Diyarbakır’da bir Başbakan
Önceki gün Başbakan Tayyip Erdoğan Diyarbakır’daydı. Başka bir deyişle, terörle mücadele konusunda askerle dayanışma içinde olup, demokratik kazanımlardan geri adım atmakla suçlanan Erdoğan, Diyarbakır’daydı.
Başbakan önemli mesajlar verdi.
Ancak asıl önemli olan, Erdoğan’ın Diyarbakır’a gitmesinin başlı başına bir mesaj değeri taşımasıydı.
İmralı’da Öcalan’a kötü muamele yapıldığı gerekçesiyle başlayan şiddet eylemleri, başta Diyarbakır olmak üzere pek çok şehirde tırmanırken, Erdoğan oradaydı.
* * *
Başbakan’ın vurgularına bakalım.
Terörle mücadelenin sadece askeri yollardan geçmediğine işaret etti.
Ne güvenlikten, ne de demokrasiden vazgeçmeyeceklerini ifade ederek önemli bir noktaya dikkat çekti:
‘Ne zaman bölgede demokratik irade güçlense, sivil toplum gelişse, insanlarımız hür iradeleriyle varlıklarını göstermeye çalışsa terör örgütü paniğe kapılıyor, terör atmosferi üreterek toplumda yılgınlık üretmeye çalışıyor. Terör örgütünün son dönemde eylemlerini sıklaştırmasının altında yatan en temel etken budur.’
Asıl altı çizilmesi gereken cümleler ise şunlar:
‘Teröre inat demokratikleşme sürecindeki reformlarımıza devam edeceğiz. Kararlılığımızı, heyecanımızı muhafaza edeceğiz.’
* * *
Erdoğan, Şemdinli sürecinde eleştiriliyor.
‘Olayın üzerine daha çok gidebilirdi, daha kararlı olabilirdi’ deniliyor.
Buna benzer eleştiriler, AK Parti’nin kapatılmamasının ardından daha da artmaya başladı.
Aslında söylenmek istenen açıkça şu:
Başbakan, kendi siyasi hayatını devam ettirmek için, bazı güç merkezleriyle pazarlık yaptı. Şimdi bunların diyetini ödüyor. İlker Başbuğ’un arkasında bunun için duruyor vs...
Üstelik bu eleştiriler, birtakım çevrelerin ısrarla ‘iktidar medyası’ diye suçladığı gazetelerde, televizyonlarda dile getiriliyor.
* * *
Bu eleştirilerin doğruluğu, yanlışlığı, fazlası eksiği tartışılabilir. Kendi payıma bunların önemli bir bölümüne katılmıyorum.
Erdoğan’ı Diyarbakır’da izlerken, Türkiye’nin geldiği noktayı daha insaflı değerlendirmek gerektiğini düşündüm.
Devlet Bahçeli dilediği kadar öfkelensin.
Türkiye’de pek çok siyasi parti, bırakın oy almayı, belli bölgelerde sokağa çıkamaz halde. Üstelik bu sadece siyasi partilere ait bir durum da değil.
İfade etmek ağır gelse de, nice zamandır ülkenin bir bölümünü neredeyse kaybedilmiş sayarken, orada yaşayan insanların Türkiye’yle bağları pamuk ipliğine dönmüşken, Erdoğan ve AK Parti bu bağları yeniden kurabileceğimizi gösterdi bizlere.
2004 yerel seçimlerinin, özellikle de 2007 genel seçimlerinin sonuçları bunu açıkça ortaya koydu.
Bu gerçeği basit ve sıradanmış gibi görmeye, yok saymaya, değersizleştirmeye kimsenin hakkı yok.
* * *
Belki terör bu tartışmanın sağlıklı yürümesine izin vermiyor. Belki ekonomik kriz yüzünden olup biteni doğru değerlendirmek güçleşiyor.
Ancak Türkiye’nin geldiği nokta önemli. Bunda Erdoğan’ın katkısını unutmak ya da geçmişi yok saymak, akla tuhaf sorular getiriyor.
Şimdilik bu soruları dillendirmeyelim.
Ama şunu da unutmayalım.
Önceki gün Diyarbakır’da bir Başbakan vardı.
Gerginliğin en üst düzeyde olduğu bir dönemde bile doğru, kararlı ve yerinde mesajlar verdi.
Bunlara dikkat çekmeden meseleyi demokratikleşme zemininde ele almak, terörle mücadelede inisiyatifin askerlere devredildiğini iddia etmek doğru görünmüyor.
Başbakan, tüm bu süreci yönetmekle sorumlu. Kullandığı dilin, gözettiği hassasiyetlerin illa da bizimle aynı olmasını beklemek yanlış.
Meselenin demokratik sınırlar içinde kalmasında siyasi iradenin, özellikle de Erdoğan’ın rolünü doğru okumak zorundayız.
Ölçüsüz eleştiriler, işi iyice rayından çıkarmaktan başka hiçbir işe yaramaz.