“Ergenekon” ve darbecilik…
“ERGENEKON soruşturması” kapsamındaki tahliyeler ve özellikle “sivil uzantısı” üzerindeki yeni şok gözaltılar, soruşturmanın gittikçe bir başka boyuta doğru kaydığının sinyallerini veriyor.
Bunun haftalardır kamuoyunda tartışılan ve bir yönüyle ucunun siyasî iktidara uzandığı iddia edilen tartışmalara karşı “kuşa bak!” taktiği olduğu söylense de, sonuçta ikibin beşyüz sayfayı tutan iddialar, çarpıcı bir örgütlenmeyi ortaya koyuyor.
Ergenekon kapsamında gözaltına alınan teğmenlerin “radikal bir dinci örgütle bağlantılı oldukları”nın öne sürülmesi ve soruşturmanın sekizinci dalgasında medyada bunun “Hilâfetçilerin eylem hazırlığı” olarak duyurulması da bunun bir göstergesi.
Belli ki bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de her türlü naylon örgütün yanısıra uluslararası taşeron terör örgütleri kullanılmış. Terör, tahrik ve kargaşayla iç çatışma ve iç savaş çıkartmak; ülkeyi ifsad komitelerince ve yerli işbirlikçilerince tezgâhlanan kırılgan ortama sürüklemek, darbe ve demokrasiye müdahalelere teşne hale getirmek için…
“HER ÇEŞİT FESAD KOMİTELERİ…”
Aslında Türkiye’de de demokrasiyi katleden darbeler ve ara rejimlerin “Eregenekon’un işi olduğu” gün geçtikçe daha bâriz bir biçimde ortaya çıkıyor.
Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde 20 yıla yakın göreve yapan ve Doğu ve Güneydoğu’da terörle mücadelede çeşitli birimlerde çalışan Emekli Kurmay Binbaşı Kemal Şahin’in, 27 Mayıs ihtilâlinin, 12 Mart muhtırasının, 12 Eylül darbesinin ve 28 Şubat “postmodern darbe”nin ordunun değil, sözkonusu zihniyetin eseri olduğunu söylemesi, bu konuda dikkate değer…
Zira gelinen süreçte emir komuta zincirini altüst eden ve “Batı Çalışma Grubu”nun “irtica ile mücadele” konseptine dayanan hiyerarşi bozukluğunun, bu tür bir yasa dışı yapılanmadan türediği anlaşılıyor. Ve “iddianâme” çerçevesinde terör örgütüyle Ergenekon’un garip bir ilişki içinde olduklarının ileri sürülmesi, örgüt elebaşlarının hemen hemen her defasında kısa bir süre önce bulundukları yeri terk edip baskınlardan kurtulmaları ya da “kurtarılmaları”, bu istifhamları daha da arttırıyor.
Görünen o ki tetikçileri kim olursa olsun Türkiye’ye yönelik “kaos eylemi plânı” ve toplu ölümlere yol açan patlamalar, yeniden demokrasiyi askıya aldıracak, ülkeyi AB yolundan caydıracak ve demokratik reformları ve özgürlüklerin genişletilmesine taş koyacak senaryonun bir sahnesi. Olayların akışından bu durum açıkça okunuyor.
Kısacası tarih tekerrür ediyor. Daha önce olduğu gibi “fitnekârâne siyaset” yeniden sahneleniyor. Organize ettirdiği terörle Türkiye’yi vurmak; bu terörü bahane ederek Ankara’nın güvenlik önceliklerine yumulup içine kapatmak; temel hak ve özgürlükleri, demokratikleşmeyi erteletmek...
Türkiye’yi demokrasi rotasından uzaklaştırıp, dışa bağımlı politikalara saptırmak; “cihânın her tarafına kundak sokan” şeytanî desîselerle kıskaca alıp bölgede İslâm dünyasının menfaatlerinin aksine ”ABD – İsrail – İngiltere” cenderesine sokmak...
KAOS VE KARGAŞA İLE
İHTİLÂLE ZEMİN HAZIRLAMA…
Kısacası, bu cihetiyle su yüzüne çıkan “masonik yapılanma” ve içteki ve dıştaki örgüt ilişkileri, Amerika’daki Yahudi lobisine kadar varan bağlantılar, Bediüzzaman’ın Yahudiler hakkındaki Kur’ân âyetlerinin tefsiriyle, “her çeşit fesad komitelerine karışan ve her nevi ihtilâle parmak karıştıran” organizasyonu olayların nezdinde doğruluyor…
Gerçek şu ki, sadece Türkiye’de değil tarih boyunca dünyanın birçok yerindeki darbelerin ve “yasa tanımazlığın” aynı zihniyetin eseri olduğu basit bir araştırmayla ortaya çıkar.
Mesela 1789 Fransız İhtilâlini Yahudiler yaptırdı. Bunun içindir ki Çarlık Rusyası Generali Netcheolodon’un tespit ettiği gibi, kendisini Yahudi davasına vakfetmiş Anatole Leroy, “Beaulieu” adlı kitabında, “Fransız İhtilâli, bir asır önce Yahudilerin vasiliğini ilân etmiştir” diye yazar.
Keza Rus İhtilâlinin çok önceden siyonist liderler tarafından tasarlandığı ve 1904 Rus-Japon savaşının bu maksatla çıkarıldığı çeşitli kaynaklarda kaydedilir. Rus ordusunun gücünü kaybettiği sırada Rusya’nın içine girdiği kaos ve kargaşayla ihtilâl için halkı kışkırtama zemin hazırlandığı ve bunun komünist ihtilâlle sonuçlandığı çeşitli kaynaklarca belirtilir.
Bediüzzaman’ın, “Meşhur Lenin’den sonra Rus hükûmetinin başına geçirerek Rusya’nın başını patlatıp, bin senelik mahsülâtını yaktırdılar; büyük Deccalın komitesini ve bir kısım icraatını gösterdiler. Ve sâir hükûmetlerde dahi ehemmiyetli sarsıntılar verip, karıştırdılar” diye tanımladığı Rus İhtilâlinin fiilî öncülüğünün ve malî desteğinin de aynı şebekelerce sağlandığı bugün açıkça görülmekte. (Şuâlar, 507-513)
Bu açıdan “bütün darbeler Ergenokon’un işi” hükmü, genel anlamıyla tam isâbetli ve doğru bir tespit. En azından zihniyet açısından…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.