Orhan Karataş

Orhan Karataş

Ne dedik ne oldu?

Ne dedik ne oldu?

Yeni yıla da kahpe bir terör saldırısıyla girmek, toplumun bütün kesimlerinde büyük bir endişe doğurdu. Herkes nerede yanlış yapıldığını, bu duruma nasıl geldiğimizi sorguluyor. Fay hatlarından dem vuran mı ararsınız, dünyanın içinde bulunduğu şartlardan pay çıkaranı mı sorarsınız, bölgemizdeki dengesizlikleri öne çıkaran, terör örgütlerine fatura kesen, AB ve ABD'nin kalleşlikleriyle durumu kurtarmaya çabalayan ne ararsanız var. Bunların hepsi tamam da, 14 yıl ülkeyi tek başına idare edenlerin hiç mi kabahati yok? O can alıcı soruyu bir defa daha soralım: "Eğer söylendiği gibi 14 yıldır iyi ve doğru şeyler yapıldıysa, bu ülkenin hali ne böyle?"                                  

          Önce Allah, sonra bu köşeyi takip eden kardeşlerim şahittir ki, Türkiye'nin bugün içine düştüğü vahim durum, bizim için sürpriz değildir. En az 10 yıl geriye giderek, bu milletin bir kurtuluş savaşı daha vermek zorunda kalabileceğini yazdığımızı hatırlatabilirim. 1 Kasım seçiminin hemen öncesinde ve sonrasında yazdıklarımız dahi fazlasıyla yeterlidir.Bazılarını hatırlatalım. 1 Kasım seçimlerinin üç gün öncesinde, "AKP iktidarı ülkenin felaketi olur" başlıklı yazımızda aynen şunları söylemişiz:

                              

TERÖR VE EKONOMİ

          Neresinden bakılırsa bakılsın, AKP'ye bir defa daha iktidar vermek, bu ülkenin felaketi olacaktır. Zaten fırsatı ganimet sayan ve hayal edemeyecekleri mesafeler alan hainler, vatan-millet düşmanları, terör örgütleri çok daha azdıracak ve harekete geçirecektir.PKK'nın bir isyan hazırlıkları yaptığını ve seçim sonrasında AKP'den kopardıklarıyla birlikte daha ağır kahpeliklere yöneleceklerini yine kendileri söylüyorlar. Borç ve ranta dayalı bir ekonominin ayakta kalması mümkün değildir. Nitekim, ağır bir çöküş yaşanmaktadır. Yatırım ve üretim yerlerde sürünmektedir. İhracat azalmış, işsizlik büyümüş, borç katlanmış, büyüme durmuştur. Bütün ümitler seçimden AKP dışında bir iktidar çıkmasına bağlanmıştır. Böyle bir gelişmenin olmaması durumunda, dibe vurmuş olan ekonominin çok daha derin bir sarsıntı yaşayacağını ve dağılma göstereceğini yine bütün uzmanlar söylemektedirler.Yabancı sermayenin AKP'ye zerre kadar güvenmediği ve ülkeyi tamamen terk etmeye hazırlandığı da düşünülecek olursa, bu alanda da büyük bir kaos kaçınılmazdır.

                             

ZOR VE SIKINTILI DÖNEM

          Seçimin hemen sonrasında 4 Kasım tarihli ve "Şimdi ne olacak?" başlıklı yazımızın bir bölümünü de hatırlatalım:

      AKP aldığı yüzde 49 oy ve elde ettiği yeniden tek başına iktidarla bu ülkeye ve bu millete hayırlı ve faydalı bir hizmet yapacağını düşünen varsa, şaşarım. Hiç uzatmadan, dolandırmadan söyleyelim. Zaten yalnız kalan, iflahı kesilen, boğazına yapışılan, bölünmenin eşiğine getirilen Türkiye, şimdi çok daha zor, çok daha büyük ve derin bir açmazın içine düşmüştür. Çok daha zor, çok daha sıkıntılı, çok daha karanlık ve çok daha tehlikeli bir dönem başlamıştır.

                             

STRATEİK DERİNLİK!

