Katolik Kilisesi’ndeki toplantıdan...
İstanbul Yeşilköy’deki Katolik Kilisesi’nde yapılagelen Müslüman-Hıristiyan Diyaloğu’na ait toplantıların altıncısı bu sene 24-25 Ekim’de icrâ edildi.
Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi ile Roma Gregoryan Üniversitesi öğretim üyelerinin katılımı ve kapüsen rahiplerinin katkılarıyla düzenlenen toplantının organizetörleri, Roma’dan Prof. Dr. Maurice Borrmans ile MÜ İlahiyat Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. İsmail Taşpınar.
Bu toplantıların üst başlığı, Müslüman-Hıristiyan Diyaloğu ise de her sene başka konular ele alınıyor. Meselâ bu seneki toplantının başlığı, İslâm ve Hıristiyanlıkta İman-Akıl İlişkisi, idi.
Toplantıya ancak öğleden sonraları katılabildiğim için, sadece Sakarya Ü. İlâhiyat Fakültesi Dekanı Prof. Ali Erbaş ile Yrd. Doç. İsmail Taşpınar’ın konuşmalarını dinleyebildim... İki konuşma da güzeldi.
Hıristiyan cenahtan da iki konuşmacı vardı: Çok iyi Arapça bilen yukarıda ismini verdiğim Prof. Dr. Maurice Borrmans ve bayan Prof. Ilaria Morali. Önceki seneki toplantılara gelenler de yine bunlardı.
Selçuk Ü. İlâhiyat Fakültesi’nden Prof. Mehmet Aydın da bu toplantılarda her sene konuşanlardan. İkinci gün Prof. Suat Yıldırım da geldi. Kısa bir konuşma yaptı. Bu toplantıların faydalı olduğunu söyledi.
Samsun 19 Mayıs Ü. İlâhiyat Fakültesi’nden Prof. Osman Zümrüt de oradaydı. İki sene önceki toplantıda da vardı. O seneden şunu hatırlıyorum: Toplantı salonunun yanında âyin mahalli var. Hıristiyanlar âyinden çıkmışlardı. Sayın Osman Zümrüt, âyinden çıkan Hıristiyanlara “Allah kabul etsin” dedikten sonra ilâve etmişti: Siz Hazreti İsa ile beraber, biz de Hazreti Muhammed’le beraber cennet gireceğiz.
Sayın Osman Zümrüt’ü Ceviz Kabuğu programından tanıyordum. Hulki Cevizoğlu kendisine “Rotaryen olup olmadığını” sormuş o da “Rotaryen olduğunu” söylemişti. Hulki devamla “Mason da olacak mısınız?” demiş Osman Zümrüt Hoca da “Şimdilik öyle bir şey yok...” meâlinde cevap vermişti.
Kendisiyle bahsettiğim toplantıda karşılaşınca, o programı hatırladım. Hulki Cevizoğlu’nun sorduklarını ve kendisinin cevaplarını hatırlattım ve “Kendisine masonlardan bir teklif gelip gelmediğini ve mason olup olmadığını” sordum. Hayır, Zümrüt Hoca mason olmamıştı... Hocayla bu sene de sohbet ettik.
Yukarıda bahsettim ya, bu seneki toplantının konusu İslâm ve Hıristiyanlıkta İman-Akıl İlişkisi, idi. Ama bu konu gölgede kaldı. Konuşmalar daha çok “Papa’nın, Peygamberimiz’in aleyhinde yaptığı” ve bütün Müslümanları üzen konuşması üzerine oldu. Belli ki, Papa’nın konuşmasının Müslümanlar tarafından nasıl sert bir tepkiyle karşılandığını biliyor ve buna izah getirme gayreti içinde bulunuyorlar...
O günlerde Papa’nın konuşmasının arkasından da söylenmişti, bu konuşmada da tekrarlandı. Efendim, Papa’nın ağzından çıkan Peygamberimiz’in aleyhindeki o sözler kendisine ait değilmiş, Papa eski Bizans kralının sözlerini tekrarlamışmış.
Ama bu izah biz Müslümanları o gün de tatmin etmemişti şimdi de tatmin etmedi. Çünkü:
O sözler başkasına aitse, Papa Müslümanları derinden üzen o sözleri söylemeye niçin lüzum görmüştü?
Niçin, “Falan kimse İslâm Peygamberi hakkında böyle söylüyor ama ben o kanaatta değilim” dememişti?
Niçin herkesin rahatça anlayacağı şekilde bir açıklama yapmamış da cılız bir açıklamayla iktifa etmişti?
Toplantıda, bayan Ilaria Morali Hıristiyanlıktaki insan sevgisine vurgu yaptı. Ama “Haçlı orduları cânîliği?” sorusuna doğru-dürüst cevap veremedi ve ancak “Onlar eski meseleler, onları aştık” diyebildi.
Unutulmaz ya, haçlı seferlerini unuttuk diyelim. Ya Afganistan ve Irak cinayetleri? Onların cevabı yok..
Üst başlık Dinlerarası Diyalog olduğundan toplantıda ona da vurgu yapıldı. Ona da açıklık getirelim:
Dinlerarası Diyalog yapanlar, “Dinler diyalog yapamaz, Dinlerarası Diyalog olmaz” diyenlerin tenkidinden kurtulmak için “Efendim, bu din mensupları arasında diyalogtur. Çatışmaları önlemek için din mensupları arasında diyalog şart” diyorlar. Madem diyalog din mensupları arasındadır, öyleyse din mensuplarının yaptıklarına bakalım: İşte din mensuplarının kan gölünden iki büyük eseri: Irak ve Afganistan... Meseleye daha geniş çerçeveden bakanlar bunun arkasından bir şeyi daha görürler: BOP...
Dostlar! Kan döken katliâmcılar ayrı diyalog yaptığımız şahıslar ayrı. Salonlarda diyalog yapılıyor dışarıda katliâm. Birbirlerinden haberleri bile yok. Tersini söyleyenler buyursun akan kanı durdursunlar.
Diyalog yaptıklarımızın gücü çatışmalara ve akan kanı dundurmaya yettiği halde durdurmuyorlarsa, samimi değillerdir. Eğer güçleri yetmiyorsa, o zaman da onlarla diyalog yapmanın manası olmaz.
Öyleyse habire Müslüman kanı akarken, onlarla çay kahve içerek diyalog yapmanın ne manası var?..