Soylu Duruş.. Direnen Milletim
300 yıldır kavgamız çetin..
Bir yanda işbirlikçi ihanet, diğer yanda direnen bir avuç ve Aziz Milletimiz.. Bu arada kendine güvenmeyen mandacılar….
En büyük sorun mandacılar. Mandacılar 1. Dünya Savaşı öncesinde kurumsallaşıyorlar. Sonrasında da hayâsızlaşıyorlar. NATO sürecinde Batı’da ve ABD’inde eğitim aldıklarından emir almaya ve kendilerini küçük görmeye başlıyorlar. Bu insanların başını da TSK’nin içindeki NATO’cular ve siyasetin içindeki Mandacılar çekiyor.
Halk hep yiğit esasında…
İlk Meclisin tasfiyesi ile birçok insan köşesine çekiliyor. Doğru bulmasak da durum bu. Ancak mücadele edenler de var. Tabii yakın döneme kadar aklımıza mücadele deyince Türkiye’deki belli başlı tarikat, cemaatlerin adları ile anıldığı alim insanlar gelirdi.. Onlar da değerli. Ancak şimdi, Kafkas Kahramanı Nuri KİLLİGİL Paşam ve Nuri DEMİRAĞ da geliyor. Sonra Adnan MENDERES geliyor. Ülke ve Milletimin gerçek manada hürriyetini ve Medeniyetinin yeniden ihyasını önceleyen, bu şuuru taşıyan yiğit insanlar geliyor. Üsteğmen iken tabutluklara atılan A. Türkeş geliyor. N. Erbakan Hocam geliyor.
Bu gün…
Öncü Devlet Türkiye kuşatılıyor, Öncü Milletim, içeriden hırpalanıyor, dışarıdan işgal tehditleri alıyor. Peki, ne yapılmalı?
Diklenmeyeceğiz. Ama dik durmaya devam edeceğiz.
Cumhurbaşkanımız 2002’de Hükümet edene kadar, geçmişte insanlar gelmedi mi? Demirel mesela daha yüksek oy oranları ile de iktidar olmadı mı? Oldu.. Ancak, CHP Zihniyeti dediğimiz müstemleke, manda mantığı. Burada en büyük pay İsmet İnönü’nündür. Lozan’ın da baş aktörü. Hâsılı, İngiltere, diğer Batı ve Haçlı güçlerini de yanına alarak genelde tüm Asya ve Afrika’nın, özelde Devlet-i Aliye’nin yani Müslüman Türk Milleti’nin hakkından geldi.
Ne ile peki?
Bilim, teknoloji ve üretimin yanına sömürgelerden gelen kaynakları koy, büyük gemilerle, büyük birlikleri istedikleri yerlere taşıyabildi ki, Çanakkale, Hindistan vb. en büyük göstergesi. Fiili işgalleri böyle sağladılar. Sonra da para.. Sermaye, uluslar arası finans gücü, Yahudi Sermayesi ellerinin altındaydı. Yani güncel anlamda Küresel Güç…
Sömürge topraklarından çıkarken bir düzen kurdular. Bir devlet düşünün İngiltere’den bağımsızlık kazanıyor, bir gün sonra da İngiliz Milletler Cemiyeti üyesi oluyor. Bu ortamda yeni devletin kuruluş felsefe ve dizaynını konuşmayacağım. Ancak, Milletimiz içine sindiremediği için direndi. Direndi. Sorun, organize olamıyordu, kendine tam güvenemiyordu. Lider kadroların gerek sayısal anlamda, gerek duruş anlamında, gerek yürüyüş güzergâhı konusunda yetersizlikleri vardı.
Bu gün Milletim iradesini sandıkta beyan etmekle yetinmeyip, 15 Temmuz’da içinden çıkan aldatma ve ihaneti de görmüştür. Bu yönü ile UYANDIRAN ADAM R. Tayyip ERDOĞAN’ın hakkı ödenemez.
