İstek üzerine Engin Verel...
HANİ şu son üç yazıda transfer yalanlarından söz etmiştim ya... Son yazının sonuna da Engin Verel’in Galatasaray’dan Fenerbahçe’ye transfer oluşunu ilk ben yazdım, yani atlatma haberdi diye eklemiştim ya... Detayını yazmadım. Ama bu yazıya gelen isteklerde o önemli atlatma transfer haberinin detayları istenmiş. O halde yazalım...
Yıl 1975 idi sanırım... O dönemde transfer sadece 1 temmuz ile 31 temmuz arasında yapılırdı. Bir de eylülde kiralama olabilirdi. hepsi bu kadar. İşte o yılın 1 Temmuz günü Fenerbahçe’de Ömer Kaner’le Yenal sözleşme imzaladılar. Zaten Eskişehirspor bu iki futbolcuyu sezon bitmeden Fenerbahçe’ye vermişti. İş sadece imzaya kalmıştı. Biz de bütün Fenerbahçe muhabirleri olarak bu törene tanıklık ettik ve akşamüstü 17.30 sularında kulüpten ayrılırken o dönemin başkanı şimdi rahmetli olan Emin Cankurtaran biz gazetecilere iyi akşamlar diledikten sonra ayrıldı. Tam arabasına binerken dönüp, “Burası Fenerbahçe, ne olacağı belli değildir” demez mi Bu cümlesini de bir arkadaşın başkan hepsi bu mu sorusu üzerine vermişti.
Hepimiz bulabildiğimiz kulüp telefonlarına saldırıp Ömer-Yenal haberini yazdırdık. Bütün arkadaşlar kulüpten ayrıldılar. Benim içime bir kurt düşmüştü. Cankurtaran’ın son sözü kulaklarımda çınlıyordu adeta; “Burası Fenerbahçe, belli olmaz...” Hemen evi aradım ve eşimi, kızımı da yanına alarak Fenerbahçe Sosyal Tesisleri’ne yemeğe çağırdım. Kulübe çok yakın bulunmam gereğini hissetmiştim.
Neyse, oturduk yemeğimizi yedik. Tabii ki çevremizde Aziz Yılmaz ve arkadaşları ve daha bir çok kulüp üyesi vardı. Yaz gecesi olduğundan muhabbet gece 24’e kadar uzamıştı. Tam kalkarken kapıdan içeri şimdi rahmetli olan Ercan Aktuna girdi. O dönem kulübün futbol sorumlusu gibiydi. Şaşırmıştım. O saatte ne işi vardı...
“Hayrola Ercü, biz ona böyle seslenirdik, bu saatte ne iş”
“ Kemal baba, önemli bir işi bitirdik oradan geliyorum...”
“ Ne işi be”
“Semih (Semih Bayülken) ağabeyin evinden geliyorum. Engin Verel’e imza attırdık. Babası da vardı. Noter Cemil ağabeyi evinden aldım getirdim.”
“Ne diyorsun sen Ercü”
“Emin baba (Cankurtaran), Engin’i bir ay önce İtalya’daki evine kaçırdı ve İlker (Kulüp üyesi, Efes-Feza sinemalarının o dönemki müdürü, şimdi rahmetli) baba sakladı. Akşamüstü indiler ve hemen Semih babanın evine geldiler. Oradan geliyorum...”
Ercan Aktuna dümdüz adamdı. Yalan söylemezdi. Masadan nasıl kalktığımı bilemedim. Hemen taksi çağırıp eve geldim. Telefonu da yeni almıştım... Önce şimdi rahmetli olan Necati Bilgiç ağabeyi aradım. Basın Sitesi’nde oturuyordu. Gazeteye geçip haberi sayfaya koyup koyamayacağını sordum. Zaten kendisi de sayfa düzenleyicisi idi. Geç olduğunu, haberi sabah sayfaya koyabileceğini söyleyince buz gibi oldum. Ağabey nasıl olur, bu haber bomba ve atlatma, hiç bekler mi diyecek oldum, cevap aynı idi.
Hemen gazeteyi aradım... Tabii ki o saatte kimse yoktu. Santral nöbetçisi sadece mürettiphane görevlilerinden 14 yaşındaki Selahattin’in etrafta dolaştığını söyledi. Hemen onu telefonaistedim.
“Sela, gazete basıldı mı “
“Ağabey ilk kalıp gitti. Geriye amiral gemisi kaldı...”
Amiral gemisi baskısı o dönemde İstanbul ili belli hudutları içerisindeki baskıyla ilgili idi. Tahminen 50 bin kadar gazete...
Selahattin’den bir kalem kağıt almasını istedim... Sadece bir başlık verip, habere de bir cümlecik koymasını istedim.
Yani başlık şu: “Engin Verel Fenerbahçe’de...” Haber de, “Galatasaraylı Engin Verel, dün akşam saatlerinde Fenerbahçeli yönetici Semih Bayülken’in evinde, 950 bin lira karşılığında Fenerbahçe’ye imza atı.”
Ertesi gün ben Engin’i aradım bulamadım ama şimdi rahmetli olan babasını Kapalıçarşı’daki ofisinde bulup röportajımı yaptım ve haberi imzalattım diyebilirim. Ama diğer gazeteler bu haberin yalan olduğunu, hem de başkan Cankurtaran’ın ağzından manşet yaptılar. Ama aynı gazeteler iki gün sonra Engin’i Yoğurtçu Parkı’nda Fenerbahçe formasıyla salıncağa oturtup fotoğraf yayınladılar.
Nasıl sevgili okurlar Tıpkı bugünkü transfer haberleri gibi değil mi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.