'Elimizi soğutmayın' diye diye bu hale getirdiler
Diyorlar ki: " Hükümetler bu konuda ( Kürt sorunu, PKK sorunu; her ne ise) sorumluluk almaktan kaçtı. Sorumluluk askerin üstüne kaldı. "
Yanlış!
Katılmıyorum!
1980'leri, 1990'ları anlatan; anı kitaplarını, araştırmaları, itiraf ve ifşaat röportajlarını okuyun. Hepsinde şunu görürsünüz: Asker, sivillere, " Siz bu işe karışmayın; benim istediğim politikalar uygulanacak " dedi.
Bildiğiniz gibi PKK saldırıları 1984'te başladı. 1980'lerin ikinci yarısından itibaren de, " demokratik/siyasi çözüm " önerileri ortaya atılmaya başlandı.
Peki, bu öneriler basında yer alınca ne oldu? Bunları dile getiren gazeteciler Ankara'ya çağrıldılar. Onlara özetle şunlar söylendi:
" PKK ancak güçten anlar. Silaha, silahla karşılık vereceğiz. Biz büyük devletiz, bunlar karşımızda fazla dayanamaz. Sizin önerileriniz ülkeyi böler. Demokrasi memokrasi gibi romantik laflar etmeyin; çenenizi kapatın. "
Siyasetçilere verilen mesaj da farklı değildi:
" Bu askeri bir meseledir. Siviller anlamaz. Sizin yapmanız gereken bizi sonuna kadar desteklemektir. "
Yani sorun, askerin sırtına yüklenmedi. Hareket alanını genişleteceğini düşünerek (ki öyle de oldu), asker meseleyi üstlendi. Başkasının da karışmasını engelledi.
Sivil siyasetçiler ne zaman askeri yaklaşıma karşı çıksalar, ucundan kıyısından eleştirseler; " Elimizi soğutmayın " diye uyarıldılar.
"Elimizi soğutmayın" lafı, " Talep ettiğimiz paraları ve yetkileri vermezseniz; biz de doğru dürüst mücadele etmeyiz " anlamına geliyordu.
Bugün, yani ilk saldırıdan çeyrek asır sonra, aptal aptal laflar ediliyor: " Aktütün sorumluları cezalandırılsın. "
İzlediğin politika doğru mu ki üç beş kişiyi cezalandırmakla mesele hallolsun?
Kürt sorunu dağ gibi ortada duruyor; sen kalkmışsın kulağını çekecek adam arıyorsun. Küçük adamın, küçük hesabı işte!
Eskiden PKK militanları bölgeden çekerdi. Şimdi İstanbul'dan, Avrupa'dan katılımlar oluyor.
Çeyrek asırdır dökülen kandan sonra, hala " Gençler kandırılıyor " diyorsan. Pes!
Ben artık TSK adına konuşanlara değil, kendime inanıyorum.
Bakın 27 Aralık 2007'de ne yazmışım: " Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kandil Dağı'ndaki bazı PKK hedeflerini bombalaması... Medyada yer alan kimi haber ve yorumlarda iddia edildiği gibi... Örgütün ' çökertildiği', ' belinin kırıldığı', ' tarumar edildiği' anlamına geliyor mu?
Sanmıyorum... Muhakkak ki örgüte bir miktar zarar verilmiştir. Ama o kadar!"
Ben geçen yıl o satırları " oturduğum yerden " yazdım. Tek bildiğim, dağları taşları bombalamanın, karşı tarafa fazla zayiat vermeyeceği idi.
" Kandil, Alemdağ değil! " ( 1 Kasım 2007 ) Böyle dedim diye dalga geçenler oldu.
Bakalım " tepesine bomba yağmış ", " militanlarının ölümü termal kameralarla izlenmiş " örgütün; yüzlerce kişiyle ve ağır silahlarla yaptığı saldırıdan ve 17 şehitten sonra ne diyecekler?