Kol düğmeleri ve operacı sapık!..
Çıplak kadın figürlü kol düğmeleri takan ve bu düğmeleri özel bir gün münasebetiyle eşinin kendisine armağan ettiğini söyleyen Fatih Altaylı’nın, geçtiğimiz hafta Hüseyin Üzmez’i ve Av. Bülent Demir’i konuk ettiği “Teke Tek” programını izledim.. İzlerken maziye doğru bir de seyahat ettim..
Şu an yine moda oldu kol düğmeleri.. Bizim delikanlılık yıllarımızda oldukça rağbet görürdü.. Beyaz gömlekler!.. Tiril tiril.. Hele kolalandığında jilet gibi olurdu.. Yerli malın pek iyisi yoktu o yıllar!.. Giyimine dikkat eden İstanbullular, Michael Aksel, Frank 0liver, Cagi, marka yabancı ürünlere yönelirlerdi.. Kol düğmeleri ve gömlek, çoğu zaman takım olarak satılırdı.. Satıcı, gömleğe mutlaka kol düğmeleri de yakıştırırdı.. Müşteri de bu ilgiye lakayt kalmazdı ve alırdı.. Gömlek aldığımız mağazaların çoğunda yakalık ve yedek kolluk bile verilirdi.. Para azdı çünkü.. Şimdiki gibi “havada bulup tavada yiyen avanta lavanta taifesi” de pek yoktu.. İnsanlar, paranın da, malın da kıymetini bilirdi..
Evet dostlarım, kol düğmeleri dedik, gömlek muhabbetine geçtik.. Altaylı’nın kol düğmeleri bizi nerelere götürdü.. Kol düğmeleri deyip geçmeyin, semaya açılan ellere de, her türlü hergeleliği eyleme geçiren ellere de, birinci derecede şahitlik ederler.. Başka bir ifadeyle kişinin ruh halini yansıtırlar.. Şimdilerde pek kullanmıyorum, ama mesela benim o yıllar taktığım kol düğmeleri daha ziyade çiçek motifliydi.. Şimdi ise kol düğmelerinde, domuz, timsah gibi hayvanların yanı sıra, erotik figürler de kullanılıyor..
Gelelim o geceki programa.. Avukat Bülent Demir’i Teke Tek’te keyifle izledim.. Kendinden emin, ne konuştuğunun farkında, karşısındakinin kim olduğunun da bilincinde!.. İyi yetişmiş.. Kısacası, söz ustası olduğunu ispat etti..
Peki ya sunucu Fatih Altaylı?.. Kesinlikle dikkat edilmesi gereken bir kişi.. Her an karşısındakini kündeye getirebilir.. Geçmişte bunun örneklerini gördük. Mesela yakın zamanda başörtülü bir bayana Atatürk muhabbeti yaptırmıştı.. Kıza ani bir laf kalabalıklığı yaparak istediği cevabı almıştı.. Tabiî Av. Bülent Demir, anlaşılan bu filmleri çok seyretmiş.. Tabiri amiyaneyle tufaya gelmedi.. Gelmediği gibi, kol düğmelerini masaya yatırarak Altaylı’nın kimyasını bozdu..
Değerli okuyucularım, kişi elbette tercihinde serbesttir.. Ne giyerse giyer, ne takarsa takar.. Ancak bu tercih milletimizin örfüyle adetiyle paralellik arz ederse, daha uygun olur.. Mesela, aziz memleketimizde insanlarımızın yüzde kaçı çıplak kadın figürlü kol düğmesi takar?.. Tarayın Türkiye’yi, inanın ki % 1 bile bulamazsınız!.. İnsanların çoğu böyle bir şeyi hakaret olarak kabul eder ve bazı yerlerde kavga gürültü bile çıkar.. Hem sonra, çıplak kadın figürlü kol düğmelerini takan bir kişi neyin peşinde olabilir?.. Ya da neyin teşhiri bu?..
Bir şey daha..
