Lig Atlayan Ülke: Türkiye
Jeopolitik konum; bir bölgenin veya bir ülkenin siyasi coğrafya haritasına göre yerinin belirlenmesidir. Jeopolitik konum, siyasi temeller üzerine oturduğundan, sürekli değişken olan siyasetin özelliğine bağlı olarak değişkendir.
Jeopolitik; Coğrafya, Tarihi süreç ve bağlar, Medeniyet ve inanç bağları, Beşeri (demografik yapı), Akrabalık ve kültür yakınlığı, Güncel siyaset ve politik güç kavramları ile iç içedir.
Bugün için dünya coğrafyasında bulunan güç merkezleri, İngiltere+ABD, Rusya (BDT), AB ve Çin’dir. Türkiye tüm bu güç odaklarının tam merkezinde bulunmaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin jeopolitik konumu oldukça önemlidir. Türkiye batıdan Avrupa kültürü, kuzeyden Rus kültürü, doğudan Asya kültürü ve güneyden Afrika ve Arap kültürü ile sınırlıdır. Dolayısıyla Türkiye, aynı zamanda dünya kültürlerinin kesişme noktasında bulunmaktadır.
Ek olarak İslam Eksenli bir Medeniyet Coğrafyasını da hatırlayınız. Türkler, bu medeniyetin 1000 yıldır lokomotifidirler ve Anadolu yönetim merkezidir. Türkiye Cumhuriyeti ise Devlet-i Aliye’nin tüm mirasının üzerindedir. Redd’i Miras yapılması bu gerçeği değiştirmez. Dünya sizi mazinizle değerlendirmektedir.
Dünya üzerindeki ülkeleri Hegemon Devletler (Başat Güç), Büyük Devletler, Orta Büyüklükteki Devletler ve Küçük Devletler olarak dört gruba ayırmak mümkündür.
Türkiye orta büyüklükte bir devlettir. Ancak sıradan bir orta büyüklükte devlet değildir. Türkiye stratejik bir orta büyüklükte devlettir. Petrol kaynaklarına yakınlığı, sahip olduğu yer altı kaynakları, Türk boğazlarının önemi, Ortadoğu, Kafkasya ve Balkanlar arasında yer alması, bölgenin hegemon güç yani İngiliz+ABD açısından önemli olması da Türkiye’yi stratejik orta büyüklükte bir devlet olarak ortaya çıkarmaktadır. Bu yönüyle yakın geçmişte BM’de yapılan toplantıyı hatırlayın.. Türkiye, Kanada, İran, Hindistan gibi gelişmiş ülkelere yaklaşmış devletler de artık etkin ve karar vericilerle olma taleplerini açık olarak ifade etmişlerdir. Cumhurbaşkanımızın “Dünya beşten büyüktür.” söylemi mazlum dünyanın sloganı haline gelmiştir.
“Bölgenin kaynaşması için zamanında Avrupa ülkelerinin sahip olduklarından çok güçlü önkoşullar mevcuttur. Dış tehditler, kültürel- tarihi kökler, din, toprak –coğrafi- birliği, medeniyet ve kültür birliği, Dünyaya aynı kapılardan çıkabilme ve açılabilme, ekolojik problemler vb. bu kaynaşma için gereken altyapıyı oluşturmaktadırlar. Avrupa Birliğinin mimarları böylesi kaynaşma önkoşullarını ancak hayal edebilirlerdi ancak Türkler bu koşullara kendiliklerinden sahiplerdir.” N. Sultan NAZARBAYEV (Tarihin Akışında adlı kitabından). Dikkat edilirse dil birliğinden söz etmemiş. Kazakistan Devlet Başkanı’nın yaptığı bu sosyal tespit çok değerlidir. Bu gün Batı’ya bakın, kendi ülkelerini dağıtmak bir yana birleşik Avrupa’ya doğru giderken (Hatırlayın, İspanya’da bölünme referandumunda Katalan’lara kimse destek olmadı, ilginçtir Katalan’ların Başkanı “Biz AB vatandaşıyız, sahip çıkın.” dedi. Yani bölünmeden sığındığı yapı yine Haçlı ve tüm Avrupa’nın oluşturduğu üst bir birlik…
Türkleri, -Adriyatik’ten Çin Setti’ne bir araya getiren faktörler ise; Coğrafi Birlik, Tarihi Birlik, Kültürel Birlik, Dil Birliği (Ayrılıkçı Kürtlerin birliği reddettiği tek ayrım konusu) ve Din Birliği.. Değerli Okuyucu, Dil tek başına bir toplumu bölebilir mi? Kürtler Farsça konuşmaktadır. Tarihi süreç, mevcut sosyal hayata bakıldığında Kürtler’in, Tacik’lerin ve Afganistan’daki birçok Türk Boylarının Türkçe’yi unutan ve maalesef Farsça konuşan Türk Boyları olduğu görülecektir. Sebebi de çok açık. Geçmişin Büyük Türk Devletleri Selçuklu ve Osmanlı medeniyet dili olarak Farsça’yı kullanmışlardır. Özellikle Selçuklu’nun resmi dili Farsça’dır.
