Halil Mert

Halil Mert

Ortak ve Milli Strateji Geliştirmek..

Ortak ve Milli Strateji Geliştirmek..

Strateji veya sevkülceyş, uzun vadede önceden belirlenen bir amaca ulaşmak için izlenen yoldur. Strateji, bir millet veya milletler topluluğunun barış ve savaşta benimsenen politikalara en fazla desteği vermek amacıyla politik, ekonomik, psikolojik, askerî ve manevi güçleri bir arada en etkin ve tasarlanarak kullanma bilimi ve sanatıdır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere; öncelikle,

Geçmişten ders alınarak, mevcut şartlar değerlendirilerek belirlenecek bir amaç ve hedefler olmalı. İkinci olarak bu amaç ve hedeflere yürümek için tutulacak yol ve yollar. Hedefler belirlendikten sonra kimler ve hangi kurumlar neler yapacak? Bunun çalışması yapılmalı.

Silahlı Kuvvetlerde, Komutan Kararını şu soruların cevabı ile verir. Verdiği kararın nasıl uygulanacağının emir özetidir bu özet cümle ve aşağıdaki sorulara cevap verir.

1. KİM?

2. NE MAKSATLA?

3. NE ZAMAN?

4. NEREDE?

5. NASIL?

6. NE YAPACAK?

Neden Askeri talimnameler? Cevabı açık. En zor yönetilen şey HARP’tir. Yani can pazarı. İnsanlara “ÖL!” emrini verirken sebepleriniz olmalı. Ölüme giden, ölümüne mücadele eden insanların sevk ve idaresinden çıkmıştır yönetme sanatı. Şirket ve ekonomi yönetiminde bile askeri yöntem ve tanımlardan yararlanılmaktadır.

Hani bir söz vardır. “En etkili silah iyi eğitilmiş askerdir.” diye. Çok doğrudur. Gerek küresel anlamda strateji üretirken, gerek taktik sahada uygulayıcıları yönlendirirken psikososyal ve manevi değerler çok önemlidir. Her şey insanla başlar. Hani bir misal vardır. “Bir nal, bir süvariyi, bir süvari bir birliği, bir birlik bir cepheyi, bir cephe bir orduyu bozar.” diye. Doğrudur. Unutmayın tam tersi de doğrudur. Bir kahraman bir cepheyi, bir cephe de bir Milleti kurtarabilir.

Jeopolitik konum ise; bir bölgenin veya bir ülkenin yer siyasetine göre, yani siyasi coğrafya haritasına göre, yerinin belirlenmesidir. Jeopolitik konum belirlemede, jeopolitik ölçüler esas alınır. Jeopolitik konum, siyasi temeller üzerine oturduğundan, sürekli değişken olan siyasetin özelliğine bağlı olarak değişkendir. Jeopolitik, Coğrafya, Tarihi süreç ve bağlar, Medeniyet ve inanç bağları, Beşeri (demografik yapı), Akrabalık ve kültür yakınlığı, Güncel siyaset ve politik güç kavramları ile iç içedir.

Bugün için dünya coğrafyasında bulunan güç merkezleri, ABD, Rusya (BDT), AB (Almanya, İngiltere ve Fransa ayrı ayrı da aktörler), Çin ve Japonya’dır. Türkiye tüm bu güç odaklarının tam merkezinde bulunmaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin jeopolitik konumu oldukça önemlidir. Türkiye batıdan Avrupa kültürü, kuzeyden Rus kültürü, doğudan Asya ve Farisi kültür, güneyden ise Afrika ve Arap kültürü ile sınırlıdır. Dolayısıyla Türkiye, aynı zamanda dünya kültürlerinin kesişme noktasında bulunmaktadır.

Yukarıdaki tanımdan farklı olarak İslam Eksenli bir Medeniyet Coğrafyasını da hatırlayınız. Türkiye bu medeniyetin 1000 yıldır lokomotifi olan topraklardadır, Devlet-i Aliye’nin tüm mirasının üzerindedir. Redd’i Miras yapılması bu gerçeği değiştirmez.

İnsanlık Tarihi, büyük güçlerin hâkimiyet mücadelesi ile geçmiştir. Bu meyanda da stratejistler hâkimiyet teorileri geliştirmişlerdir. Bunlardan bir tanesi de Prof. Ramazan Özey’in Anadolu kalesi, Merkezi Türk Hâkimiyet Teorisi’dir.

Asya, Afrika ve Avrupa eski kara kütlelerinin birleşme noktasında yer alan Anadolu yarımadası, dünya kalesini aynı zamanda dünyanın kalbini oluşturmaktadır. Anadolu’yu çevreleyen Balkanlar Kafkaslar, İran, Arabistan ve kuzeydoğu Afrika; kısacası Balkanlar ve Ortadoğu dünya kalesini çevreleyen iç çemberi meydana getirir.