Gelinen noktada ABD haydutu, İçişleri Bakanımız Süleyman SOYLU ve Adalet Bakanımız Abdulhamid GÜL Bey’i sıkıştırıp yalıtıp, yalnızlaştırma derdinde. Ne için? Terör karşısında gerek güvenlik güçleri, gerek adalet sistemi dimdik duruyor. Bir yanda PKK ülke dışına atılırken, diğer yanda FETÖ, Adliye Harbiye ve Mülkiye’den kovuluyor. Kolay mı?
Pastör Brunson bir semboldür. G. Fuller, Lawrence gibi azılı ajanlardan daha etkindir. Evanjelik Papazdır. Üst düzey istihbaratçıdır.
ABD’nin mevcut Dışişleri Bakanı Mike POMPEO, malum eski CİA Başkanı, ABD’nin tek Harp Okulu West Point’i birinci bitirmiş bir asker ve Kansas’ta Meclis Üyesi iken Evanjelik Papaz Yardımcılığı da yapmış bir köktencidir. Dolayısı ile hesap başkadır. Mormonlar’ın merkezi, Evanjelik’lerin en güçlü olduğu yerlerden biri Pensilvanya’dır. Yani ülkemde cirit atan bir namussuz CIA ajanına ki, FETÖ ile beraber, PKK ile içiçe ilk kez operasyon yapılmış ve tutuklanmıştır.
Tam bağımsız olmanın bir bedeli vardır. Türkiye bunu ödeyecektir. Teröre karşı verdiğimiz mücadele, harcanan para, dökülen kan bedeldir. Türkiye kuşatmayı da ekonomik ablukayı da kırmak zorundadır. Bu süreç, çok çalışma sürecidir, sabır sürecidir, tasarruf sürecidir. Bu yönü ile herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Tasarrufa Belediye ve yerel yönetimlerden başlanmalıdır. Yereldeki yağma ve israf halkın gözünden kaçmamaktadır.
Doğu Anadolu’da başta elektrik yağması olmak üzere her türlü kamusal yağmanın, kaçakçılığın önüne geçilmelidir. Türkiye’nin her yöresinde çok fakir köyler vardır. Devlet varlığını verirken de alırken de hissettirmelidir. Adam diyor ki, “Bizim köy kurulduğundan beri devlete hiçbir şey için para ödemez.” Bunu söyleyen adam ağzını açınca “Din, iman, adalet, kul hakkı diyen hatta bizim insanımız sizden dindardır.” iddiasında bulunan ve ülkenin batısında büyük ticaretler yapan bir adam. Bahsettiği yer de malum köyü. Ana babası da orada yaşıyor. Lafın tamamı deliye söylenir. Artık devlet vatandaşın bir kısmından ceza keser gibi aldığını, diğer tarafa rüşvet olarak vermemeli, veremez de…
Halkımıza “Dövizden TL’ye geçin!” derken, kendi zenginimize de bakalım. Onlar da aynı şeyi mi yapıyor yoksa beraber iş yaptığı Körfez Kökenli yatırımcıya dahi “Dövizde kal, dolar şu liraya çıkacak.” diyerek ihanet mi ediyor. Görülmelidir.
Hâsılı Aziz Milletim, sen görüyorsun zaten. Şimdi denetleme zamanı. Cumhurbaşkanımız, İçişleri Bakanımız, Adalet Bakanımız, 2. Ordu Komutanımız gibi sembol adamlar yalnız bırakılmamalıdır. Canı pahasına çalışan asil ruhlu ve fedakâr adamların gölgesinde iş tutmaya çalışan art niyetli kişilere asla müsamaha göstermeyin.
Büyük ve Fedakar Milletim..
Çok çalışma ve üretim zamanı.
Devir inşaat değil, makineleşme ve üretim devri.
Yatırım yapan işadamları kolay kazanmaya değil, üretim ve AR-GE’ye de para ayırmalıdır.
Hep birlikte tasarruf zamanı.
Gayret zamanı…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.