Halil Mert

Halil Mert

Türk’lerden bahsediyoruz…

Türk’lerden bahsediyoruz…

ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) eski Başkanı Orgeneral David Petraeus’a olası bir Türk-ABD sıcak çatışmasında neler olabileceği soruldu.

Generalin cevabı şöyle oldu: “-Orada durup iki defa düşünmek lazım. Türk’lerden bahsediyoruz, kontrolümüzdeki Arap’lardan değil. Düzenli, taktik bilen ve biz de bile olmayan disiplinli bir orduya sahipler. Geri çekilme gibi bir huyları yok, bu olasılığı hiç düşünmüyorlar bile. Türk Milleti, topyekûn savaşan bir millet. Olasılık hesapları yapmıyorlar, akıllarında toprakları ve dinleri varsa kaygılanıp sonlarını düşünmüyorlar.”[1]

 

Şunu hemen ifade edelim ki; Türk Milleti, İslam olduktan sonra geçmişin Milli Türk Tarihi’nden yararlandığı gibi, İslam Tarihi ve Devletlerinin deneyimlerini de özümsemiş, içselleştirmiştir. En az bin yıldır ümmetin de öncüsü ve Öncü Ordusu olmuştur.

 

ABD generali çok doğru söylüyor. Tabii tarihte topyekûn mücadeleler ne zaman verilmiş bakmak lazım. Can pazarına çıkılan dönemlerde verilmiş. Malazgirt’te çok güçlü düşmana karşı verilen savaş gibi, Çanakkale Savaşı, İstiklal Harbi gibi…

İ’lay-ı Kelimetullah Davası için yapılan savaşlar. Özellikle Haçlı Orduları’na karşı verilen mücadeleler, Batı’ya düzenlenen seferler. Doğu’da ise, İttihad-ı İslam için ve fitneye karşı verilen mücadeleler…

Milletimizin mücadeleleri genel manada topyekûn olmakla beraber bu mücadeleleri genel karakteristiklerine bakmak gerekir.

Öncelikle, bu mücadeleler Milletimiz için hayati mücadelelerdir.

Manevi hedefleri yüksek, maddi manada fedakârlık gerektiren mücadelelerdir.

Devlet-Millet-Lider üçlemesinin uyumluluğunun tam olduğu mücadelelerdir.

 

Tarihimize baktığımızda mücadelesiz geçen bir dönem yok gibidir. Bunun en önemli sebepleri mi? Öncelikle dünyanın en verimli hayat kuşağında kurmuşuz devletlerimizi. Enerji, ulaşım hatları üzerinde ve eski dünyayı kontrol eden bir coğrafyadayız. Bu topraklarda kurulan devletler ya süper devletler olmuş ya da yok olup gitmiş.

 İslam Devlet ve Milletleri içinde gerek coğrafya, gerek çoğunluk, nitelik ve değerler sistemine bağlılık olarak en önde ve temas hattında bulunuyoruz. Vaktiyle İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın dediği gibi; “Tüm Asya Türk’lere çok şey borçlu. Türkler tam 600 yıl Asya’yı Avrupa’lı barbarlardan korudular.” Bu tespit değerlidir. Ayrıca Türkler Selçuklu ve Osmanlı ile bölgede Araplar başta olmak üzere tüm İslam Ahaliyi bir arada tuttular. Hani diyorlar ya; “Osmanlı Türk Devleti değildi!” Hayır! Osmanlı İslam’ın emir ve yasakları ile taçlanıp yönetilen bir Türk Devleti idi. Elbette kavmiyetçi ve ırkçı değildi. İ’lay-ı Kelimetullah’ı[2] gaye edinen bir devlet ırkçı, kavmiyetçi olabilir mi?

 

Bu gün çevresinde etkin olmak için içeride ve dışarıda mücadele eden bir Türkiye Cumhuriyeti var. Bu günkü gibi yakın tarihte, bir asır önce Abdulhamid Han varlık mücadelesi verdi. Kime karşı mı? Hem dış güçlere, hem de kendi sözde aydınlarına, bir kısım din adamlarına, askerlerine ve devlet ricaline karşı. Aslında varlık mücadelesi verdiğimiz her dönem benzer nitelikler taşıyor.

Sonraki süreçte malum yeni bir devlet kurduk. Toplumsal duruşumuzu korumaya çalışan halkla, Batılılaşma adına sistemi kuran ve dayatanların mücadelesi başladı. Sonucunda halkına yabancılaşmış bir devlet ve kurumları çıktı ortaya… Bu süreç darbeler, 12 Eylül Öncesi iç savaşa kadar giden kardeş kavgası, 28 Şubat İhanetleri, PKK ile Bölücü terör ve 15 Temmuz İhanet Kalkışması ile devam etti.