Dünya kalesini yani Anadolu’yu elinde bulunduran bir millet iç çembere (Balkanlar Kafkasya ve Ortadoğu) hükmeder. İç çembere hükmeden bir millet ise dış çembere yani dünyaya hâkim olur. Kuşkusuz her teori gibi bu teorinin de doğruluğu ispatlanmasına bağlıdır. Merkezi Türk Hâkimiyeti Teorisi tarih boyunca üç kez ispatlanmıştır. Roma, Doğu Roma ve Osmanlı imparatorluğu sırasıyla bu topraklara sahip olmuş ve zamanlarının en uzun ömürlü süper güçleri olmuşlardır.

Dünya üzerindeki ülkeleri; Hegemon (Başat Güç) Devletler, Büyük Devletler, Orta Büyüklükteki Devletler ve Küçük Devletler olarak dört gruba ayırmak mümkündür.

Türkiye orta büyüklükte bir devlettir. Ancak sıradan bir orta büyüklükte devlet değildir. Türkiye stratejik bir orta büyüklükte devlettir.

Petrol kaynaklarına yakınlığı, sahip olduğu yer altı kaynakları, Türk boğazlarının önemi, Orta Doğu, Kafkasya ve Balkanlar arasında yer alması, bu bölgenin hegemon güçler açısından önemli olması da Türkiye’yi stratejik orta büyüklükte bir devlet olarak ortaya çıkarmaktadır.

Türkiye etkinliğini artırmak için yapacağı ittifakları iyi planlamalıdır. İran yakın tarihin en büyük hatasıdır. Rusya ile yakınlaşmada aynı şekilde. İran mezhepçilikle İslam Âlemini bölerken, bulunduğu coğrafya ile de Türk Dünyası ile fiziki bağlarımıza engeldir. Azerbaycan’ın Karabağ Katliamını Rus ve Ermeniler birlikte yaparlarken İran onların en yakın destekçisiydi.

Rusya ise, hala Türk Dünyası için hapishanedir. Komünizm bitti ama, bağımsızlığına kavuşan Türkler’den daha çok şu anda Rusya’da esir Türkler var. Türklerin en büyük toprakları ve Atayurtlarımız Rusya’nın işgali altındadır. Altınordu’nun, Batı Hunları’nın toprakları, Altay, Sibir, Tatar, Kırım hanlık toprakları hala esirdir.

İngiltere, tarihte bize ve İslam Âlemine en büyük düşmanlığı yapan ülkedir. Şu anda jandarması ABD ve bağrımıza soktuğu İsrail hançeri ile bölgemizde etkinliğini devam ettirmektedir. Radikal her terör örgütünün altında İngiltere’yi arayın…

Türkiye, hedeflerini belirlerken, dindaşları ve kandaşları ile hareket etmeli, amaç ve hedeflerini senkronize etmelidir.

Tarihi Çin baskısı, İran’ın Acem Oyunları, Rusya’nın sıcak denizlere inme gayretleri, Batının vahşeti ve barbarlığı yani Haçlı Seferleri devam etmektedir. Artık kenetlenmek ve bir araya gelmekten başka çare yoktur.

İran ve Rusya başta olmak üzere İngiltere, ABD, Almanya ve Fransa bizim topraklarımızda terör yoluyla bizimle savaşmaktadırlar. Çözüm için Türkiye bölgesinde etkinleşmelidir. “En iyi savunma taarruzdur.”  prensibince saydığım ülkelerin içinde de gayri nizami harp unsurları oluşturmalıdır.

Yeni dönemde, kararlı bir liderlik sergilenmelidir. 2500 yıl önce yaşamış SUN-TZU Liderlikle ilgili diyor ki; Bir generali (siz bunu devletin başı olarak ta alın.) etkileyen beş tehlikeli hata vardır. İHTİYATSIZLIK: Yıkılıp yok olmaya götürür. KORKAKLIK: Esir düşmeye götürür. TELAŞLI VE ÖFKELİ TABİAT: Hakaretlerle kışkırtılabilir. HASSAS DERECEDE ONURLULUK: Utanç duymaya yatkındır. PERSONELE AŞIRI ÖZEN GÖSTERMEK: Onu kaygı ve güçlüklerle karşılaştırır. Üzerine ne söylenebilir ki!

Ülkelerimiz içinde yayılan hastalıklara gelince… S. Nursi Hz. diyor ki; “«Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaiye medresesinde ders aldım ve bildim ki: Ecnebîler, Avrupalılar terakkide istikbale uçmalarıyla beraber; bizi maddî cihette kurunu vustâda durduran ve tevkif eden, altı tane hastalıktır. O hastalıklar da bunlardır: Birincisi: Ye’sin, ümitsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi. İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi. Üçüncüsü: Adâvete muhabbet. Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek. Beşincisi: Çeşit çeşit sarî hastalıklar gibi intişar eden istibdat. Altıncısı: Menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmek.

