
Kitleleri sarsmış, onların maneviyatına hitap etmişti.
Hile, rüşvet ile çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenlerine karşı lafı gediğine koymuştu.
Demokrasi oyununun ötesine geçmişti. Yeniden maneviyata dönüşe davet etmişti.
Bu sese kim kulak vermez?
Böylece Türkiye’de bir silkiniş hâsıl oldu.
Gençlik bu sese kulak verdi.
Üzerine düşeni yaptı.
İnandı…
Türkeş’in ilk söyleminden sonra teşkil olunan tek ruh bir heyakil gibi maneviyatımızı kuşattı. Bu maneviyat iklimi mücadelenin uzun ömürlü olmasını sağladı.
Sonunda darbe oldu.
Ülkücüler asıl ondan sonraki imtihanlarından başarıyla çıkmalıydılar. Türkiye’nin kaderine hükmedeceklerdi. Ama siyasetteki Yeniden Maneviyata Dönüş hükmünü gerçekleştiremediler.
Dört çözümlemeyi anlamadılar.
Pratik-politik çözümleme
İdeolojik çözümleme
Sınıfsal-iktisadî çözümleme
Küresel çözümleme
Zamanın dilini okuyamadılar. Zamanın dilinden yazamadılar. “Dün dünde kaldı cancağızım, yeni şeyler söylemek lazım” diyen Mesnevi yazarını dinlemediler.
“Asrın idrakine söyletmeli İslam’ı” diye haykıran Akif’in ruhunu kavrayamadılar.
Oturup durdular.
Hareket adına leke sürdüler.
Maziyle övündüler.
Keseden yediler…
Şimdi bir fırsat var.
“Denedin olmadı.
Bir daha dene,
Bir daha yenil.
Bu sefer en güzel şekilde yenil.” diyen Samuel Beckhett’in güzel yenilgisinin nasıl olması gerektiğini kavramak ve sonra yeni zaferlere kapı aralamak.
Fakat yeniden diriliş eskisinden daha yüksek bir irade ve daha gür bir nida ister.
Daha anlamlı bir maneviyata dönüş programı elbette…
O yüzden yazdım Türkeş’in ilk nutkunu.
Şimdi MHP liderliğine soyunanların, bu metafizik ürperti üzerine çıkıp, üzerine ölü toprağı serpilmiş camiaya metafizik bir ürperti şırınga etmesi şart.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.