15 Temmuz’da dış güçler de, Ülkeyi yönetenler de Devletin gerçek sahibinin sokaktaki kimsesiz babayiğitler olduğunu gördü. Şu an itibari ile devlet de, çok sevdiğimiz Cumhurbaşkanımız da tamamen halkın değer ve tanımlarına döndüler. Düşünün, ilk Cumhurbaşkanlığı Seçiminde rakip aday gösteren MHP bile artık hükümetle tam bir uyum içinde çalışıyor. Bu uyum sahaya ve yerel yönetimlere de yayılmaya başladı. Peki, anlamı ne tüm bu gelişmelerin? Halkımızın vicdanı 15 Temmuz’da sokağa, sonrasında yönetenlere yansıdı. Düşünün Çözüm Süreci’nden, terörü ülke dışında bile boğan bir aşamaya geldik. Eyalet Sistemini entellik ve İslamcılık kisvesi ile savunanların ekserisi de kendine geldi. Ya da suspus oldular.

Ümmet Coğrafyamız, başta Türk Dünyası ve Osmanlı Milletler Topluluğu olmak üzere gözünü yurdumuza, devletimize, Cumhurbaşkanımıza ve Milletimize çevirmiştir. Gönülleri de bizimledir. Dolayısı ile İngiltere, ABD başta olmak üzere Batı’dan bakınca Türkiye demek İslam Dünyası ve Mazlum İnsanlık demektir. ABD ve İsrail’in Kudüs’ü başkent yapma kararına karşı BM’deki, Türkiye’nin öncülük ettiği sayısal çokluk Güçlü ve Büyük Türkiye’nin Dünya Politikalarına etkisi ile ilgili tüm dünyaya bir mesaj vermektedir.

Unutmayalım ki; 1. Dünya Savaşı sürecinde başta Hint Müslümanları olmak üzere İslam Dünyası’nın yürekleri bizimle atmıştır. Durum aynıdır. En büyük düşmanımız İngiltere’nin adasında 700.000 askeri, dünyada genel valilerle yönettiği ülkelerde 3.500.000 askeri vardır. En önemlisi de bu sömürge askerlerinin 650-700.000’i Müslüman’dır. Yani işimiz çoktur. Uyanış ve dirilişe öncülük etmek mes’uliyetimiz devam etmektedir. Batı bunu çok iyi bilmektedir. Bizi gördükleri resim budur.

 

Geçmişin kutlu günlerinden sadece biz sonuç çıkartmıyoruz. Düşmanlarımız da sonuç çıkartıyorlar. Dolayısı ile yükümüz ağır, sorumluluklarımız çok, düşmanlarımız her yanımızdadır. Sizlerle Türkiye’nin Kurtuluş Savaşına atfen, Büyük Kazak şair Mağcan Cumabay tarafından Kazakistan’da 1918-1919 kışında yazılmış “UZAKTAKİ KARDEŞİME” şiirini paylaşmak istiyorum.

 

“UZAKTAKİ KARDEŞİME

 

Uzakta ağır azap çeken kardeşim!

Solmuş lâleler gibi kuruyan kardeşim

Etrafını sarmış düşman ortasında

Göl gibi gözyaşı döken kardeşim!

 

Önünü ağır kaygı örtmüş kardeşim!

Ömrünce yâddan cefa görmüş kardeşim!

Hor bakan, yüreği taş, kötü düşman

Diri diri derini soymuş kardeşim!

 

Ey pirim! Değil miydi Altın Altay

Anamız bizim? Bizlerse birer tay,

Bağrında yürümedik mi serâzat

Yüzümüz değil miydi ışık saçan ay?

 

Alaca altın aşık atışmadık mı?

Tepişip bir döşekte yatışmadık mı?

Anamız olan Altay'ın ak sütünden

Beraber emip, beraber tadışmadık mı?

 

Akmadı mı bizim için dupduru bulak,

Şarıldayıp şarıl şarıl dağdan inerek,

Hazırdı uçan kuş, kopan yel gibi

Dilesek bir bir atlar, tıpkı burak!

 

Altay'ın altın günü nazlanarak

Gelende, sen pars gibi bir er olarak,

Akdeniz, Karadeniz ötelerine

Kardeşim, gittin beni bırakarak!

 

Ben kaldım yavru balaban, kanat açamam,

Uçsam diye davransam bir türlü uçamam,

Yön bulduran, yol gösteren can kalmadı;

Yavuz düşman koyar mı şimdi beni vurmadan?

