HAÇLI, RUS, İRAN.. ve DEVLET GELENEĞİMİZ
Yenilikler ve Gelenekler…
Her yenilik kötü müdür? Peki, gelenekler, geleneksel toplum değerleri, geleneksel politikalar mı kötüdür?
Yeniliklerle gelenekler çatışmak zorunda mıdır? Öyle ise neden Japonya’da, İngiltere’de, Rusya’da, Almanya, Fransa ve İran gibi kadim medeniyetlerde, ABD gibi yeni ama büyük ülkelerde çatışmaz?
Rus İmparatorluğu sözde yıkıldı ama SSCB döneminde Ruslaştırma ve asimilasyon en hızlı ve güçlü dönemini yaşadı. Şu anda da aynı politikalar devam ediyor. Çar Deli Petro’nun hayallerinin tamamına yakınını en azılı komünist Stalin gerçekleştirdi.
Safavi Türk Hanedanlığında, Hümeyni’nin İslam Devleti süreçlerinde bile Pers ve Acemleştirme Operasyonları devam etti.
Sözde demokrasinin beşiği İngiltere’de Kraliyet ailesi, İngiliz Milletler Topluluğu için asıl birleştirici unsurdur. Gidin Avustralya’ya, Hindistan’a insanlar gazetelerde ve haber ajanslarında önce Kraliçe ile ilgili haberlere bakarlar. Avustralya’da Genel Vali vardır. Kanada bağımsız devlet değil mi? Gidin İngiltere’ye bağlı bir Yahudi çiftliği olduğunu görün.
Bizde geleneksel değerlerimizle çatışan ilk düşündürücü yenilik Fatih Kanunnameleri. Evlat katli ve devşirme vezirler dönemi Fatih ile başladı. Yürütmenin başı olan padişah divana (hükümete) isterse başkanlık etti.
Kapitülasyonların sürekli hale gelmesi…
2. Mahmut’la başlayan Batıcılık hareketleri. Sonrasında Tanzimat fermanları, ittihatçılar, ittihatçıların tasfiye programları, Devlet-i Aliye’yi bizzat hain ellerle yıkmamız ve cumhuriyet süreci adeta geleneksel devlet ile hesaplaşma gibi. Tabii geleneksel Millet ile de…
Cumhurbaşkanımız R. Tayyip ERDOĞAN’ın Selçuklu vurgusu çok anlamlıdır. Ortadoğu, Kafkaslar, Anadolu ve Balkanlar’da attığımız İslam ve Türklük Kökleri, Osmanlı’nın ihtişamlı dönemleri aslında Selçuklu’nun ve ilklerin eseridir. Maya, Çağrı ve Tuğrul Bey’lerin, Sultan Alparslan’larındır. Asya’dan dörtnala gelen ecdadımız oradan mana ve terbiyelerini de getirdiler. En önemlisi de devlet geleneklerini ve ideallerini de. Kazakistan’da bir aksakal diyor ki; “Buraya en iyi hocaları ve adamları gönderin. Çünkü zamanında Diyar-ı Rum’a (Ortadoğu, Anadolu ve Balkanlar) Hoca Ahmed Yesevi Atamız en iyi talebelerini gönderdi.”
Geliyoruz bu güne;
Rusya ve İran Suriye Olaylarında ülkemizde herkesi şaşırttı. Oysa İran ve Rusya’nın ilk icraatları malum Karabağ’ın Ermenilerce işgalidir. İki devlet Ermenistan’ı kendilerine karadan köprü yaptılar. Bu arada Türkiye ile Türk Dünyası arasındaki fiziki bağlantıyı da kopardılar. Aynı şeyi şimdi güney sınırlarımızda yapıyorlar. Rus helikopterler bölgeye İran’lı paralı askerler taşıyor. Aynı şekilde, Suriye’de rejim, Rusya, IŞİD, PYD, Hizbullah ve Irak’ın Şii yönetimi birlikte hareket ediyorlar. Türkiye’yi resmen Barzani ve ABD ile ittifaka zorluyorlar. Bu da ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir.
Ayrıca; PKK ve ülkemizdeki bölücü terörün lider kadrolarında hep Ermeniler ya da sözde dönmeleri var. Bakın PKK öyle, TİKKO öyle, DHKPC vb. aynı şekilde Ermenilerin kontrolünde. Ayrıca dikkat edin bir kısım Kürt, Laz ve Alevi kökenli birileri de dedelerinin Ermeni olduklarını itiraf ve ifade etmeye başladılar ki, bunun altından da başka şeyler çıkacaktır. “Özyönetim” tabiri bile 1900’lü yıllarda Anadolu’da örgütlenen Ermeni çetecilerinin tabiri.
Şimdi;
Şimdi, bu günü yarından tezi yok yeniden tanzim etmek zorundayız. İktidarı, muhalefeti Millet ve Devletimizin istikbalde bu topraklarda güçlü ve bayındır olmasını isteyen herkes iki kelime ile barışmalıdır. Birincisi İslam.. Evet, İslam bizim hayat rehberimiz, yaşam gayemizdir. İslamsız iki cihanda da hüsran olacağımızı bilmeliyiz. Diğeri de Türk kelimesidir. Türk bu coğrafyayı tüm Müslümanlar ve mazlumlar için yurt yapan milletin adıdır.
