Birdenbire bir yerde olmak
Elbet kimse birdenbire gelmedi bu noktaya. Nehir birdenbire geçilmedi. Nehir yatağına ulaşmak için kat edilen mesafenin uzunluğu belki üçyüz yıla denk düşer.
Kıyıda, onları bir timsah sürüsünün beklediği de bilinenler arasında…
Kıyıda kurbanlar verilir.
Geçebilenler karşıya geçer, geçemeyenler geçenler indinde hasta sayılır. Arkada kalmaları dolayısıyla geçenler tarafından tutucu, korkak, ödlek ya da gerici ilân edildikleri olur.
Her ne hal ise…
Olan olur.. sefer nihayetlenir. En azından yolculuğun buraya kadarki safhası için…
Karşıya ulaşanlar, orada kendilerini yeni bir hayat tarzına hazırlar. Bir mevsim orada kalınacaktır. Sonrasında belki aynı yoldan geriye dönülecek, belki yeni otlak yerinde bir kısmı yaşamaya devam edecek.. kim bilir, şimdiden kimsenin bir şey bildiği yok..
Yeni bir hayat tarzı.. bu, yeni bir iklime ömrü billah uyum sağlamak demektir.. kolay değil. Bütün geçmişini arkada, karşı kıyıda bırakmış olanlar için kıyının beri tarafında kalmak, yeni bir iklime, yeni bir hayat tarzına ısınmak, dahası belki yeni bir hayat tarzı icat etmek.. dile kolay..
İşte, kıyının bu tarafında, yani yeni iklim koşullarında doğmuş olan, karşı kıyının hayat tarzı üzerine herhangi bir bilgisi olmayan, üstelik bu tarafa geçerken verilen kurbanları düşündükçe tüyleri diken diken olanlar, burada kalmayı yeğlemeye başlar, üstelik geriye dönmek isteyenleri bu fikrinden caydırmaya çalışır.. caymayanları suçlamaya başlarlar..
Onların varlığı bile bu fikre sahip olanlarca utanç verici sayılır.
Her şeye rağmen kıyının bu tarafına yerleşmeye karar verenler kendilerine yeni bir hayat tarzı, yeni bir gelenek oluşturmak zorunda. Yeni ritüeller kendiliğinden biçimlenmeye başlamıştır bile. örneğin bazı dinî günlerde fırınlarda pide çıkartılması.. yeni kuşak pideye kutsal bir anlam veriyor ve pideyi dinin kaçınılmaz ritüelleri arasına koyuyor. Eski kuşaktan birileri buna itiraz etmek istese de, tartışmanın anlamsız boyutlara ulaşacağı kaygısı karşısında susmayı tercih edecektir. Kıyının bu tarafında, din adına farklı bir uygulama başlamış bulunuyor. Eskiler, bu yeni buluşların dinle ilgisi bulunmadığını ileri sürseler de, onlar dine muhalif sayılarak susturulurlar.
Yeni kuşak artık kendi geleneğiyle var olmayı deniyordu. Bu geleneğin içinde erkeklerle kadınların raks etmesi de vardı. Fakat eskiler buna akıl erdirmekte zorlandılar. Onlar, "biz eskiden para verip başkasının raksını seyrederdik, şimdi bizi kendi paramızla oynatıyorlar" diyerek şaşkınlıklarını ortaya döküyordu.
Yeni kuşak, eskilerin bu tür beyanlarından utanıyordu. Başlarını eğiyorlar ve bu tür beyanların kendilerini, yurtlarını bütün dünyaya rezil edeceğini söylüyorlar ve bu rezilliği korkunç diye niteliyorlardı.
Utanıyoruz diyorlar.
Gerçekte utanıyoruz diyen bu bacaksızlar kimin ürünü?
Kimden utanıyorlar?
Bizzat kendilerinden mi? Geçmişlerinden mi?..
Sanırım kendilerinden utanmak akıllarına gelmiyordur…
Oysa meselenin püf noktası tam da bu çatakta temerküz ediyor.
Birileri ona/onlara kendinden utanmayı öğretmeli…
Yoksa zemin diye ayağını bastığı boşluğun kayıp gittiğini bile ayrımsamaya fırsat bulamadan ömrünün dibi görünecek, ama o bunu da bilemeden yitiklere karışacak…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.