Neden Yalnız TRT? Neden 12 Saat?
Sayın Başbakan Diyarbakır’da konuşuyor: “Şimdi de TRT 2 de günde 12 saat Kürtçe yayın yapılacak…”
Bu bir müjde mi Allah aşkına?
Bırakın Kürtleri, bu bizim gibi Kürt olmayanları bile daha çok sinir etmekte, daha da öfkelendirmekte…
“Aman ne lütuf!” diye alaya sebep olmakta…
“Şimdi de…” dediği, daha önce TRT 2 GAP ta sabahın köründe yapılan yayınlardı herhalde…
O saatte hangi Kürt seyreder o yayınları? Ya da hangi Türk?
Ne yapıyorsunuz siz Allah aşkına? Böyle yapacaksanız hiç yapmayın. Çünkü hazır bir çareyi de siz katlediyorsunuz böylece. Cılkını çıkararak işe yaramaz hale getiriyorsunuz bir tedbiri, bir iyileştirmeyi…
Bu yayınları AB istediği için koydunuz, bir kere bu başlı başına bir ayıp. Halkın için değil, batı istediği için bir hakkı tanımak ve vermek durumunda kalmak utanç verici bir şey! Ne kadar gönülsüz olduğunuzun göstergesi de onu da sabahın körüne koymanızdır. Kürtlerin isteği için değil, vatandaşın hakkı ve ihtiyacı olduğu için değil, batı dayatması zoruyla yaptığınız ne kadar da belli. Ayıp değil mi?
Şimdi birileri kalkar ve şöyle söyleyebilir: “AK Parti İktidarı ve Başbakan Tayip Bey Kürt sorununu kökünden halletmek ister. Ama ne yapsın ki, Ankara mani oluyor. Şimdilik bununla yetinelim. Onlara da haksızlık yapmayalım.”
Tamam, biz de bu ülkede yaşıyoruz. Şartları, reel politikayı, Anayasal düzende hükümete verilen % yirmilik iktidar alanı az çok biz de biliyoruz. Ama bu bir haksızlıksa, ben bunun kaldırılmasını hükümetten başka kimden isteyebilirim ki? Ondan başka kimden hesap sorabilirim ki? Kim benim derdimi dinler ondan başka?
Bana “oy” diye geldiği sürece, ben de ondan haklarımı isteyeceğim elbette…
Neyse, şimdi de TRT de 12 saat yayın yapılacakmış.
Neden sadece TRT 2 de ve neden yalnızca 12 saat?
Hâlâ anlamadılar gitti, bırakın yahu, kim hangi dilde yayın isterse yapsın, ne zararı var ki bunun size, bize? Zaten herkesin evinde uydu antenleri var ve yüzlerce, binlerce kanaldan yayın izliyorlar canları isterse. Ne yapabiliyorsunuz ki?
Binlerce defa yazıldı, çizildi, hadi bir kere de biz bir daha yazalım, evet, Kürtçe yayın yapma yasağının kendimize zarardan başka ne yararı var?
Evet, zararı var bize, yararı yok. Çünkü nasıl olsa uydudan izlenen bir sürü Kürtçe yayın var. Hiç olmazsa ülke içinden yayınlananları RÜTÜK ile denetleme imkanınız var, elinizle bu imkanı yok ediyorsunuz. Peki ama neden?
Bırakın, kolaysa, yürütebileceklerse, her dilden yayın yapılsın. Lazca, Çeçence, Çerkesce, Arapça, Farsça, İbranice… yayın yapılmış, bana ne? Yeterki zararlı olmasın. Bu arada Kürtçe yayın da yapılsın, ne çıkar bundan?
Devlet izler, müdahale hoşumuza gitmez ama gerekirse yönlendirir, zararı olanları engeller, hatta kendi politikalarını yurt içine ve dışına daha rahat duyurur, reklamını yapar, vs. vs…
Bir inatlaşmadır gidiyor. Aslına bakarsanız bir tv.yi yaşatmak o kadar kolay da değil. Belki de bugün izin verildiğinde açılacak olanların birçoğu tekrar kapatır. Kapanmasın isterse canım, bize ne zararı var?
“Ben Kürtçe bilmiyorum, bu beni rahatsız eder” diyorsan, soralım: Bir sürü Avrupa kanalı var, rahatsız ediyor mu? Onları izliyor muyuz?
Ediyorsa bile, elden ne gelir? Kürtçeyi bilmiyorsak, onu da izlemeyiz olur biter. Ama varsa izleyen, varsın devam etsin, sana ne, bana ne?
Yeter ki yanlış yapmasın.
Yaparsa da devlet orda, yasalar orda, mahkemeler orda, RÜTÜK orda değil mi? Verirler gereken cezasını…
Sanki Türkçe kanallar içinde suç işleyen, zararlı yayın yapan yok mu?
Bir sürü!
Onlara ne yapıyorsan, bunlara da aynısını yaparsın yani…
Bunun için kavga ettirir mi aklı başında olan?
İnsan ve haklar açısından bakalım konuya lütfen. Karşıdan ırkçı bakışı istemezken, kendimiz yaparsak olur mu?
Kendin için istediğini kardeşin için de istemeli değil misin?
Kendin yaptığını başkasına nasıl yasaklarsın?
Kendin yapmadığını başkasından nasıl isteyebilirsin?
Adalet diye, denklik diye, insaf diye bir şey var.
Hepsinden öte, “erdem” diye bir şey var.
Lütfen erdemli olalım, birbirimize değer verelim, itip kakmayalım, en tabii hakkını verirken, sadaka verir gibi bir tavra girmeyelim. Minnet etmeyelim, başa kakmayalım.
Hele hele haklar konusunda hiç inatlaşmayalım.
Bazıları, “şimdi bu hakları verirsek, PKK karşısında pes etmiş oluruz” diyorlar.
Ne alaka? Eğer insanlara haklarını vermezseniz, şunun veya bunun eliyle pes etmeniz mukadderdir. Kaldı ki böylesine bir tarih ve kültüre miras bir halk ve devletin, mızıkçı çocuklar gibi hareket etmeye hakkı yoktur. Hem bu itirazda, içten içe anadil hakkına saygı da var. Öyleyse gereğini yapalım lütfen.
İncitmeyelim ki incinmeyelim.
İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batıralım.
Bir zamanlar Bulgaristan oradaki Türk vatandaşlarına anadil hakkında rahatsızlık verince, burada nasıl bangır bangır bağırıyorduk? Peki kendi ülkemizdekilerin en tabii insan haklarını neden görmezlikten geliyor ve gasp ediyoruz?
Kavga durup dururken çıkmıyor herhalde.
Öyle bile olsa, akıllı adamlar kavga büyümeden hallederler.
Ama işler akılsız adamlara kalmışsa, vay insanlığın başına…
“Efendim, bizi bölüp parçalamak isteyen dış güçler…” edebiyatına da gerek yok. Biz, aynı din, aynı değerlere inandıkça, dış güçler bir halt edemez. Ama bizi çimento gibi yapıştıran değerlere düşman olursak, dış güçlere gerek kalmaz ki zaten…
Biz kendimize bakalım ve sadece dil de değil, herkese bütün haklarını seve seve verelim. O zaman kimse zarar veremez bize…