          Seçimin hemen sonrasında bütün endişelerimiz, bizim öngörülerimizi de aşan bir hızla hayata geçti. Mesela herkes gibi biz de, FETÖ'nün bu kadar azacağını, kendi meclisini bombalayıp, kendi insanını uçak, helikopter ve tanklarla bombalayacağını tahmin edememiştik. Yine de, çöküş çok hızlı gelişti ve 16 Şubat 2016 tarihli, " Bu hale nasıl geldik?" başlıklı yazımızla, durumu şu şekilde analiz etmeye çalıştık:                               

     Türkiye Cumhuriyeti bir kabile devleti değildir. Bin yıllık birikimleri, bir asırlık Cumhuriyet ve demokrasi değerleri, deneyimli ve kendini ispat etmiş kurumları vardır. Ancak AKP ile birlikte bütün bunlar yok sayıldı, görmezden gelindi. En hayati kararlarda dahi bu kurumların bilgisi, donanımı, birikimi yerine, kendi güdük zihniyetlerini öne geçirdiler. Bunun adına da "stratejik derinlik" dediler. Kurumlar yerine, ne olduğu, nereden gelip nereye gittikleri belli olmayan, çapsız, yetersiz, saplantılı danışmanlarla iş görmeye çalıştılar. Sonuç ortadadır. Bu anlayış, bu yönetme şekli büyük ve derin bir çöküş getirmekle kalmamış, ülkenin varlığını, birliğini ve geleceğini de çok ciddi biçimde tehlikeye atmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihinde hiç olmadığı kadar sadece içeride değil, dışarıda da bir açmaza düşmüş ve ağır şekilde hırpalanmış durumdadır. Beklenir ki, özel hesaplar, siyasi çıkarlar bir kenara bırakılsın. Devlet aklı devreye girsin ve tutarlı ve kararlı bir politika oluşturulsun. Ancak, ne yazık ki, bunun zerresini dahi göremiyoruz.

                                     

TAMAMINDA KAYBETTİK

          Bugün Suriye bataklığında başımıza ne geleceğini bilmiyoruz. Bu hükümete güvenmemizi, inanmamızı ve ümit etmemizi gerektiren bir ümit ışığı görünmüyor. Bu ülkenin Dışişleri Bakanlığı var. Çok birikimli diplomatları, dünyayı tanıyan, yetişmiş kadroları var. Genelkurmay Başkanlığı gibi varlığımızın teminatı olan bir kurumumuz bulunuyor. Ancak, AKP en hayati kararları bu kurumlarla değil, saplantılı danışmanları ile alıp,  hayata geçiriyor. Ve bugüne kadar ne aldığı bir karar doğru çıktı, ne hayata geçirdiği bir politika doğru sonuç verdi. Tamamında yanıldık, tamamında kaybettik, tamamında bedel ödedik. Unutmayalım ki, bu danışman sıfatı taşıyanlardan ve Türkiye'yi bugünkü perişan duruma getirmekte başrol oynayanlardan birisi de, bugün ülkenin başbakanlık koltuğunda oturmaktadır. (Ahmet Davutoğlu kast ediliyor ve bugün AKP'nin tamamı aynı şeyi düşünüyor ve söylüyor.)

                                   

KURTULUŞ SAVAŞI ŞARTLARI

         Ülkenin gidişatını millete anlatabilmek için "4 Nisan 2016 tarihinde, "Bağıra bağıra bu duruma geldik" başlığı ile benzer biz değerlendirmeyle şunları yazmışız:

            Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar yalnız, sıkıntılı ve tehdit altındadır. AKP'nin 14 yılının özeti, tam olarak kurtuluş savaşı şartlarına dönülmüş olmasıdır. Güdük, dünya ve ülke gerçeklerinden kopuk, yetersiz, ön yargılı, tamamen hesaplaşmaya dayalı bir siyasetin başka türlü bir sonuç vermesi zaten mümkün değildi.

                                  

MUHALEFETİN DURUMU

       Bütün bunlar olurken, muhalefetin ne yaptığına da bakmak gerekiyor. Bütün dünya ve Türk milleti şahittir ki, AKP'nin ilk gününden itibaren, kararlı ve devamlı bir duruş ortaya koyup, her imkanı ile mücadele eden, Türk milletine gerçekleri anlatmaya çalışan tek parti MHP oldu.Sayın Devlet Bahçeli'nin bugüne kadar bütün söylediklerinde, bütün tespitlerinde haklı çıktığını artık, bütün dünya kabul ediyor. CHP ise tutarsızlıkları ile bu yapının bir parçası oldu. Zaman zaman işbirliği yaparak, zaman zaman zemin hazırlayarak, AKP'nin işini kolaylaştırdı ve bugünkü ortama gelinmesinde en az onlar kadar çaba harcadı. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Orhan Karataş Arşivi