TÜRKİYE’NİN GERÇEK AÇILIMI
İnsanların, şirketlerin, Muharebe Sahasında Birlik Komutanlarının nasıl ETKİ ve İLGİ ALANI varsa, devletlerin, milletlerin de vardır.
Devlet eşittir millet midir? Hayır!
Aynı millete mensup birden fazla devletler var.
Öyle ise, Etki ve İlgi Alanlarında kardeşler bile çatışmaz mı?
Maalesef doğru..
Tarih bunun kötü örnekleri ile doludur.
Türk Tarihine bakalım.. Ankara Savaşı, Otlukbeli, Çaldıran…
Peki, bu işin din ve medeniyet boyutu yok mu?
Elbette var. Çünkü İttihad-ı İslam yani İslam Birliği farz. Mutlak emir..
İslam Tarihi genelinde, Türk Tarihi özelinde maalesef kardeş kavgaları o kadar çok ki! Taht kavgaları, mezhep kavgalarından tutun, İslam olan devletlerin birbiri ile savaşlarında milyonlarca insan katledildi.
Bitti mi?
Hayır devam ediyor.
Öyle ise nasıl bir yöntem sorunlarımızı çözer?
Tarihimize baktığımızda aradaki husumetlerin çoğu batılı emperyal güçler tarafından çıkartılmış ya da içimizdeki menfaatperest, şahsi hırslarına yenilmiş, bencil adamlar tarafından.. Gelecek yıllarda bunları yenmeliyiz.
Yenmek için güç gerek. Güç için yerli ve dışa bağımlılıktan kurtulmak gerek önce. Sonra çevrenizdeki öncelikle aynı mazinin ve medeniyetin evlatları ile karşılıklı bağımlılıklar oluşturmak gerek.
Son Osmanlı 2. Abdulhamid Han, Milletimizin, Devletimizin ve Ümmetimizin ETKİ ve İLGİ ALANLARI’nı yeniden canlandırmak için ciddi gayretler ortaya koydu. Kim vardı karşımızda peki?
Birinci Dünya Savaşı Sürecine girmeden dünya İngiltere’nin başını çektiği Haçlı Medeniyeti bizim yurtlarımızı parçalamaya, devletlerimizi bir bir yıkmaya başlamıştı. Düşünün üç büyük İslam ve Türk Devletini yıktılar. Topraklarını paramparça edip, fitne bırakıp çatışma alanları oluşturup, kardeşleri düşman ve kukla haline getirip yönetiyorlar.
Önce Hindistan’daki Babür Hanlığı’nı yıktı İngiltere. 1858’de son Babür İmparatoru Bahadır Şah’ı tahttan indirip çocuklarını da öldürmüş ve Hindistan'daki Timur hanedanına son vererek Hindistan’ı İngiliz İmparatorluğu’na katmışlardır. Akabinde şimdi 100 yıldır İran dediğimiz ülkeye yöneldiler. Bölgeyi Kaçar Türkmenleri yönetiyordu. Ruslar’la beraber aşamalı olarak işgal edip, İran Coğrafyası’nda da bağımsızlığımıza bir şekilde son verdiler.
Osmanlı herkesçe malum. Nasıl yağmalandık ve bu günlere geldik, tekrara gerek yok. Abdulhamid Han neler yaptı? Çok iyi kavranmalıdır.
Türkiye’nin sizce ETKİ ALANI nerelerdir? Osmanlı’nın en geniş topraklarını düşünün, bu coğrafyaya şimdi ki bağımsız Türk Devletleri’ni de ekleyin. Bizim etki alanımız..
İlgi Alanımız mı? Kim ki dünyanın herhangi bir yerinde “Ben Müslümanım ya da Türküm.” Diyor. Orası bizim İlgi Alanımızdır. Yani ilgilenmemiz gereken alan. Bunların yanında mazlumlara merhamet ve zulme karşı mücadele de Müslümanlara Allah (CC)’ın emridir.