İslam kelimesi ile Türkçüler, Turancılar barışmalılar. Çünkü İslamsız Türk olmaz. Yok.. Hıristiyan Türk Milliyetçileri bile İslamsız Türk’ün olamayacağını ifade ediyorlar. Ülkemdeki İslamcılar da, kendisinin Türk olmadığını kabul eden Müslümanlar da Türk kelimesi ile barışmalı. Çünkü İslam bu topraklarda Türk ile varoldu. Allah peygamberimiz (SAV)’den sonraki büyük dirilişe öncü olmayı, lider ve komutan olmayı Türk Milleti’ne nasip etti. Bundan Araplar başta olmak üzere Kürtler şikâyetçi değil, mutlu olmalı. Asırlarca bu toprakları Avrupalı Barbarlara karşı Türk Milleti korudu. Artık bu gerçeği Medeniyetimizin tüm mensupları bilmeli ve kabul etmelidir. Tabii bizim sözde İslamcılarımız da. Çünkü gerçek İslamcılar Türk Milletinin hakkını İmanı ve ahlakı gereği teslim eder de ondan…
Yeni günler zor. Maziden ders alarak istikbale yürümeliyiz. Ecdad diyor ya; “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe.” Devletimiz geleneksel değerleri ile barışık yeniden tanzim edilmelidir. Dünyanın merkezinde sulh istiyorsak, Dedemiz Yavuz Selim Han’ın dediği gibi.. “Eğer ister isen sulh-u salah hazır ol cenge!”
Ey Milletim. Güçlü olmanın bedeli var. İmanlı olmanın bedeli var. Dik ve şerefli olmanın bedeli var. Bize imanımızın, geçmişimizin dayattığı sorumluluklarımız var. Oyunlar büyük ama yeni değil. Biz maalesef dünyanın merkezini tutarken gösterdiğimiz feraseti yeni yüzyıllarda sürdüremedik. Yeniden esaslarımıza, prensiplerimize ve geleneksel değerlerimizi dönerken, modern teknoloji, bilgi ve donanımla değerlerimizi birleştirmek zorundayız.
N. Tevfik’in dediği gibi; “Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti,/Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti!” Bu dost için de düşman için de böyle. Boş hayale kapılmayalım. Bizim dışımızda herkes tarihsel süreçteki Milli birikim ve beklentilerini yaşatıyor ve Milli Hedeflerine doğru yürüme derdinde.
Dava ve mensubiyetin sosyal manadaki ayakları; Geçmişte yaşadıklarımızdan çıkan; Milli Sevdalarımız ve Milli Kinlerimiz’dir. Şimdi bir gurup insanımızın; “Kinle iman bir arada durmaz.” dediğini duyar gibiyim. Doğru. Ben şahsi kinden bahsetmiyorum ki! 90 yıl önce Van’da Ermeniler’in, doğuda Ruslar’ın yaptıklarını unutursa nesil bu gün PKK içinde Ermeniler’in oyuncağı olur. 90 yıl önce Yunan’ın yaptığını unutursa, İngiliz’in yaptığı işgal ve düşmanlıkları unutursa, Fransız’ın yaptığı katliamları unutursa siyasette abuk sabuk tercihler yapar. Bazen terör örgütlerinde, bazen diğer paralel yapılarda dış güçlerin oyuncağı olur. Karabağ’da, Bosna’da yaşananlar, Mısır’da yaşananlar bizim için ders olmalıdır. Hele de Irak ve Suriye.. Elbette Ortadoğu’daki gelinen nokta.
Haçlı İttifakının yurtlarımızı paramparça edişi nasıl unutulur? Cetvelle çizili sınırlarda kurulan sözde devletlerin oyuncağı yapılmış insanımızın getirildiği nokta nasıl unutulur ve görmezden gelinir? Kobani (Arappınar) kimdi, Bayırbucak Türkmenleri kim? Halep, Erbil, Kerkük, Bağdat, Şam… İnsanımız farklılaştırılmış adlarla birbirinin kanını döküyor. Şırnak, Cizre, Nusaybin, Kulp vb.
Gidişe “DUR!” demek için kararlılık gerekir. Hükümetin kararlı durabilmesi için de halkın arkasında bilinç ve tutarlılıkla olması gerekir. Tabii diğer kurumların da.. Milli İrade, Milli Kararlılıkla desteklenmelidir. Gelen şehid haberleri toplumun duruşunu daha da bilinçlendirmelidir. Rusya’nın İran’ın ve Batı’nın ikiyüzlülüğü de hep bizim Milli Duruşumuzu ve birbirimize bağlılığımızı arttırmalıdır. Kurumlarımız da yeniden yapılandırılmalıdır. Milli Eğitimin müfredatından, kurumlara verilecek yeni görev ve sorumluluklara kadar.. Mesela MGK! Yeniden asli görevi Toplum Değerlerini Güçlendirmek olarak yapılandırılmalıdır. TSK, MEB, Diyanet, Kamu Güvenliği Müsteşarlığı, MİT, Emniyet.. Toplumun aileden sonraki eğitim kurumları; MEKTEP-CAMİ-KIŞLA idi. Halen öyle. Şimdi bir de MEDYA var. Bunlar kesinlikle Milli ve Yerli olmalıdır. MGK daha sivil görünüm kazanmalı, kurumsal ağırlığı koordinasyon anlamında arttırılmalıdır. Psikolojik Harp (Harekât) Müslümanlarca bilinmelidir. Tebliğin kendisi Psikolojik harekât değil midir? Sorumluluğu da en üst seviyede olmalıdır. İcrası devletin tüm birimlerinin görev alanıdır.
Demokrasi adeta, Hz. Ömer’in “Peynirden Putu” gibidir. Batı geleneksel değerlerini demokrasi kisvesi ile yapılandırmayı ve kendi toplumlarını istediği gibi yönlendirmeyi becerebilmiştir. Biz de bunu yapabilmeliyiz.
Tarih eskisinden çok daha hızlı akıyor. Ders alarak ve sonuç çıkartarak hareket etmeliyiz. Akif Misali; “Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!/Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?/“Tarih’i tekerrür” diye tarif ediyorlar;/Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” Hâsılı Tarihin tekerrürüne fırsat verilmemelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.