D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Yeni bir anıtkabir açıklaması beklemek

Yeni bir anıtkabir açıklaması beklemek

Anıtkabir çok hassas mevzu...

Mezarlardan bir mezar değil, kabirlerden bir kabir değil, asla türbe değil... Kabrin anıt olanı! Sonra bazı devlet büyüklerine yapılan kabirlere neden “anıtkabir” denilmedi de “anıtmezar” denildi? Neden? Çünkü Atatürk’e ortak koşulmaz!

Türkiye’de kök salmış devletimizin birçok büyük devlet başkanı oldu. Birçoğunun türbeleri hâlâ ayakta. Bunları bugünün devlet yöneticileri zaman ziyaret eder, Fatiha okur. Osman Gazi türbesini ziyaret eder, Fatih türbesini ziyaret eder, Yavuz Selim türbesini ziyaret eder... Fakat Atatürk’ün türbesi yoktur, Anıtkabir’i vardır ve bugüne kadar yapılmış bütün devlet büyüklerinin türbelerini içine alacak cesamettedir. Onun cesedinin bulunduğu kısma da “mozole” denilir. Mozole Karya kralı “Mozoleus”un anıt mezarından türemiş bir kelimedir. Devlet büyüklerimizden sadece Atatürk’ün “mozole”sinde Fatiha okunmaz!

Anıtkabir 1940’larda açılan milletlerarası bir yarışma ile yapıldı. Yabancı mimarlar bin yıllık türbe geleneğimizi dikkate alarak kubbeli yapı projeleri ile katıldılar yarışmaya. Yarışma “bu millî bir mevzu, ayıp olmasın” diye Türk mimarlarına kazandırıldı: Onlar Yunan tarzı bir bir kabir projesi ile katılmışlardı. (Atina’nın akropolünü hatırlayın, oradaki Partenon’u gözünüzün önüne getirin. Neden Anıtkabir’in Ankara’nın sembolü olmadığını da anlarsınız!)

“Yunan tarzı” dedik amma şimdi eğer elinizin altında ABD doları varsa ona bakın: Anıtkabir’e benzer bir bina göreceksiniz. Diyeceksiniz ki “çok da benzer değil, onun orta kısmında daha yüksek bir bölüm var!”

Hah işte! Aslında proje, ABD’nin ilk başkanı Corc Vaşington’un kabrine daha çok benziyordu. Sonradan o orta kısımdaki yükselti yapılmadı veya teknik sebeplerle yapılamadı!

Atatürk, bütün türbeleri kapatmıştı. Onun Anıtkabir’i açıldığında Türkiye’de ziyaret edilebilin türbe sayısı parmakla sayılabilecek kadardı. Birkaç padişah türbesi, Eyüp Sultan, Hacıbayram vs. Bunlar kanunla, inkılap kanunu tadil edilerek ziyarete açılabilmişti!

Şimdi benim bu yazdıklarımı dahi, “Atatürk’ü Koruma Kanunu” kapsamına alabilirler! Çünkü Türkiye’de iki Atatürk anlayışı vardır. Birincisi, özetle: Atatürk tarihin bir döneminde kendine mahsus bir rol oynamış, Anadolu merkezli devletimize yeni bir şekil vermiş bir liderdir. Bu objektif Atatürk kavrayışıdır. Bir de subjektif Atatürk kavrayışı vardır ki o ilahlığa kadar gider. Zaten Anıtkabir yapısının örnek alındığı Partenon Atina’nın koruyucu ilahı Athena adına Akropol tepesinde yapılan tapınaktır.  Siz Anıtkabir’i bir devlet büyüğümüzü ziyaret maksadıyla gidersiniz; bazıları tapınmak kastıyla gider!