2. Abdulhamid Han’ın gayretlerinden sadece birini, Ertuğrul Fırkateyni’ni Japonya’ya ziyarete göndermesinin arka planını arz edeceğim size.
İngiltere ile Osmanlı Devleti'ni hilafet yoluyla da etkisiz bırakmak istiyordu. 1877'de, Hindistan'da imparatorluk kuran, 1882'de Mısır'ı işgal eden, Arabistan'ı da işgal etmek isteyen İngiltere için, İslam siyaseti büyük önem taşıyordu. Sadece unvan olarak kalmış gibi görünse de Osmanlı Padişahı'nın bütün Müslümanların emiri yani halife olması İngiltere için tehlikeliydi. Bu sebeple İngilizler "Arap Hilafeti" konusu üzerinde çalışmaya başlamışlardı. 1876'da Londra'da yayına başlayan "Mir'at-al-Ahval" gazetesi Osmanlı hilafetini kabul etmeyen Arapların sözcüsü durumundaydı.
İngilizler bu gazeteye para yardımında bulunuyorlardı. İngiliz basınının önde gelenlerinden "Times" hilafetin Osmanlılara kanuna uygun olarak geçmediğini, zorla alındığını yazıyordu. Böylece İslam dünyasını; Türkler ile Arapları bölmek istiyorlardı. Düşünün Türkler ve Araplar, İslam kalesinin iki kıymettar nöbetçisi ve burcu değil midir?
Abdülhamid Han da İngilizlerin bu hareketlerine karşı birtakım tedbirler düşünmüştür. Ertuğrul’un resmi amacını Japonya'ya iadeyi ziyaret ve Deniz Harp Okulu öğrencilerinin tatbikatı olarak göstermiş, Panislamizme karşı endişeli olan Avrupalı diplomatlara ve basına bu işe karışma fırsatını vermemiştir. Süveyş, Aden, Bombay, Kolombo, Singapur, Saygon, Hong Kong gibi İttihad- İslam’ın propagandası bakımından uygun yerleri de seyahat programı içerisinde tutmuştur.
Kafile, uğradığı ülkelerin halkları ve Müslümanlar tarafından görkemli sevgi gösterileriyle karşılanıyor, gemiyi kimi zaman binlerce kişiden oluşan gruplar ziyaret ediyordu. Halifenin toprağına yüz süremedik diye üzülen İslamlar gemide kafile kafile namaz kılıyorlardı, secde ediyorlardı. Çünkü Ertuğrul Gemisi halifenin ve Osmanlı’nın sancağını taşıyordu.
Zamanın Rus Sefiri A. I. Nelidov, Dış İşleri bakanı Giers'e gönderilen raporda şöyle diyordu: “Bu kere gönderilecek olan Ertuğrul Fırkateyni'nin asıl amacı, Kızıldeniz ve Arabistan sularında, Osmanlı bayrağının dalgalandırılması, bir de çok sayıda Müslümanların bulunduğu Hindistan'da da aynı gösterilerin yapılması üzerindeki sultanın emelidir... Ertuğrul Fırkateyni, Hindistan'ın bazı limanlarında, yerli Müslümanların (İngilizler ise onların Sultan'a olan manevi itaatlerini kırmak için durmadan çalışmaktadır.) manevi güçlerini ve Sultan'a olan bağlılıklarını artırmak için duracaktır...”
Evet, bizim gerçek açılımımızın İLKİ YERLİ ÜRETİM, GÜÇLÜ EKONOMİ. Bu sağlanmaya başlandı. Yerli Harp Sanayi çok önemliydi. Hamdolsun gerek terörle mücadelede gerek Azerbaycan’ın Karabağ Cephesinde bu manada gücümüzü gördük. Allah bu günlere getiren herkesten razı olsun. Yerli teknoloji ve yazılımlar için mücadelede Şehid edilen Bilim Adamlarına da Allah rahmet eylesin.
