ABD hegemonyası sonrası dünya
Gelişmeler, Bush’un kurtarma operasyonunun yeni şeklinin Temsilciler Meclisi’nde kabul edilmesi ve böylece uygulamaya geçirilmesi ile sorunun çözüme kavuşturulamadığını gösteriyor. Zaten yorumcuların genel kanaatleri de bu yöndeydi. Gidişat dünya üzerindeki ABD hegemonyasının kesin çöküşe geçtiğini gösteriyor. Gerçi bu gelişmeleri de komplo teorileriyle izah etmeye çalışan ve yaşananların yine ABD’nin bazı hesaplarını tutturmak amacıyla oynadığı oyunlardan kaynaklandığını ileri süren komplo teorileri var. Ama biz bu komplo teorilerini gerçekçi bulmuyor ve Amerikan emperyalizminin 11 Eylül sonrasında izlediği politikalarında büyük hesaplar yaptığını, bu hesaplarının tutmaması sonucu büyük bir krizle karşı karşıya geldiğini, şu an uygulamaya geçirilen planların da sadece suni teneffüs çabalarından ibaret olduğunu düşünüyoruz. Hadiseleri yakından takip eden birçok yorumcunun kanaati de bu yönde.
Bundan önceki yazımızda da dile getirdiğimiz üzere çöken ABD değil, Amerikan hegemonyasıdır. Bu hegemonyanın çökmesiyle tabii ki ABD devleti ve halkı da önemli bir sarsıntı geçirecektir. Çünkü kendisini besleyen kanalları bu hegemonyaya bağlamıştı.
Şimdi ABD hegemonyası sonrası dünyayla ilgili hesaplar ve planlar yapıldığını görüyoruz. Bir dönem iki kutuplu dünya düzeniyle sömürgeci güçler hâkimiyet planlarını uygulamaya çalıştılar. Sonra tek kutuplu dünya teorisi gündeme geldi ve bu teoriye dayalı bir sistemin oturtulmasına çalışıldı. Fakat ABD Başkanı Bush’un şiddete dayalı tahakküm politikasını oturtmaya çalışması beklenenlerin tam tersi sonuçlar verince hiçbir şey hesaplandığı gibi olmadı. Şimdi çok merkezli bir dünya sistemine doğru yol alındığı görülüyor.
Bu çok merkezli yapılanmada öne çıkan güçlerden biri Avrupa Birliği. AB’nin ABD ile rekabet içinde olduğu bundan önce de görülüyordu. Ama bu rekabetini herhangi bir çatışmaya veya zıtlaşmaya dönüştürmeden, menfaat işbirliği içinde ve ortak alanları birlikte kullanmaya özen göstererek sürdürüyordu. Şimdi ABD hegemonyasının çökmesiyle zaman zaman onu karşısına alan ve sert bir şekilde eleştiren çıkışlar yapıyor. Önümüzdeki dönemde bu çıkışlar artabilir. Bu da Amerikan emperyalizminin birtakım kirli çamaşırlarının ortaya dökülmesine vesile olacaktır. Yeni dönemle ilgili hesaplarda AB’nin Türkiye’ye daha çok ihtiyacı olabilir. Kıbrıs’taki Rum yönetiminin çözüme biraz daha yaklaştığını göstermesinde belki AB’nin Türkiye’yle sorunları asgariye indirme çabalarının rolü olabilir.
Yeni dönemde güç merkezi olmaya çalışan devletlerden birinin Rusya olduğu açıktır. ABD ve Saakaşvili’nin akıl dışı operasyonu Rusya’ya güç kattı. ABD ve AB’nin atakları karşısında Balkan cephesini kaybeden Rusya, Kafkaslar’daki oyuna karşı erken harekete geçti. Dolayısıyla bölgede şimdilik kazığını sağlamlaştırmış görünüyor. Ayrıca Asya’daki yeni yapılanmalarda da aktif rol oynayarak ileriye dönük planlarını hayata geçirmek ve Moskova’yı önemli bir güç merkezi haline getirmek için çaba sarf ediyor.
Yeni dönemin parlayan yıldızlarının başında Çin yer alıyor. Normalde sosyalist rejimi ayakta tuttuğunu söyleyen Çin, uluslararası pazarda kapitalist güçlere karşı yine onların mantıklarıyla ve sistemleriyle ekonomik savaş veriyor. Nüfus kalabalığı ve insan gücünü ucuza kullanma fırsatı veren sömürücü sosyalist sistem, ona dünya pazarlarında önemli avantajlar sağlıyor. Çin yeni uluslararası yapılanmada daha çok üretim alanına oynuyor.
Yeni dönemde öne çıkmaya çalışan bir güç de İran’dır. İran, ağırlıklı olarak İslâm dünyasına, geri kalmış Afrika ve Güney Amerika ülkelerine oynuyor. Son dönemde İran’ın İslâm dünyasına yönelik siyasi çıkartmalarıyla ilgili ateşli bir tartışma da var. Biz şimdiye kadar bu tartışmayla ilgili kanaatlerimizi ve tespitlerimizi ortaya koyan bir yazı yazmadık. Ama gelişmeleri başından beri en ince ayrıntılarıyla takip ettiğimizi ifade etmekte yarar görüyoruz. Normalde İran’ın da yararına olan samimi birtakım hatırlatmaların sadece tek pencereden yansıtılmasını da isabetli bulmuyoruz.
Yeni yapılanmada Türkiye’yle ilgili bazı beklentiler de var. Ama bu beklentilerin henüz yeterince yankı bulduğunu ve Türkiye’nin bir güç merkezi oluşturma konusunda yeterince atak yaptığını söylemek mümkün değil. Bunda Türkiye’nin sürekli iç meseleleriyle uğraşmaya zorlanmasının da büyük payının olduğunu sanıyoruz.
Yeni yapılanmadan ABD’nin beslediği veya kumanda ettiği yönetimlerin de belli bir şekilde etkileneceği açık. Bu konudaki tespit ve kanaatlerimizi de inşallah müteakip yazımızda arz edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.