Mozole meselesi ile ilgili küçük bir not: Meşhur ressam, sanat tarihçisi, mimarlık ve şehircilik profesörü yazarımız merhum Celal Esat Arseven türbe-mozole ayrımına dikkat çekiyor, birlikte okuyalım: “Bizde mezar binalarına türbe denildiği için, İslâm türbeleri hakkında bu tâbir kullanılmaz. Fransızlar da bizim türbelere aynen ‘turbe’ derler ve ‘mausolée’ demezler. Mozole tabiri yalnız putperest ve Hıristiyanlar gibi İslâmın gayrı olan milletlerin abidevî mezarlarına tahsis edilmelidir. Onlara türbe demek de yanlış olur.”

“Not” dedik ama açıklaması meşhur kanun sebebiyle uzun olacak bir not bu… Şimdi Atatürk’ün kabrine “mozole” deniliyor, ne yapacağız? Esami üzerimize sıçrayacak! Celâl Esat kabrinden çıkarılıp yargılanacak mı? Onu yargılayamayacakları için bizi yargılayabilirler, açıklama onun için gerekli. Celal Esat Arseven bu ifadeyi Milli Eğitim Bakanlığı’nın defalarca yayınladığı Sanat Ansiklopedisi’nin “Mozole” maddesinde yapıyor. Bendeki baskısı 1966 tarihli. Atatürkçülerin kısm-ı azamı okuma özürlü olduğu için Celâl Esat’ın bu açıklamasını görüp de kitabın toplatılması veya imhası için kampanya açmamış olmalılar. Ya Celâl Esat bu ifadeyi neden kullanmış olmalı? O cahil Atatürkçülerden korkmaz mı acaba? Kim korkmaz onlardan?

Korkardı elbette. Fakat Anıtkabir inşaatı –yine Atatürkçüler pek bilmezler- on yıl süründükten sonra Demokrat Parti döneminde hızla tamamlanmış ve 10 Kasım 1953’de Atatürk’ün naaşı, Etnoğrafya Müzesi’nden büyük bir törenle (sanki Atatürk yeni ölmüşcesine) Anıtkabir’e taşınmıştır. Bundan sonra “mozole” tabirinin yaygınlaştığı anlaşılıyor. İşe bakın ki Celâl Esat’ın Sanat Ansiklopedisi de ilk defa 1953’te yayınlanmış. Celâl Esat, kitap bir kaç sene sonra yayınlansa bu ifadeyi kullanır mıydı? Orası şüpheli!

Gelelim, bugünün konusuna. Anıtkabir planında tadilat yapılmış, Anıtkabir alanı, yapılaşmaya açılacakmış!

Bu mümkün mü? Mümkün değil elbette... Hele de 25 yıllık müzmin başkanın böyle bir icraatı aklından geçirmesi dahi mümkün değildir. Çünkü Türkiye’de ikinci nev’i Atatürkçüler, mukaddesatlarına çok düşkündürler. Anıtkabir’e toz kondurulması bile onların şiddetli infialine yol açar. Nitekim ortada bir şey yokken hemen sesleri ayyuka çıktı. Ne oldu peki?

Büyükşehir Belediye Başkanı, kamera karşısına çıktı ve “Yok böyle bir şey!” dedi.

Büyükşehir Başkanı’na sorumuz şu: Anıtkabir’in repkilasını (kendi kullandığı tabirdir) bir eğlence merkezinin girişi yapabilir misin? Mesela Ankapark’ın girişini Anıtkabir şeklinde tanzim edebilir misin?

Asla ve kat’a! Atatürkçü duyarlık hemen harekete geçer ve pişman eder!

Peki, Türkiye’nin gerçek dini duyarlığı ne âlemde?

Sizce İslâm adına ahkâm kesenlerin, Müslümanlık adına fetva verenlerin, bu ülkede dinî hassasiyetin timsali olmuş yapıların “replika”larının büyük bir oyun ve eğlence mekânı olarak kurulan Ankapark’ın girişi olarak kullanılacağını bilmemeleri mümkün mü?

Mümkün değilse de biz, ilgililere, konuyla ilgili ayrıntılı bilgi gönderdik.

Ses yok, soluk yok!

Sekülerliğin son tangosu, Ankapark’ın girişinde yapılacak ve dinî semboller, laikliğin aracı olarak tescillenecek!

Hadi başkan, bu konuda ciddî bir açıklama yap!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi