İngiltere’nin kendi klasiğinden hayli uzak saha yerleşimi acaba yılların yarı final veya final, hatta şampiyonluk özlemini bitirebilecek miydi? Öncelikli meraklarımın arasında bu vardı. İsveç ise katı, fiziksel yapısının özelliği ile yol almaya çalışan taraftı. Topluca bakınca böylesine iki takımın oynayacağı maçın kilidini ne çözerdi diye düşünüyorduk. Ama bir kenarda hâlâ duran İngilizlerin hava topu özelliği vardı. İsveç mi? Bir kontradan aralara atabileceği toplarla yeni yerleşimler deneyen rakibini yere indirebilir miydi?

Şöyle maçı hatırlayınız. İngilizlerin iki golü de hava topundan geldi. Biri duran idi, diğeri oyun içinde hareketli... Bunun dışında bir iki de ara topa uzanan uç adamlarının rakip kaleciyi geçemeyişleri bulunuyordu. İsveç ise sadece sahada vardı. Şimdi yılların özlemi bitti. İngilizler yarı finalde...

Peki İngilizlerin rakibi kim? İşte turnuvanın oynadığı futbolla göz dolduran Rakitic, Modric ve bizdeki Vida ile, hele hele kaleci Subasic’le Hırvatistan oldu. Peki, ev sahibi Rusya nasıldı? Yeni hocası ve yeni girdiği futbol kılığı ile buraya kadar geldi. Artık Ruslar da sadece fiziksel üstünlüğe değil, oyunu pasla organize etmeye yönelmişler. Ancak ne var ki karşı tarafta bunu yapan adam sayısı kendilerinden daha çoktu. Modric o ufak tefek haliyle, sanki fizik kondisyon küpü gibi oynamanın yanı sıra yüksek teknik kapasitesi ile maçı da, takımını da yönetebiliyor. Koca oyunda kullandığı topların sadece bir veya ikisi rakibe gitti. Her şeye rağmen Ruslar yıllar sonra yeniden ayağa kalkmanın yoluna çıkmış göründüler. Bu arada Hırvat takımında yer alan tüm oyuncuların kendi ülkelerinin dışında oynuyor olması da ne kadar büyük bir tercih oranı yakaladıklarının açık kanıtı olarak duruyor.

Evet, Fransa-Belçika ve İngiltere, Hırvatistan... Kupa öncesi bu dörtlüden sadece ikisi favoriler arasında gösteriliyordu. Fransa ve Belçika... Ama şimdi biri gidecek... Futbol bu işte... Ne Almanya, ne Arjantin, ne İspanya ne de Portekiz var son dörtte... Sizce kupa güzel mi geçti?