Yorum mu yazsak, yoksa!
MİLLİ Takım, takım oyununu iyi becerebilen ancak rakibin önlemlerine karşın ferdi yetenek sıkıntısı çeken İsveç’i yendi. Önce o güzelim stadı dolduran ve de neredeyse tamamı kırmızı-beyaz olan tribünleri kutlamak isterim. İşte bizim milli maç seyircimiz bu olmalı... Konya’dan sonra ikinci stadı da bulduk neyse... Sonra Terim hocanın bildiğimiz baskılı, prese dayalı oyun anlayışını ligin bitimine bu kadar az zaman kala, yani yorgunluklar üst düzeye ulaştığı bir süreçte uygulatmasını önümüzdeki büyük şampiyonu için umut olarak kabullendim. Her ne kadar maç kabiliyeti tam olmayanlardan kurulu bir takımla... İleriki satırlarda değineceğim.
Bu giriş maçın genel anlamı içindi. Oyuncu seçimi ve görevlerin belirlenmesi de önemliydi. Topal stopere geçmiş, Ozan, Selçuk ve Oğuzhan’dan orta alan kurulmuştu. Gezgin Arda ve Volkan top taşıma görevindeydi. Cenk ise işini yapmak üzere sahaya sürülmüştü. Yani hem gol atmak, hem de arkadan kenardan gelecek arkadaşlarına alan açmak için... Ki bizim futbolda şu anda en önde oynayan oyuncuların çoğunda eksik olan budur.
Sonuçta Cenk’in iki şık golüyle maçı aldık. İsveç, İbrahimoviç gibi bir yıldızından yoksundu ama alıştığımız ve onlara uygun tipik takım oyunundan hiç sapmadan oynadılar.
Şimdi önemli bir yere geleceğim... Bu ülkede maç sırasında yorum yapmak için çeşit çeşit seçimler yapılıyor. Bu defa Rıdvan Dilmen vardı yorumcu olarak. Maçı da iddiacı yaygara uzmanı spiker... Futbolda yorum yapmak çok ama çok önemlidir. Çünkü maçı ekrandan izleyen, hatta ertesi gün aynı yorumcunun muhtemel yazacağı yazıyı okumak insanı doğruya veya yanlışa yöneltir. Hatta hatta bu yorumlardan sonradan haberdar olan tribündeki seyirci bile şaşırır...
Rıdvan Dilmen yani son günlerin bir numaralı otoritesi ve yorumcusu değil mi? Ama bu maçla ilgili şu yorumlarını da dile getirmeden edemeyeceğim... Maçı bizim takım 1-0 önde götürürken keyifli... Takım her yerde rakibe baskı yapıyormuş. Bir aralık ikinci yarıda etkimizi kaybetmişiz ama yine de idare ediyormuşuz. Ya sonra? Takım beraberlik golünü yedikten sonra yorumcunun söylediklerini hatırlıyor musunuz? Neler mi? Şunlar: “Gökhan Gönül zaten bir aydır oynamıyor, sakattı. Caner de sık sık Hasan Ali ile değişerek oynuyor. Ozan hep yedek... Cenk, maçların son on veya beş dakika bitimlerine doğru maça giriyor. Arda zaten Barcelona’da genelde yedek, yani az oynuyor. Volkan Şen de Fenerbahçe’de kâh yedek, kâh sonra giriyor. Kerim zaten Beşiktaş’ın ilk onbir oyuncusu değil... Olcay da öyle... “ Önde iken bunlardan tek kelime yok, beraberliğe yakalanınca bunlar ortada... Peki, maçı aldıktan sonra bu ezeli yedeklerle ilgili tek kelam var mı? Yok!
Şimdi soruyorum; Terim hoca doğru bir milli kadro mu seçmiştir, yoksa yanlış kadro mu? Önde oynarken tık yok, beraberliğe yakalanınca vay yedekler kadrosu...
Evet, değerli okurlar; Terim hoca Fransa’ya genelde takımlarında sık sık yedeğe düşen, oyuna bitime az kala girenlerden bir kadro götürecektir. Sadece şimdilik Mehmet Topal, kaleci Volkan Babacan var asil oyuncu olarak... Pardon bir de Gençlerli Ahmet... Hatta hatta Hakan Balta bile zaman zaman Galatasaray’da kulübeye oturtuluyor. Yapı bu... Malzeme bu... Fazla yabancı oyuncu kuralını ben değil Terim hoca koydurtmuştu. Ben isterdim ki, büyük yorumcu(!) maçın başında günümüz futbol yapısının milli takıma yansımasını söylesin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.