 

Kurşunlar genç yüreğime saplandı,

Günahsız taze kanım su gibi aktı,

Kansız kalıp, kuruyup bayıldım,

Karanlık hapse sıkıca kapattı.

 

Görmüyorum gece gezdiğimiz ovayı,

Gündüz güneşi, gece gümüş nurlu ayı,

Nazlı nazlı ipek kundaklara sarmalayıp

Bizi büyüten altın anam Altay'ı!

 

Ey pirim! Ayrıldık mı ulu bütünden?

Dağılıp yılmayan yağan oklardan

Türk'ün pars gibi yüreği varken

Korkak kul mu olduk düşmandan sinen.

 

Kudretli olmak isteyen Türk'ün canı

Gerçekten hasta mı, bitti mi hali?

Yürekteki ateş söndü mü, kurudu mu?

Damarında kaynayan atalar kanı?

 

Kardeşim! Sen o yanda, ben bu yanda

Kaygıdan kan yutuyoruz, bizim adımıza

Lâyık mı kul olup durmak? gel gidelim

Altay'a atadan miras Altın tahta.

 

Mağcan Cumabay

 

Mağcan Ata.. Yurtlarımızda diri olacağız. Yurtlarımızı birleyeceğiz. Gaspıralı İsmail gibi “Dilde, fikirde, işte birlik!” diyeceğiz. Altay’ı da kurtaracağız, Sudan’la da bir olacağız. İşte bunu ifade etmiş ABD’li general. CIA Başkanı. Türk Milleti demek, Turan demek, Sudan demek, Yemen demek, Altay Dağları, Tuna Boyları demek… Nil demek, Trablus, Bosna, Gazze, Bakü, Kazan demek…

 

MAĞCAN'A CEVAP

 

"Bu şiir, Büyük şair Mağcan Cumabay'a karşı Türkiye'den 80 yıl gecikmiş bir cevap ve vefa borcunun ifasıdır."

 

Uzaktan azabımı bilen kardeşim

Sevgisiyle gözyaşımı silen kardeşim

Özü amansız düşman ortasında

Gönlünü derdime bölen kardeşim

 

Ağır kaygılarla doldum kardeşim.

Kuruyup lale gibi soldum kardeşim.

Taş yürekli düşmanı sen hep bilirdin.

Ben şimdi haberdar oldum kardeşim.

 

Ortak anamız idi, Altın Altay

O bir Tulpar idi, bizler birer tay

Bağrında şimşek gibi çakardık

Karşımızda sönük kalırdı, gün ve ay.

 

Alaca altın aşık atıştık elbet

Tepişip bir döşekte yatıştık elbet

Altay gibi bir sansürlü kelimen, ak sütünden

Beraber emip, beraber tadıştık elbet.

 

Bizim için dupduru bulaklar aktı.

El attığımız yerde şimşekler çaktı.

Emrimizdeydi uçan kuş ve kopan yeller

Bindiğimiz atlar tıpkı buraktı.

 

Bir gün ortak hayatın süresi doldu.

Tanrı emriyle sefer mukadder oldu.

Bedenim Akdeniz-Karadeniz arkasında

Yüreğim Altın Altay'da kaldı.

 

Bilirim öksüz kalıp kanat açamadığın

Uçmaya davransan da uçamadığın

Yön bulduran, yol gösteren can olmayınca

Düşman kurşunlarından kaçamadığın.

 

Sana değen kurşun, bana saplandı

Günahsız kanımız birlikte aktı

Toprağa düşen kan, onu yurt kılar

Bizi ayrılıp, bölünmek yaktı.

 

Ben de hasretim, gezdiğimiz ovaya

Gündüz güneşe, gece gümüş nurlu aya

Bizi ipek kundaklara sarmalayıp

Bağrında büyüten anamız Altay'a.

 

Ulu bütünden ayrılıp uzağa düştük

Tarih kazanında yıllarca piştik

Dağılıp yılmadık, yağan oklardan

Yiğitlik suyunu biz özünden içtik.

 

Kudrete hamle eden Türk canı

Ne hasta düştü, ne de tükendi hali

Sönmedi yüreklerdeki ateş

Kurumadı damardaki atalar kanı.

 

Kardeşim, sen o yanda, ben bu yanda

Kudret doğmaz ayrı ayrı yatanda

Gücü-kuvveti toplamak gerek

Atalardan miras ortak vatanda.

 

Feyzullah Budak

 


[1] https://www.yeniakit.com.tr/haber/abdli-generalden-tarihi-itiraf-turklerden-bahsediyoruz-araplardan-degil-428251.html

[2] https://www.habervaktim.com/yazar/83253/milli-mirasi-tanimlayip-gelecege-yon-veren-yigit-adam.html

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Mert Arşivi