Toplumsal Hassasiyet 2
Fevkalade önemli günlerden geçiyoruz. Etrafımız ateş çemberi. Bizi de içine atıp cayır cayır yakmak istiyorlar. Hükümet çok çalışıyor. Ama duyduğumuz kadar devlet o kadar değil. Bürokrasi eski alışkanlıklarını sürdürüyor veya hükümete uyumda ayak sürüyor. Bu ise vatandaşı, özellikle de iktidara oy verenleri üzüyor.
* * *
Ak Parti bunu görmeli. Önümüzde seçim var. Daha bir hassas olmalı. “Bize oy vermeyeceksiniz de kime vereceksiniz?” gibi bir alternatif yokluğu onları rehavete sevk etmemelidir. Hükümete, özellikle de Recep Tayyip Erdoğan’a ayak uydurmalıdır. Ayağına bağ, tekerine takoz olmamalıdır.
* * *
“Sana ne?” diyeceklere derim ki, “bana ne?” ve benzeri cümleler sorumsuzluk ifadesidir. Laubalilik ifadesidir. Vurdumduymazlık ifadesidir. Bir Müslümandan bunu bekleyemezsiniz.
Bana her şey kardeşim. Azıcık düşünün, cumhurbaşkanlığı seçimini Kılıçdaroğlu veya aday gösterdiği bir solcu, batıcı kazansa, ne olur bu ülkenin hali?
Ekonomiyi falan söylemiyorum. Elbette o da önemli, ama elle gelen düğün bayram. Ya haklar ve özgürlüklerden on beş yılda kazanılanlar? Ya müslümnların hayatını zindan eden uygulamaların irtica edip hortlamaları? Ya neredeyse biten Kürt sorunu? Ya halk desteği bitmek üzere olan terör? Doğunun kendine gelen güveni?
Yeni bir irtica cadılığına bu ülkenin tahammülü olabilir mi?
FETÖ’ye yetmez bu devlet ve millet Allah korusun!
* * *
Belediyeler halka hizmet etmeli. Halka değer vermeli. Tamam, servet sahiplerini de küstürmesin, onların da isteklerini yerine getirsin, ama halka rağmen değil. Önceliği onlara vererek halkı öteleyerek değil. Vatandaşın köyüne kuru çay üstüne köprü yapmazken, dağ başlarına eğlence ve turizm yatırımları yaparak değil. İlim, sanat ve kültüre vermediği mali destekleri, eğlenceye vererek halkın parasını çar çur ederek değil…
Evet, sermaye ile halkın gücünü orantılı değerlendirebilen ciddi bir parti kazanır. Halkını öteleyen, sermayenin emrinde bir iktidar, uzun soluklu olamaz.
* * *
Ölçü önemlidir. Metotsuzluk başarısızlıktır. Öyleyse, bir kötülük gördüğümüzde, eğer o gizli işleniyorsa, biz de gizlemeliyiz. Aksine bir davranış, o insanı yaralamak, hayasını öldürmek, belki de bundan sonra ayıplan günahları açıktan işlemesine sebep olmakla başkalarına da kötü önek olarak suçun yaygınlık kazanmasına yol açmaktır. Kötülüklerin duyulması, yayılması hoş değil. Bilmeyenlere öğretir, cesaret edemeyenlere güç verir bu durum. Bireysel ve toplumsal sorunları çoğaltır, ahlak ve terbiyeye zarar verir.
Ama bir yolu varsa, gizlice nasihat da güzeldir.
Ya da kötülük alenileşmiş ise? Görülen bir cürüm haline gelmişse?
Artık susulmaz. Allah’ını seven buna müdahale etmelidir.
Elbette bu müdahalenin bir metodu, ilkesi ve ölçüsü vardır.
Neler mi?
Yazı uzadı, geleceğe bırakalım mı?