Yolsuzluklar ve emaneti ehline vermek
Aydın Doğan medyasının başlattığı kampanya, AKP’nin bundan sonra nereden vurulacağını gösteriyor. Yargı darbesiyle hırpalanıp, köşeye sıkıştırılan AKP’ye ölümcül darbe, yolsuzluk iddialarıyla vurulacak. Birçok medya organından aynı anda başlatılan kampanya boşuna değil. 22 Temmuz seçimlerinden hemen sonra başlatılan derin operasyon, yeni bir düzlem de devam ediyor. Hedef üzüm yemek değil, AKP’yi dövmek.
Lenin, “İftira ediniz, iftira ediniz, gerçek ortaya çıksa da izi kalır” demişti. Lenin’in kurduğu dünya yıkıldı ama müritleri onun izinde yürümeye devam ediyor. Kapitalistleşmiş neo-Leninciler için her yol mubah. Yeter ki maksat hâsıl olsun.
Lenin, bu günleri görse herhalde kahrından ölürdü. Komünizm ütopyasına ulaşmak için kullandığı metodun, bir gün kapitalizmin aracı olacağını nasıl tahmin edebilirdi?
Demokrasiyi inkitaya uğratmak için başlatılan yargı darbesi, inandırıcı bulunmadığı için AKP’nin arkasındaki toplumsal destek büyütmüştü. Şimdi başlatılan ve aynı operasyonun yeni bir safhası olan kampanyanın ise aynı reaksiyonla karşılaşma ihtimali yok denecek kadar azdır.
Toplum demokrasiye müdahalelere ne kadar karşı ise, yolsuzluklar karşısında da o kadar hassastır. ANAP-DYP tecrübeleri, İSKİ, İHLÂS travmaları Türk toplumunun yolsuzluklar karşısındaki toleransını sıfıra indirmiştir. En önemlisi de, bu tür iddialara inanmaya hazır bir sosyal psikolojik zeminin olmasıdır.
Onun için AKP’nin yolsuzluk iddialarına karşı mücadelesi, yargı darbesi ile mücadelesinden daha zordur. Bu defa halkı ikna etmek için de gayret etmesi gerekiyor.
Son yıllarda Türk siyasetinin itibarını en çok yolsuzluk iddiaları kemirmiştir… Siyaset kurumunun ülkeyi yönetilebilir halde tutması için bu iddialarla ciddi şekilde mücadele etmesi şarttır. İftira, dedikodu, yalan diyerek bu iddiaların yıkıcı etkisi ortadan kaldırılamaz. Toplumu ikna etmek, şeffaflıktan ve denetlenebilir bir yönetim anlayışından geçiyor. Siyasetçi, yargı’dan, toplumsal denetimden kaçtıkça, iddialar soyut olmaktan çıkıp, somut gerçekler haline dönüşüyor.
Aydın Doğan medyasının kılavuzluğunda başlayan kampanyanın hedefi de bu idi, AKP’yi yargı’dan, toplumsal denetimden kaçıyor göstererek, iddiaların inandırıcılığını artırmak. Zihinlerde,’masum olsalardı, yargıdan kaçmazlardı’ izlenimini bırakmak. Başbakan şu ana kadar bu tuzağa düşmüş gibi görünüyor. ‘Hodri meydan’ diyerek bağımsız yargıyı göreve çağıracağına, en etkili savunma taarruzdur düşüncesiyle Doğan medyasına, sert eleştirilerle mukabele ederek, süreci idare etmeye çalışıyor.
Bu strateji ile bu operasyonu etkisiz hale getirmek çok zor. Üstelik iş bu kadar dallanıp, budaklandıktan sonra Aydın Doğan’a karşı operasyon yapmak da imkânsız hale gelmiştir. Doğan’a karşı yapılan her hamle, Hükümet intikam alıyor diye algılanacaktır. Doğan Başbakan’ı hasmı durumuna düşürerek, kendini garantiye almıştır.
Deniz feneri’nin Başbakan’a bulaştırılması elbette ki yanlış, ama iddiaları derhal yargıya taşıyıp, bu tuzağı bozmak yerine, bu ithamlara sert cevaplar vererek gündemde kalmasına vesile olmak da başka bir yanlıştır. Yine de bu fenerden, siyaset adamları için önemli dersler çıkmıştır, defolu adamlarla büyük işler yapabilmek mümkün değil. Herkes etrafına dikkat etmelidir. Emaneti ehline vermeyenler, o emaneti kaybederler.