Mehmed Âkif iki defa “korkma” dedi!
İstiklâl Marşı’nın kabulünün yıldönümü yaklaştığı günlerde Mehmed Âkif ve onun milletimize ebedî armağanı, millî mutabakat metnimiz İstiklâl Marşı ile ilgili haberler, yazılar basın yayın organlarında yer buluyor.
Mehmed Âkif’in eseri kadar büyük şahsiyeti, kavi imanı, sarsılmaz karakteri, aradan geçen bunca zamana rağmen onu ve eselerini bizim için önemli kılmaya devam ediyor. Mehmed Âkif eleştirileri ise şekil değiştirerek devam ediyor.
“Mehmed Âkif eleştirileri”, deyimi esasen yeterli bir tanımlama değil; Mehmed Âkif’e, kişiliğine ve eserine saldırılar sağlığında olduğu gibi ve vefatından sonra da eksik olmamıştır. Âkif’in dindar kişiliği, pozitivizmi benimseyen kesimlerin saldırılarının esas sebebidir. İstiklâl Marşı’nın dinî muhtevasından rahatsız olan kesimler, kabulünden birkaç yıl sonra yeni bir millî marş yarışması açacak kadar hazımsızlıklarını açığa vurmuşlardır.
1924’te açılan “milli marş” yarışması Âkif’in şiirine rakip bir metin ortaya çıkaramamış, bu yüzden akim kalmıştır. 1930’lu yıllarda yine “mürteci şair”in İstiklâl Marşı yerine yeni bir millî marş koymak için bazı teşebbüsler olmuş, bunlar da sonuca ulaşamamıştır.
Her darbeden sonra İstiklâl Marşı’nın muhtevası ve Mehmed Âkif’in dindar kişiliği bu tartışmaları beslemiştir. Son olarak 28 Şubat döneminde, bir propaganda manzumesi olmaktan öteye geçmeyen 10. Yıl Marşı’nın İstiklâl Marşı’nın yerine konulmasına teşebbüs edilmiştir.
Âkif’in İstiklâl Marşı’na yöneltilen en amiyane eleştirilerden biri şiirin “korkma” hitabıyla başlamasıdır.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!
Bu marşı anlamak için her şeyden önce, Âkif’in İstiklâl Marşı’nı hangi şartlarda yazdığını bilmek ve unutmamak gerekiyor.
Denilebilir ki, Millî Mücadele’nin en zor, ümitsizliğine en yoğun olduğu zamanı...1920 ağustosunda Sevr dayatması ile karşı karşıya kalınmıştır. Sevr’i sahada kabul ettirmek için çeşitli dayatmalara başvurulmaktadır. Yunan ileri harekatı devam etmekte, Batı Anadolu’da Kuva-yı Milliye gayri nizami birlikler tarafından sürdürülmeye çalışılmaktadır. Büyük Millet Meclisi, daha güçlü bir mukavemet için düzenli orduya geçiş kararı almış, fakat gayri nizami kuvvetleri yönetenler bunu kabul etmemişlerdir. Bu ciddi bir iç çatışmaya ve zaafa sebep olmuştur. 1921 yılı başında İngiltere Sevr’i bazı düzeltmelerle bize kabul ettirmek için Londra’da bir kongre toplamak için harekete geçmiştir...
İşte böyle zor bir zamanda İstiklâl Marşı yarışması neticelendirilmek istenmiş, mevcut metinler yetersiz görüldüğü için Mehmed Âkif’e başvurulmuştur. O dönemde birçok ünlü şairimiz vardır, bunların içinde millî şiirler, hamasi şiirler yazan önemli isimler de bulunmaktadır. Buna rağmen Mehmed Âkif’in tercih edilmesi, onun güçlü imanı ve sarsılmaz karakteri ile ilgili olmalıdır. Böyle zor bir zamanda millete ümit ve iman telkin edecek tesirli bir şiiri ancak “İslâm şairi olarak” anılan Âkif yazabilir. Bu kanaatın Ankara’daki yöneticilerin en üst kademesinde benimsendiği düşüncesindeyiz. Uygulamada devreye tabii olarak Maarif Vekili Hamdullah Subhi Bey girmiştir.
Mehmed Âkif’in İstiklâl Marşı’na “korkma” diye başlamasının bu zor zamanın meydana getirdiği ümitsizlik havasına karşı bir isyan ifadesi olduğunu kavramak güç değildir. Bu aynı zamanda şairin kendisine bu şiiri yazdırmak isteyenlere de hitabıdır!
Esasen Âkif, daha önce de bir şiirinde “Korkma” hitabını kullanmıştır.
-Korkma,
Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz!
Bu mısralar, Berlin Hatıraları şiirinin son bölümünde yer almaktadır.
Bu mısraların öncesinde, şair devam etmekte olan Çanakkale Savaşı ile ilgili aydınlar arasındaki yaygın ümitsizliği dile getirmektedir. Düşman Çanakkale’yi geçip Osmanlı Devleti’nin payitahtını, müslümanlanın ümitle bağlandığı Hilafet merkezini düşüreceklerdir. Bu ümitsizlik girdabında şair Çanakkale’de savaşan askerlere şöyle hitab eder:
Hudâ rızâsı için ey mücâhidîn-i kirâm!
Sebâtı kesmeyiniz, çünkü, sâde sizde ümîd.
Büyük mücahidlerin, askerlerimizin sebatı kesmesi, yani düşman karşısında gerilemesi bütün İslâm dünyası için büyük bir felakete yol açacaktır. Şair, aydınların hissiyatını şu mısra ile tekrar ifade eder:
Hudâ rızâsı için ric’at etmeyin!..
Cephede savaşan askere yönelik bu “Allah rızası için geri dönmeyin, bozularak çekilmeyin” hitabının cevabı, asker dilinden net şekilde verilir:
-Korkma!
Şair, şiirin devamında, İstiklâl Marşı’nda benzerlerine rastladığımız mısralara yer vermiştir:
Değil mi sînede birdir vuran yürek...Yılmaz!
Cihan yıkılsa, emîn ol, bu cebhe sarsılmaz!
Milletin ruhunu temsil edecek kadar onunla hemhal olmuş büyük şair, sonuçları mahvımıza yol açabilecek iki büyük şavaşta “korkma” hitabına başvurmuştur. Fakat her iki hitaptan sonraki ifade edilenler dikkate alınırsa bunun bir anlatım imkânı olarak kullanıldığı anlaşılabilir. Ne Berlin Hatırlarındaki bölüm ve ne de İstiklâl Marşı’nda korkunun, gelecekle ilgili ümitsizliğin en ufak nişanesini bulmak mümkün değildir. Şair gelecekten emindir, milletin de geleceğe güven duymasını ister.
İstiklâl Marşı’nın kabulünden kısa süre sonra Ankara’yı tehdit edecek boyutlara varan Yunan ileri harekatı karşısında yarı resmî Hakimiyet-i Milliye gazetesinin 1. sayfasında (28 Mart 1921) Berlin Hatıraları şiirinin sonundaki bölümün “Cephelerde kahraman mücahidlere” başlığı ile yayınlanmasının yaygınlaşan ümitsizliğe karşı bir kendine güven ifadesi ihtiyacından kaynaklandığı tahmin edilebilir.
Şair birinci “korkma”da haklı çıkmıştır, Çanakkale’de her şeye rağmen zafer kazanılmıştır. Millî Mücadele de aynı şekilde başarıya ulaşacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.