Türkiye, kimlerin mirasçısı olduğuna karar vererek işe başlamalı. Cumhurbaşkanlığı Forsunda neden Selahaddin Eyyübi’nin Eyyübiler’i yok, neden Şah İsmail’in Safaviler’i yok, neden Baybars’ın Memluklular’ı (Devlet-i Türkiye) yok?

MGK, siyaseti belirlemede yapısı geliştirilerek etkinleşmelidir. MEB, Diyanet işleri Başkanı MGK’nda neden yok?

Çözüm Süreci sonucunda geldiğimiz noktaya bakın.

Kürtler’i kaybediyoruz. Genç Kürtler’in % 90’a yakını HDP’li. Bölge cephaneliğe döndü. Yabancı askeri uzmanlar, ajanlar, keskin nişancılar cirit atıyor. Hainleri, Türk Milleti’nden intikam almaya yeminli Kripto Ermeniler’i hala tecrit edemedik. Devlette ve kamuda hainliğini her fırsatta kusan kişiler var. Mevcut yasalara göre suç işlemeye devam ediyorlar. Hiçbir işlem yapılmıyor. PKK bölgede sosyal hayatı kuşatmış durumda. Hala mahkemeleri, cezaevleri ve hastaneleri var. Belediyeler kontrol edilmiyor. Şehid Mehmedçik ve Polislerimizin gayreti nereye kadar?

Olayların geldiği noktada, asker ve polisimiz nihayet omuz omuza.

Nihayet şehidlerimiz vesilesi ile halkımızda öze dönüş gayretleri var. Ancak, medya ve sözde aydın baskısı ve yozlaşmasından halkımız kurtarılmalıdır. Başörtülü imanlı hanımdan, nargileci tesettürlüye dönüşen bozulmaya “DUR!” denmelidir.

MGK, İçişleri, TSK, MİT ve KGM koordineli planlama yapmalı, uygulamaya MEB, Diyanet, Sağlık Bakanlığı kesinlikle sokulmalıdır.

Yeniden yapılanma şarttır.

Biz Sur ve Cizre’ye gömülürken, yanı başımızda kadim topraklarımız Suriye ve Irak yeniden yapılandırılmaktadır. Asırlardır aynı çatıda topladığımız Türkler, Kürtler, Araplar, Sünniler, Şiiler maalesef karşı karşıya getirilmektedir. Bölgeye dönük çalışan MİT vb. unsurlar doğru bilgi ve yönlendirme için gerekli gayreti göstermemektedirler. Gösterseler bize müzahir oralarda guruplar oluşur, bu guruplarda çoktan tek çatıda olurdu.

Türkiye programını Dış Türkler’i ve Kürtler’i içine alacak şekilde yapmalıdır. Dış Türkler’in içine Moğolistan da kesinlikle sokulmalıdır. Moğol tabiri de tıpkı Azeri, Özbek, Tatar vb. gibi sonradan sokulmuştur. Tarihimizin yeniden yazılması bile gerekliliktir. İsmini “Milli Tarih” koyunca tarih milli olmuyor. Ayrıca toplum eğitilirken şu unutulmamalıdır. Objektif sosyal bilgi yoktur. Objektif Tarih yoktur. Bunlar hep subjektiftir. Bakın devletlerin haritalarına.. Her devlet kendisini dünyanın merkezinde gösterir.

Stratejiyi doğru belirleyip, çerçevesini geniş belirleyemezsek, alternatif savunma ve taarruz planları yapmazsak işimiz zor. Bizde askeri talimnamelerde bile şu yazmış. “Uluslararası hukuka uygunluk!” Özür dilerim ama kimin umurunda hukuk? Uyduracaksın kardeşim. Sonra; Uluslar arası politik destek! Sen destek aramayacaksın. Batı gibi kendi bloğunu oluşturacaksın. Yoksa hangi destekten söz ediyoruz? Sözde ABD stratejik ortağımız, İngiltere ve Almanya dostumuz, Fransa Müttefikimiz, İran İslam kardeşimiz, Rusya ile kankaydık… O zaman bizi af buyurun ama bu ülkeler neden öpmeye devam ediyor? Neden bir kaşık suda boğmaya çalışıyorlar? Ecdad ne güzel söylemiş; “Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh; Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh.” (Tüm devletler mutluluk/kurtuluş başarısını bu ibretlik sözde bulurlar; Şayet barış istiyorsan savaşa hazır ol.