Hâsılı, Türkiye tarihten de gelen büyük potansiyelini kullanmalıdır. Bölge halkının Türk Milleti’ne ve Türkiye halkına karşı fevkalade saygısı vardır. Devletimiz Medeniyet Coğrafyasında devlet ricali ve kamuya dönük ayrı programlar, sahaya ve halka dönük ayrı programlar yapmalıdır. Ülkemiz dâhil, çevre coğrafyada yörelere dahi sosyal dokusuna bakarak farklı ve ülkemize müzahir yaklaşımlar geliştirmelidir. Terör örgütlerine karşı sınır dışında yerlilerden oluşacak kendi paramiliter unsurlarını oluşturmalıdır. Yakın geçmişte Irak içinde, Turgut Özal’ın Eşref Bitlis Paşa’nın katline sebep olan halkla doğrudan temas sağlanabilseydi, Barzani, Talabani vs. yerine halkla doğrudan temas kurup harcamalar halkı doğrudan örgütlemeye yapılsaydı, bu gün referandum, Türkiye’ye katılım için yapılır, sokaklarda İsrail Bayrakları değil, Türk Bayrağı, SARI-YEŞİL-KIRMIZI ve GÖK MAVİ Türk Bayrakları altında Kürtler, Türkmenler ve Araplar bir araya gelirdi.
Son 15 yılda verilen Millileşme ve Tam Bağımsızlık Mücadelesi sonucu Türkiye ekonomik, siyasi ve sosyal anlamda, elbette duruşu ile de bir üst lige çıkmıştır. Bunu rakiplerimizin ve düşmanlarımızın bizimle muhatap olma şeklinden, bizimle verdikleri doğrudan mücadeleden ve yaptıkları düşmanlıklardan görebilirsiniz. Ülkede yaptığınız yatırımlar Batılıların ekonomilerini doğrudan etkiliyor. Yarın yerli arabanızı yaptığınızda batının açık pazarı olmaktan kurtulacaksınız. Yaptığınız havaalanı Alman ekonomisine doğrudan rakip oluyorsa sizinle sorunları var. Ortadoğu’da sizin petrol şirketleriniz ve askeri üsleriniz de etkinleşiyorsa siz lig atladınız, sahadaki rakipleriniz de değişti demektir. Dolayısı ile siz artık mücadelede yeni yöntem ve taktikler geliştirmek zorundasınız.
Suriye’de artık büyük devlet refleksi ile ve istikrarsızlığı engelleyecek yöntemler geliştirilmelidir. Suriye iç savaşı aleyhimize sonuçlar doğurmaya devam etmektedir. Rusya ile yakınlaşma, Türk Dünyası Ülkeleri tarafından da istenen bir durumdur. İran’ın oynak diyebileceğimiz politikaları onlara sürekli alan kazandırmaktadır. Bizim köy delikanlısı saflığı ile uluslar arası politikalar geliştirmeye çalışmamız belki de “ALDATILDIK!” sonucunun asıl sebebidir. Allah aşkına söyleyin Dostumuz ABD, İngiltere, Almanya, İran, Rusya, S. Arabistan ne zaman bu gün söylediklerini yarın yaptılar? Bizim için kalıcı çözüm halkta alan hâkimiyeti ve kontrolün sağlanabilmesidir. Türkiye’nin lig atladığını, Türk Milleti’nin feraset ve direncini dünya görmüştür. 15 Temmuz Türk Halkı’nın dünyaya mesajıdır. Allah’ın da büyük bir nimeti ve Necip Milletimize lütfüdür.
Şunu da ifade etmeliyiz. Türkiye’de devlet ve milletin yakınlaşması, devletimizin Milletimizin Milli ve İslami değerlerine yaklaşması ve politikalarını belirlemede yerliliği mihenk yapması İslam ve Medeniyet Coğrafyamızda karşılık bulmuştur. Ümmetin de şuurlanmasına ciddi katkı sağlamıştır. Uluslararası emperyal güçleri en çok korkutan da budur. Türkiye bu politik duruşunu korumalı ve ekonomik ilişkilerle karşılıklı bağımlılıkları da artırarak birliktelikleri kalıcı hale getirmelidir. Tüm söylediklerimize ek olarak İttihad-ı İslam’ın da farz-ı Ayn olduğunu hatırlatmak zorundayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.