İkinci açılım ise, Ertuğrul Açılımı da diyebileceğimiz, İslam Ülkeleri, Türk Devletleri ve Müslüman Halklarla yakınlaşmadır. Dışarıda oluşturacağımız bu güç, ülkemizdeki Milli Birliğe de dünya üzerindeki etkinliğimize de ciddi katkı sağlayacaktır.
Ortak İslam Ordusu, Turan ordusu diyebileceğimiz Türk devletleri ile savunma birlikleri çok önemlidir. Ortak bir ANİ MÜDAHALE GÜCÜ en az Kolordu seviyesinde hazırlanmalıdır. Bu manada, coğrafi konumumuza bakılarak Uçak Gemisine ihtiyacımız yok ancak psiko-sosyal etkisi açısından olmalıdır.
Diyorlar ki; “Avrupa’da gezerken, Afrika’lara düştük.” Kıtbeyinli adamlar, Avrupa Afrika’dan çıkmamak için Çin ve şimdi Türkiye ile kavga ediyor. Avrupa’da sünepelik yapmak, beslendiğiniz odaklara yalakalık sizin şiarınız maalesef Türkiye’nin de uzun bir dönem dış politikasıydı. Bu ihanet çevrelerinin duruşu halkımıza anlatılmalıdır. Ülkemizdeki terörün arka planında da aynı mahfiller vardır. Milletimiz meseleleri ne kadar iyi kavrarsa
Etkin ve aktif dış politika için milletimiz ETKİ ALANI’nı uyandırmalı, İLGİ ALANI’nda ise manevi bağları güçlendirmelidir.
Bölünüyoruz paranoyasından kurtulmanın da yegâne çaresi, çevre Coğrafya ve medeniyetimizin Evlatları ile yakınlaşmadır.
Merhum Abdulhamid Han diyor ki; “Bir karar alacağım zaman, o konu ile ilgili İngiltere başta olmak üzere batılıların tepkisine baktım. Onların talep ve beklentilerinin tam tersini yaptım.” diyor.
Başkanlık Sistemi’ne gelince; mevcut Cumhurbaşkanlığı Sistemini kurarken Cumhurbaşkanı’nı İngiliz genel Valisi gibi planlamışlar. Düşünün Merhum Özal’a kadar hepsi asker kökenliydi. Halkın seçimi bir parça bu makamı özgürleştirdi. Halkın seçtiği cumhurbaşkanı sessiz devrimlerden biriydi ülkemizde. Başkanlık Sistemi’ne geçişte çok dikkatli davranılmalı, bizim için Truva Atı’na dönüşecek tuzaklardan kaçınılmalıdır.
Bu manada en büyük tuzak Eyalet Sistemine geçiş ya da yerel yönetimlerin güçlendirilmesi tuzağıdır. Ülke Bütünlüğü bizim vazgeçilmezimizdir. Türk’ü, Kürd’ü, Çerkez’i vb. halkımız bu talebini seçimlerde göstermiştir. Terörle mücadeledeki kararlılık ise, özellikle Doğu İllerimizde hükümete desteği artırmıştır.
Paralel Yapı ile Mücadelede ise, özellikle TSK’ndeki uyutulan hücrelere karşı çok dikkatli olunmalıdır. Ayrıca, hiçbir cemaat, tarikat, meslek odası, sendika vb.’nin paralel yapı oluşturmasına izin verilmemelidir. Devlet kimsenin malı ya da arpalığı değildir. Yoksa geleneksel masonik yapılardan bu oluşumların ne farkı kalır? Devlet ve kamu hizmetinde görevlendirmeye esas olan, Vatana, Millete, Devlete, Değerlerimize bağlılık, liyakat ve ehliyet olmalıdır.
Allah Milletimizi kutlu ve büyük yürüyüşlerin sevdalısı yapsın. İ’lay-ı Kelimetullah davamızı akamete uğratmasın.
Strateji ve Yönetim Uzmanı
(E) Yb. Halil MERT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.