Yeni dünya ve yeni Türkiye
Ekonomik krizin Türkiye’yi nasıl etkileyeceği konusundaki görüşler birbirinden çok farklı.
Sistemin tamamen çökeceğini söyleyenler kadar, hafif atlatacağımızı savunanlar da var. Hükümet, meselenin psikolojik boyutlarını da dikkate alarak ikinci tezi öne çıkarıyor.
Bankacılık sisteminin geçmişe göre daha sağlam temellere oturduğunu, bu yüzden krizden beklenenden daha az etkileneceğimizi söyleyenler haklı çıkacak mı? Umarız öyle olur.
Tuhaf bir gerçek daha var. Türkiye’nin, dünyadaki finans sistemiyle tam anlamıyla bütünleşmemiş olması, krizden kendisini koruyan bir diğer faktör. Elbette şimdilik.
Ancak tüm bunlara bakarak krizin siyasi ve sosyal sonuçlarından etkilenmeyeceğimizi düşünmek imkansız.
Doğru, bu bir finansal kriz. Öncelikle yatırım bankalarını yerle bir etti. Üretim yapısı ve iç pazarı sağlam olan ülkeler bunu atlatabilir.
Ama işin sadece finans sektörüyle sınırlı olmayacağını, hızla ve beklenmedik sonuçlar üreteceğini; hepsinden ötesi yeni bir ‘dünya düzeni’ ortaya çıkaracağını tartışmak zorundayız.
Dünya, bunu çoktan tartışmaya başladı bile. Bir yandan krizi kontrol altına almak için peşpeşe tedbirler alınırken, diğer yanda ‘kriz sonrası düzen’ konuşuluyor.
***
Krizin ortaya çıkardığı bir başka gerçek, Avrupa Birliği’nin güçlü ülkeleri arasında bile alınacak tedbirler konusunda görüş ayrılıklarının doğması. Şimdilik herkes kendi başının çaresine bakıyormuş gibi görünüyor.
İşte buradan hareketle, ‘dünyada ulus devlet modelinin yeniden güç kazanacağı’, belki de ‘küreselleşmenin iddialı tezlerinin çökeceği’ dile getiriliyor.
Bu da demokratikleşme, insan hakları ve özgürlük gibi en temel alanlarda yeni tartışmaları başlatacak gibi görünüyor.
Nitekim, terörün yeniden yükselişe geçmesiyle Türkiye’de başgösteren ‘demokrasi mi güvenlik mi tartışması’, böyle bir süreçte çok daha sertleşebilir. Terörün ortaya çıkardığı kaygılar, bir de ekonomik krizle beslenirse, bu tür tartışmalar bazı kazanımları hızla geriye götürebilir.
***
Eminim, şimdi Ergenekon davasında yargılanan kimi isimlerin zihninden ‘İşte gördünüz mü, ABD merkezli sistem iflas etti, yakında Türkiye’yi de batırır. Biz haklı çıktık’ düşüncesi geçiyordur.
Gerçekten öyle mi? Bu krizle, ulus devletlerin yeniden önemli hale geldiği, dolayısıyla küresel sistemin tarihe karıştığı bir yere mi gidiyoruz?
Her ülkenin kendi modelini gözden geçireceği, hatta pek çoğunda sürpriz iktidar değişiklikleri yaşanacağı söylenebilir. Dış politikada çok kullanılan deyimle ‘Herkesin kendi bahçesini temizlemesi’ öncelik kazanabilir.
Bizde kriz iktidarı değiştirmeyecek. En azından kısa vadede böyle bir ihtimal görünmüyor. Ancak mevcut iktidarın ‘yönetme biçimi’nin değişeceği, bunun aynı zamanda ‘yeni bir ekonomik model’ olduğunu daha önce söyledim. Böyle bir noktaya doğru hızla ilerliyoruz.
Anayasa Mahkemesi’nin AK Parti, daha doğrusu Tayyip Erdoğan’la ilgili kararının, bu süreçten bağımsız olduğunu hiç sanmıyorum.
Asıl unutulmaması gereken, ortaya çıkan bu durumun geçici olduğunu görebilmek. Yeniden ‘ulusal’ ölçekte siyasi ve ekonomik modellerin ortaya çıkması, küresel sistemin zaafa uğradığı ya da çöküşe geçtiği anlamına gelmiyor.
Tam aksine ‘küresel sistem’, bu krizle birlikte arızalarını, aksayan yönlerini, hepsinden önemlisi ‘irade boşluğu’nu gidermeyi hedefliyor.
O yüzden yöneteceği her parçanın daha uyumlu ve sorunsuz olmasını istiyor.
Şimdilik özeti şu. Ergenekoncular boşuna heveslenmesin; yeni düzenin herhangi bir aşamasında onlara ihtiyaç yok.