Maneviyat, ordunun gücünü artırır
Sayın Arseven köşesine 16 ve 18 Ekim tarihlerinde iki yazımı aldı. Kendilerine nezaketinden dolayı teşekkür ediyorum.
Bu köşede yazmama da vesile oldu.
O yazılardan dolayı pek çok dualı yorum aldık. Onlar düşüncelerimizi tasvip ediyor ve bize katıldıklarını ifade ediyorlar. Teşekkür ediyorum.
Bir okurumuz da e-mail adresime gönderdiği mektup ile bize beddua etmiş. Mesajında aynen;
“Paşam, tugay yönetmemişsin, tarikat kurmuşsun. ‘YAŞ’ta atılanların yarısı benden’ diye övünüyorsun. Bu millet sana parayı tugayı idare et diye mi, yoksa tarikat kur diye mi verdi? Aldığın paranın burnundan gelmesini, çoluğuna çocuğuna yaramamasını Yüce ALLAH’tan diliyorum” diyor.
Cevap vermeden rahat edemedim. Cevabı köşeme de aldım ki, “Sam Ode” kodu ile yazan okurumuz gibi düşünenler var ise onlara da düşüncelerimizi daha ayrıntılı olarak ulaştırabilelim.
Sayın Sam Ode,
Vakit Gazetesi yazarlarından Sn. Serdar Arseven’in, 16 Ekim 2008 tarihinde köşesinde yayınlanan “Akrediteyim” başlıklı (https://www.habervaktim.com/yazaroku.php?id=8011) yazısındaki yorumumu okuduğunuz anlaşılıyor.
(Okuyucularımız söz konusu yazıya http://www.adnantanriverdi.com/index.asp?adresi=1227 sitesinden de ulaşabilirler.)
Düşüncelerinizi bana ilettiğiniz için teşekkür ederim.
Sizin zannettiğiniz gibi mi yaptım diye tekrar düşünmeme vesile oldu. Ama müsterihim. Tekrar o günlere dönmek mümkün olsa farklı davranmazdım. Eğer, hatalı davranmışsam ve tugayımın savaşma gücünü emsallerinin üstüne çıkaramamışsam, aldığım para, çoluk çocuğumun değil de, bu dünyada benim burnumdan gelsin.
Keşke benim emir komuta ettiğim tugayı bilmeden ve bir bilene sormadan beddua etmeseydiniz. Çünkü, inancımıza göre bedduanız göğe yükselir, ben hak etmişsem bana gelir, müstehak değilsem size döner. Ama benim gönlüm size dönmesine razı değil. Vatanını seven bir insan olduğunuz anlaşılıyor. İnançlarımız farklı olduğu için, siz kendi müktesebatınıza göre benim yanlış yaptığımı düşünüyorsunuz. Bana göre ma’zursunuz.
Burada bir hatıramı nakletmek istiyorum.
1995 yılının Ağustos’unda, 3 yıl 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı yaptıktan sonra, inançlı insanlara hak etmediklerini bildiğimden, kötü sicil vermediğim için, bana göre pasif bir görev olan, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Sağlık Daire Başkanlığı’na atanmıştım.
Bu görevde iken, vazife icabı, Denizli’deki tugayın hastanesini denetlemek üzere Denizli’ye gitmiştim. Komutanı Tuğg. Necdet İpek idi. Bana şahit olduğu bir konuşmayı nakletti.
Size de anlatayım da aldığım parayı haketmiş miyim, etmemiş miyim, siz bir daha düşünün.
Benim tugaydan ayrılışımdan bir ay kadar sonra (Eylül 1995), tugayın bağlı olduğu İzmit’teki Kolordunun Komutanı, Merhum E. Orgeneral Nahit Şenoğul (o zaman Korgeneral idi.), İzmir’de Ege Ordusu’nda, Necdet Paşa’nın da hazır bulunduğu bir toplantıda, benim mevzuum olduğunda;
“Hodri meydan, Türkiye’de 2. Zırhlı Tugay ile boy ölçüşecek bir tugay varsa çıksın” demiş.
Sizin gibi düşünen kişiler olmuş ki, yerime yenisi geldiği halde, Silahlı Kuvvetler’in üst Komuta Kademesi beni aktif görevden aldığı halde, beni koruması için hiçbir sorumluluğu olmadığı halde, gıyabımda bu şekilde övgü ile bahsetmiştir.
Kendilerini rahmetle anıyorum.
Şahsen ben de, Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde 2. Zırhlı Tugay ile verilebilecek her görevi başarabileceğime inanıyordum. Bunu da birliğimizi ziyaret eden her komutana söylüyordum.
YAŞ kararı ile re’sen emekli edilenlerin yarısı benim tugayımdan diye hiçbir zaman övünmedim. Bilakis üzüntümü ifade etmek için o yazıya taşıdım.
Komuta ettiğim Tugay’dan 20 kişinin re’sen emekli edildiği, Aralık 1995 Şûrası, 28 Şubat’ın habercisi ilk büyük tasfiye idi.
Duyunca hemen istifayı düşündüm.
Ancak, Peygamber Ocağından bir askerin kendi iradesi ile ayrılmasının, bizzat Peygamber Efendimiz tarafından tasvib edilmediğine dair inancım, istifamı engellemiştir.
İnançlı insanların tasfiyesi, Ordumuz ve Milletimiz için büyük bir talihsizliktir.
Orası Peygamber ocağıdır.
Bir yerde, insanların inançlarını rahat yaşamaları için, hoşgörülü davranmak, tarikat kurmak değildir.
İbadetler için uygun ortamı sağlamak, amirlerin ve komutanların birinci vazifesidir.
Moral, birliğin muharebe gücünü oluşturan önemli bir değerdir.
Eğer moral değer yoksa, fiziki gücü oluşturan silah, araç, personel ve sayısı sıfırla çarpılmış gibidir.
Birlikleri diri tutan, manevî değerleridir.
Manevî değerlerin başında da ölüm sonrası hayata inanç ve vatanı için şehitliğe iman yer alır.
Bu nedenlerle, İslâmî inanca sahip olan ve inançlarını hayatlarına uygulayan askerlerin çokluğu, mensup oldukları birliklerin muharebe gücünü müsbet yönde arttırır.
Tarihte de böyle olmuştur.
Bunun farkına bir gün varılacak ve başta Silahlı Kuvvetlerimiz olmak üzere, milletimizin, yabancı kültürün etkisi altında kalmış sayıca azınlıkta kalan, ama yönetimde kurumları ellerinde bulunduran Ergenekon zihniyeti, İslâmî inancını yaşayan insanların, devleti için tehdid değil, geleceğinin sigortası olduğunu anlayacaklardır.
NOT: 8 Kasım 2008 tarihinde, saat 13.00-17.00 arasında, Derneğimizin de içinde bulunduğu “Temel Hak ve Özgürlükler Platformu” (TEHÖP) tarafından düzenlenen “12 Eylül Gölgesinde Yeni Anayasa Arayışları” konulu bir panel yapılacaktır. Yaşanan hukuksuzluklardan, bizzat zarar görenlerin temsilcilerinin panelist olarak bildiri sunacak olmasının, panele realite katacağını düşünüyorum. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mecidiyeköy Kültür Merkezi’ndeki panele davetlisiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.