Bence bu sondur!
FENERBAHÇE, finişe doğru zorlanacağı tek rakip olarak Osmanlıspor’u görmeliydi. Ya da gördü ve o sıkıntıyı çekti. Çünkü bu Ankara takımı, özellikle de yeni transferleriyle, bizim ligde kontra oyuna en iyi çıkan takımdır. Hele hele maç bu takımın rakibinin sahasında ise iş ev sahibi için daha da risklerle doludur.
İşte Fenerbahçe oyunun başında karşısında böyle bir rakip bulacağını biliyordu. Bu nedenle de orta alanını Diego ile değil karşılayıcı Ozan’la kurmuştu. Kurabileceği bir baskı sonucu kaptıracağı veya rakibin kapacağı toplarla kalesi tehlike altında kalabilirdi. Bu nedenle de çabuk dönen Ozan’a ihtiyaç vardı. Ama ne var ki maç boyunca bir veya iki cılız iki kontranın dışında Osmanlıspor’un öyle tanınmış ataklarına tanık olamadık. Buna karşılık Fenerbahçe de Diego’suz kaldığı için rakibin üzerine öyle çok hazırlık ataklar yapamadı. Yani neredeyse maç golsüzlüğe kilitlenir gibiydi.
Peki, yukarıda açmaya çalıştığım gibi bir oyunun sahneleneceği maçın başından beri belliyse, o zaman neden Fernandao ile başlanmadı? Öyle ya ileride topu tutacak adam gerekirdi. Hele hele Diego da olmadığına göre... Hatta belki de Nani de ilk on birde oynamalıydı denilebilir. Osmanlıspor ise iki gol yapabilen oyuncusunu kulübeye çekmişti. Bu da şaşırtıcı idi. Ama kim diyebilirdi ki, düne kadar rakip savunmanın içinde oynayan Webo’nun bu kadar sahanın tamamını kullanabileceğini...
Devrede içeri golsüz gidildi. Dönüşte Sousa yoktu yerine Diego girmişti. Eh, artık riske girmenin zamanı idi. Ama o da ne? 62. dakikada Ozan dışarı Fernandao içeri, Alper dışarı Nani içeri... Yani orta alan karşılama komitesi gitmiş yerini Topal ve buçuk Diego ile sadece öne doğru hamle yapabilecek bir takım çıkmıştı ortaya... Ama teknik direktörünün de dediği gibi Ankara takımı geceyi hiç doğru dürüst yıkıcı kontratak yapamadan geçiriyordu. Hele hele NDiaye isimli en önemli oyuncusunun neredeyse sıfır çekmesiyle... O halde Fenerbahçe yüklenebilirdi artık... Ama ıskacı ünlülerin takımı nasıl gol atacaktı ki? Maç sonu takımını ıslıklayan seyirci acaba bundan önce ıskacıları alkışlarken yaptığı büyük yanlışın farkına varabildi mi?
Stadın sadece 28 bin seyirci ile oynanmış olması da alınan önlemlerin sebebi idi sanırım. Millet galiba bir şeyler olacak diye maçı evinde ve yakın kahvehanesinde izlemeyi uygun gördü.
Maçın hakemi Ali Palabıyık tam da Collina’nın geldiği günde iyi yönetim gösterdi. Sadece Alper’in topu bloke etmiş ve oyuna sokmaya çalışan kaleciye çelme takışını sarı kartla cezalandırmayı atlamış olması dikkat çekti. Hele hele Van Persie’nin kalecinin yüzüne oturttuğu çim kümesini hiç mi hiç atlamamalıydı. Ama yine etki altında kalmadı.
Peki, bu maç Fenerbahçe’nin şampiyonluk şansını tehlikeye mi soktu? Hayır! Bence bu Fenerbahçe’nin son puan kaybı olacaktır. Hem de teknik adamının büyük oyuncu tercihi yanlışlarına rağmen...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.