Hakemlik bu ise!
Bu pazar da iki maça göz gezdirdik. Biri Ankara’da Galatasaray’ın son haftaların kralı Gençlerbirliği ile oynadığı maçtı. Diğer ise şampiyonluk yarışının bence bir numaralı adayı Fenerbahçe’nin düşme korkusu ile baş başa kalmış Kayserispor’la oynadığı maçtı. Bu arada başkentten gelen acı haberle sarsıldık bir kere daha... Vatanı bölmeye gayret edenlerin, özellikle de dış mihraklar tarafından beslendiği açık ve nettir. Ve bunu bir tek formülü vardır. Bir daha söylemem. Ama karşısında net bir düşman yoksa ki öyle, o zaman karşılık da net ve açık yerden olamaz. Bir rahmetliyi andım bir kere daha bu satırları yazarken... Gerçek bir vatan evladını...
Gelelim maçlara... Galatasaray zaten yıkılmış, elinde ciddi biçimde büyük takım oyuncusu kalmamış bir takım. Hele hele Sneijder de olmayınca tam bir arsa futbolu ortaya çıkıyor. Ne beki bek, ne hücumdaki kanatları kanat, ne orta sahası orta saha... Hele hele santrforu hiç mi hiç yok... İbrahim Üzülmez kardeşimin takımı bu maçı en az üç-dört farkla kazanabilirdi şayet son hamleleri doğru yapabilseydi oyuncuları... Bir son sez daha; Ben olsam Muslera’nın ve Sneijder’in yerinde, bu takımda bundan böyle çıkıp top oynamam... Podolski mi? Sahi o nerelerde acaba?
Ankara’daki maçın üzerinde fazla durmayalım. Derken aklıma hakem Hüseyin Göçek geldi. Galatasaray lehine böyle bir penaltı çaldı ki, evlere şenlik... Herhalde ayıp olur kabilinden çaldı o düdüğü... Yahu Hüseyin kardeş; Galatasaray bu maçı kaybetse ne olurdu ki? Zaten şu anda o kulvarda oynadığı maçları yasak savarcasına oynuyor... Pozisyonda da açık ve net görüyorsun ve çalıyorsun... Allah selamet versin...
Sonra Kadıköy’e geldik. Pereira, üç değişiklik yapmış son klasiklerden. Fernandao yok Van Persie var... Caner yok, Hasan Ali var... Alper yok Nani var... Ne fark eder ki değil mi? Golün pasını Hasan Ali veriyor, golü de Van Persie atıyor... Nani mi? O top adlı sakızı çiğnemeye devam ediyor. Ama serde Portekizlilik var ya... Fenerbahçe’de orta alan Diego’nun bir bu yana, bir o yana sallanışı yüzünden ön tarafla çabuk sağlıklı diyalog kuramıyor. Ancak Volkan topla buluşup dalarsa bir kıpırdan görülüyor.
Kayserispor ligde can çekişiyor. Ama dinamik, savaşçı bir haliyle gelmiş Kadıköy’e... Çıkıyorlar, atak yapmaya çalışıyorlar. Ancak tek hataları bütün topları Pele sandıkları Bieseswar’a vermek... Hakan Kutlu, William denen siyahi sopa Brezilyalıya 78 dakika dayanıyor. Bu da yetmemiş gibi bir aralık Sinan’ı da sokup, iki uç adamına dönüp karşısındaki takımın sanki dördüncü lig takımı sanıyor. Ama bütün bu yanlışlara rağmen Fenerbahçe, özellikle sonlarda ter döküyor...
Gelelim hakem Fırat Aydınus’a... Göğsündeki FİFA kokardını kaybeden Fırat Bey, MBiala’yı doğru atıyor. Kararın altına imza atarım. Çünkü bu oyuncu kendini attırmıştır neredeyse... Ama, Kjaer’in Ümit’e yaptığı hareket de sarı kart ve faul... Peki, Fırat bey ne yapıyor? Devam diyor... Oysa Danimarkalı ikinci sarıdan kırmızı görüyor ve maç on kişiye on kişi oynanmaya başlıyor... Hem de Fenerbahçe ileri ucu iki adam koyup üç adamla üçlü savunmaya döndüğü sıralarda... Sonra Fırat Bey kıydıkça kıyıyor. Neredeyse sahada bir tek Kayserili bırakmayacak. Hoş artık maç bittiğinden 3-0 hükmen olmaz da...
Ayıp kere ayıp! Bu ülkede liglerde oynayan diğer takımların günahı ne? Onur savaşı veren Gençlerbirliği ve düşmemeye çalışan Kayserispor... O zaman verin topu, üç büyükler aralarında tepişip dursunlar. Bakın o zaman ne dürüst, ne ilkeli, ne ortadan hakemler izleriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.