Mazinin bizi bu günlere getiren değerlerinden korkulmamalıdır. İslam büyük şemsiyedir. Kimse kusura bakmasın, Türklük ise bu şemsiyenin altındaki öncü şiar ve sancaktır. İslam ile Türklük kavramlarını karşı karşıya getirmeye çalışan herkes az ya da çok ihanet içindedir. Kim olursa olsun…

Bir vatan şairimizin şiiri ile noktalıyorum.

Allah yar ve yardımcımız olsun.

Allah (CC) ümmete İttihad-ı İslam şuuru versin.

“Uyan Ey Türkoğlu

Er meydanlarından çekilir oldun

Çorak iklimlere ekilir oldun

Eğilmek bilmezdin bükülür oldun...

Sürer mi bu gaflet; daha kaç sene?

Uyan ey Türk uyan! Uyumak nene?

Boşaldın boşaldın.. Dolabilmedin,

Gidişin o gidiş.. Gelebilmedin...

Döktüğün kanları alabilmedin...

Şah damarlarına yapışan kene

Sömürür mü seni; daha kaç sene?

Bakın şu Oğuz'un torunlarına;

Kara taş bağlamış karınlarına!

Umutsuz gözlerle yarınlarına

Bakarlar mı dersin; daha kaç sene?

Uyan ey! ... Kendine dönmeyi dene!

Eski sandıklarda harsın, tören ey!

Hain, çaşıt dolu; yanın, yören ey!

Bağlı tutsak sanır seni gören ey!

Bu böyle sürer mi; daha kaç sene?

Uyan ey! ... Kendine dönmeyi dene.

Bak ne der Oğuz Han, Alparslan, Tuğrul:

Ey Bozkurtlar soyu! Yerinden doğrul!

Silkin! ... Öz mâyanla yeniden yoğrul!

İnsanlığı nûra kavuştur yine

Uyan ey! ... Kendine dönmeyi dene.

Acunda ne varsa kurudan, yaştan

Al Dede Korkut'tan, Hacı Bektaş'tan

Malazgirt ufkuna doğ yeni baştan...

Dilerim Allah'dan bu devran döne,

Uyan ey Türk! ... Uyan! Uyumak nene?

Seni aldatmasın 'Batı' denilen,

Onun mayasıdır 'katı' denilen,

Onun iç yüzüdür 'kötü' denilen...

Odur özsuyunu sömüren kene!

Sen uyan; onu da düşün!

Kaç parçaya bölmüşler seni?

Sonsuz bir sahraya salmışlar seni...

Kanadını kırıp yolmuşlar seni..

Kalk, doğrul yerinden! Yürü, geç öne!

Uyan ey! ... Kendine dönmeyi dene.

Yıkıldın, yakıldın: 'devrim' dediler,

Soysuzlaştırıldın 'evrim' dediler,

Bozkurta it, ite 'yavrum' dediler..

Kalk, doğrul yerinden! Yürü, geç öne!

Uyan ey! ... Kendine dönmeyi dene.

Türk Bilge Kağan der 'İşitin beni!

Benim çağlar aşan, benim en yeni.

Ey Türk! Bir gün gaflet basarsa seni

Gönül ver, kulak tut bendeki üne,

Uyan Ey! Kendine dönmeyi dene! '

'Üstten gök basmayıp yer çökmeyince

Hainler türeyip bel bükmeyince

Seni gafil bulup kan dökmeyince

Türk'ün bir düşmanı çıksa da bine

İlini, töreni bozamaz yine!'

Köklerinden koptu okumuşların,

Batıyı put yaptı okumuşların,

Yaptığına taptı okumuşların...

Ey Türk! Kendine dön! Yâd, yaban nene

Kalk, doğrul yerinden, yürü geç öne!

Dinle! Dövülmekte... Çağrı kösleri,

Dinle! Yakındadır... Ayak sesleri,

Bozkurtların sıcak, hür nefesleri

Ufkunu doğudan sarsın da yine

Kalk! Doğrul yerinden! Yürü, geç öne!

Sen, Oğuz Ata'nın has milleti, sen!

Sen, son Peygamberin has ümmeti, sen!

O seni boğmadan, boğ zilleti sen! ...

Uyan! Ey Türkoğlu! Uyumak nene?

Kalk, doğrul yerinden! Yürü, geç öne!

Medet ummaya gör kızıl surattan,

Seni mahrum koyar aşktan, muraddan,

Çağla Sakarya'dan, kükre Fırat'tan..

Kara, kızıl, sarı.. Sür, topla yine;

Bunlardır özünü sömüren kene!

Destanlar yazılır, şanına lâyık,

Yine de erişmez ününe lâyık,

Olursan soyuna, dinine lâyık...

Geçer bu gafletin; sürmez çok sene,

Uyan ey Türkoğlu! Uyumak nene?

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Halil Mert Arşivi