Tersinden sorular
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ, sivil uzmanları da toplayıp (klasik terörle mücadele maddelerinin yanında) şu soruların cevabını hakikaten arıyorsa...
Önemli bir şeydir hakikaten:
1. PKK'ya katılım neden bu kadar fazla?
2. Katılımı nasıl engelleriz?
Genelkurmay Başkanı olmadan önce de, "Bu konuda başarısız kaldık" demişti.
Soruların manası şu:
Bu toprakların bazı çocukları gidip "terörist" oluyor.
Ve devlet, sebebini çözemedi, anlayamadı, engelleme yolunu bulamadı.
Uzun tarihin enkazını bir yana koysanız dahi, en az bir 25 yıldır!
Cevabı ararken sadece "kandırılma, korkutma, baskı" gibi açıklamalarla yetinemezsiniz.
Bunlar vardır elbette, fazlasıyla; ama yetinemezsiniz.
Ne yapıp yapmadığınıza da bakacaksınız.
"Korkuyla, baskıyla gitti" açıklamasının atacağı tek adım "daha büyük korku ve baskıyla da gitmesi engellenir" olur.
Ve yıllar böyle geçmişti zaten.
"Tepkiyle de gitti" diye cevap bulmaya başlarsanız, belki öncelikler farklı olur.
"Terörle mücadele"de, "terörist"i esas alan "gitmeyenlerin de haklarının daraltılması, siyasi temsilinin yok edilmesi, binlerce insanın şüpheli, zanlı, kafadan suçlu sayılması" gibi politikalardan ziyade...
"Gitmemişler gitmesinler... Dönebilenler dönsünler... Burada bir yol görsünler" odaklı politikalar düşünmeye başlarsınız.
Zafiyetiniz değil, güveniniz, gücünüz olur. Kardeşliğiniz, barışınız, umudunuz olur.
Lakin, son günlerin vahşi ve acı tablosuna rağmen, PKK'nın bir parti ile bir halk üstündeki gölgesine rağmen, "bölgesel hissiyat" yakın geçmiştekinden daha keskin değildi.
Son yılların nispi demokratik açılımları ile PKK'nın "Bir Ortadoğu maşası" halinde şiddetten başka şeyi temsil etmemesi, Kürtlerin büyük çoğunluğunda "farklı bir ufuk" açmıştı belki de.
"Hukuk"la da boğucu iklimi yoğunlaştırarak bu ufkun hepten karartılması, Başbuğ'un sorularına hangi cevapları taşır?
"Katılımı engeller" mi?
O soruları şöyle de sormak mümkün:
1. PKK'ya katılım daha da fazla olabilir miydi?
2. Daha da fazlasını engellemiş olanlar nelerdir?
Bu "nispi iyimser" soruların cevabı herhalde "daha az hak, daha çok baskı, daha çok askeri tedbir, daha çok tezkere, daha az demokrasi" değildir.
"Askeri, polisiye tedbirler" vardır ama "gönüllü katılım" sırf öyle bir şey değildir. Esasında askerler de bilir.
Çünkü, bu toprakların daha fazla, çok fazla çocuğu da koşarak gidip "terörist" olmuyor. Bu topraklarda barışçı, kardeşçe, insani, hakça bir umut besliyor, beslemek istiyor.
Bu noktada ve "öte" yanda... "demokratikleşme" talep edenin, eleştirdiği ortamdan daha az "demokrat" olabilen halleriyle yüzleşmesi de gerekir.
Yurt çapındaki iyi, kötü, her kurumu eleştiren çok sesli tartışmanın bir benzerini "örgüte dair" yapıp yapamadıklarını az düşünmesi gerekir.
Yani, "Silah, baskı, zorlama, hak ihlali, kısıtlama, kimlik ve kişilik kırımı" gibi "tarihi, kültürel, toplumsal, siyasi" sebeplerle "daha demokratik ülke" talep edenlerin bir kısmının...
"Silahla baskı ve şiddet uygulayan, katleden, kendilerini rehin alan, inisiyatiflerini karartan, tehdit eden, korkutan, politika ve politikasızlık dayatan, gölgesiyle boğan, bağımsız düşünmelerini engelleyen, kuklaya çeviren, hayat hakkı bırakmayan, maşalaşırken maşalaştıran, tartışma ve itiraz kabul etmeyen, özgürlükten bahsettiği insanları köleleştiren" bir örgüt ve zihniyete itaat ve biat, koşulsuz boyun eğmeyle nasıl "demokrat" olunduğunu, demokratlıkla alakasız biçimde hangi demokrasi kültürünü güçlendirebileceklerini önce idrak, sonra izah etmeleri lazım.
Çok şey lazım işte!
Belki çok da zor değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.