Son baskın ve birkaç söz!
Türkiye ilk defa bir terör olayını bu çapta bir yaygınlıkla tartışıyor. Kimse resmi kurumların, özellikle Askeri bürokrasinin açıklamalarıyla iktifa etmedi. Herkes farklı kaynaklardan gelen bilgileri test ederek kendince bir sonuca ulaştı.
Varılan netice ortada. Bu noktadan sonra kimse Aktütün’de ihmallerin, stratejik hataların, istihbarat eksikliklerinin olmadığını söyleyemez. Eldeki veriler, baskının göstere göstere geldiğini, askerlerin kabak gibi hedef olduğunu gösteriyor. Yani bir taraf olabildiğince hareketli, serbest, durmadan yer değiştirerek saldırırken, diğer taraf olduğu yerde çakılarak hedef olmuş…
Bu durumda karakolun düşmemesi bile oradaki askerler adına büyük başarıdır.
Olaydan sonraki ilk yazımda, konunun basına yansıyış biçiminden hareketle, bölgede bir iletişim sorunu da olduğunu yazmıştım. Genelkurmay ikinci başkanı Iğsız’ın açıklamalarından sonra bu kopukluğun vahim noktalarda olduğu anlaşılıyor. Olayın üstünden neredeyse 36 saat geçtikten sonra yapılan açıklamalarda, sadece Bayrak tepenin baskına uğradığı, bölük merkezine herhangi bir tecavüzün olmadığı ifade edilmişti. Dün Aktütün’den canlı yayın yapan Tv’ler bu bilginin gerçek olmadığını gözler önüne serdiler.
Bir komutan birkaç saat sonra ortaya çıkacak bir konuda bile, bile yalan söylemez. Iğsız paşa muhtemelen kendine gelen bilgileri harmanlayarak basın-yayın organlarıyla paylaştı. Ama sadece birkaç saat sonra bu bilgilerin bir kısmının gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı. Bu, ne demek? Bu,askerin sadece terör örgütü ile istihbaratında sorun olmadığını, aynı zamanda kendi içinden de bilgi almada sorun yaşadığını gösteriyor. Asıl vahim olan budur.
Ülke güvenliği ile ilgili bir meselede komutanların her şeyi kamuoyu ile paylaşmasını beklemiyorum. Böyle bir tavır doğru da değil. Öyle şeyler vardır ki, ifşası gizli kalmasından daha ağır sonuçlar doğurabilir. Onun için sükutla geçiştirilen sorulara bir itirazım yok, ama açıklanan konular da doğru olmalı. Sonradan gerçekliği tartışılır olmamalı. Çünkü her yanlış bilgi, askerin güvenirliği ile ilgili soru işaretlerinin doğmasına vesile olur ki bu, tam da, terör örgütünün istediği bir durumdur.
Bugün artık baskının üzerinden birkaç gün geçtiğine göre, ağıt yakmayı bırakıp, bu devasa soruna neşter vuracak çözüm tekliflerimizi konuşmalıyız. Şikayet etmek, yanlışı, eksiği söylemek bir uyarıdır ama bir çözüm biçimi değildir. Türkiye hep yanlışları, eksikleri konuştu. Zaman, zaman eleştirilerini kendine işkence edecek boyutlara vardırdı, ama yeni ve farklı bir yol öneremedi.Hala 25 yıl önce söylediklerimizi söylüyoruz.
Artık teröristle mücadele ile terörle mücadeleyi ayırmalıyız.
Askeri bürokrasinin terörle mücadeleyi teröristle mücadele derekesine indiren ve bu mücadeleyi kendi tekelinde tutmaya çalışan tavrına müsamaha etmemeliyiz.
Terör mücadelesi için ayrılan kaynakların doğru ve isabetli kullanımı için siyasi, mali, hukuki denetim mekanizmalarını harekete geçirmeliyiz.
Her baskından sonra Tv ekranlarına çıkan, ortaokul milli güvenlik bilgisi dersindeki kadar bilgiye sahip bazı emekli askerlerin bu mücadeleyi akamete uğratacak, sağa sola çatarak, PKK’nın ekmeğine yağ süren tavırlarına müsaade edilmemelidir.
Kendi hatalarından dersler çıkarıp, tamir etmek yerine onu sahiplenmeyen, asker bürokratların askerlikle derhal ilişkisi kesilmelidir.
İstihbaratın esas kaynağının insan olduğu düşünülerek, bölge insanıyla iyi ilişkiler kurulmalıdır.
Şehit cenazeleri, ayrılığın, bölücülüğün, siyasi hesaplaşmanın zemini haline getirilmemelidir.
Şehit cenazelerinde, o keskin acıların içinde bile Kürt-Türk kardeştir diye haykıranlara, Güneydoğu’dan da –Evet kardeştir-seslerinin yükselmesi için çaba sarf edilmeli, bilhassa ikide bir, her olayda etnik gerilim arayanlar, Türk insanının ciğeri yanarken bile kardeşiz diyişinin hikmet ve manasını iyi anlamalıdır. Hiç bir millet cenazesi yerdeyken böyle bağırmaz. Bir millet böyle bağırıyorsa buna inandığı içindir.
Bölgede PKK’nın yürüttüğü psikolojik savaşa karşı daha etkin, devlete güveni artıran önlemler alınmalıdır.
Hava operasyonları, göstere göstere, davul zurnayla ilan edilerek, evliyi evine, köylüyü köyüne gönderdikten sonra yapılmamalıdır.
Aktütün baskınından tam 3 gün sonra hava operasyonunun yapılmış olması, teröristlere saklanmak, uzaklaşmak için ne kadar çok zaman tanındığının en önemli göstergelerinden biridir. Daha o gece sevinenlerin sevinçlerini kursaklarında bırakacak bir ataklık ortaya konulabilmeliydi.
Stratejik bölgelerde, asker rahat darbe yapsın diye tasfiye edilen, özel harekata bağlı mobil timler yeniden devreye sokulmalı, uluslararası hukuk normları ışığında, bu timlere sınır ötesi operasyon yapma yetkisi dahi verilmelidir.
Sorunun kültürel yönü dikkate alınarak, Kürt’le Türk’ü kardeş yapan ortak değerlerin yaygınlaştırılması, öne çıkarılması için çaba harcanmalıdır. Güneydoğuya baktığı zaman farkları değil, müşterekleri gören bir siyaset biçimi izlenmelidir.
Ve nihayet PKK’ya karşı zorlu, onurlu ve kesinlikle tavizsiz, bölge insanına karşı müşfik, merhametli ve kesinlikle adil olunmalıdır.