Fatih Altaylı kusura bakmasın ama eşleri hanımefendi nasıl bir haleti ruhiyeyle kocasına böyle bir kol düğmesi hediye ediyor?..
Bizim geleneklerimizde kadın, kocasını her vakit sahiplenir.. Eşini sevgiden dolayı kıskanır.. Başka bir kadınla kesinlikle paylaşmak istemez!.. Bırakın yabancı kadının canlısını, resmini bile hoş karşılamaz.. Kısacası, Altaylı’nın o erotik düğmeleri takışından çok, eşinin tarzına şaşırdım!.. Yine de tercih meselesi diyoruz ve geçiyoruz esas meseleye..
Hüseyin Üzmez, nihai kararı henüz verilmemiş, son sözü söylenmemiş bir davanın başroldeki aktörlerinden biri..
Üzmez meselesine başından beri itidalli baktım!.. Bildiğiniz gibi Üzmez, geçen hafta tutuksuz yargılanmasına ileriki günlerde devam edilmesi kararıyla tahliye edildi.. Ancak Hüseyin Üzmez’in, tahliye sonrasında TV kanallarında yaptığı konuşmaları onaylamam mümkün değil.. Zaten gazetemiz Vakit de 6 aydır bu konuda nerede durduğunu açık ve net bir biçimde söylüyor.. Önceki gün bir kere daha izah etti.. 1. sayfadan verilen deklarasyona ayniyle katılıyorum.. Şunu da ifade edeyim, malûm çevrelerin mikserliğini anlıyorum.. Ancak açıklamada da ifade edildiği gibi “kartelin kuyruğuna takılanları” anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum.. Halbuki bu gazete, dost saydığı her kim varsa, hepsine en zor günlerinde destek vermiştir.. Hâlâ da vermektedir..
Şunu da unutmadan söyleyeyim;
“Vakit gazetesini ‘paçavra’ olarak niteleyen ve geçmişte de bu gazete çalışanlarının tümünü ‘meczuplar ordusu’ olarak aşağılayan, seviyesiz, seciyesiz ve de ne idüğü belirsiz bir yazar bozuntusundan ‘dua’ almayı Allah hiçbir Müslüman'a nasip etmesin!..”
Yazımıza ters köşe sorularıyla devam edelim.. Açık ve de net soralım, Hüseyin Üzmez olayına malûm çevreler tarafından gösterilen hassasiyet neden başka işlere de gösterilmiyor?.. Neden çifte standart uygulanıyor?.. Hüseyin Üzmez’in tahliye edildiği gün bazı gazetelerde yeni bir sapık haberi vardı ki; böylesini inanın ne gördüm, ne de duydum!.. Ankara’da pek çok çocuğun ve genç kızın ırzına geçtiği, bazılarına ise tacizde bulunduğu iddia edilen kask takan ve motorsiklet kullanan bir kişi yakalanıyor.. Medyaya yansıyan tarafıyla dosyanın çok kabarık olduğu anlaşılıyor.. İddialara ve medyadan öğrendiğimize göre, sapık, genç kızları takip ediyor ve önce bir isim sorup ardından da su istiyor.. Adi mülevvesin yaptığı plana bakın?.. İnsanların hamiyet duygularından nasıl da yararlanıyor?.. Milletimizin küçük-büyük hangi ferdi isteyene bir bardak su vermez ki?.. Ardından da kızın su vermek için arkasını dönmesinden faydalanıp eve giriyor ve kötü emellerini iddiaya göre gerçekleştiriyor..
Peki, kasklı sapığın ziyan ettiği çocukların ruh hali ne olacak?.. Bir değil, iki değil, beş değil, on değil.. Anneler babalar perişan!.. Çocuklar daha da perişan!..
Üstelik bu sapık Operacı çıktı.. Tenor’muş!.. Kısa adı İDOBALE olan İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin ödüllü elemanıymış hem de!.. Biliyorsunuz, opera, kimilerince çağdaşlık göstergesi sayılıyor!.. İşin enteresanı, sapık bu kurumda çalışmış..
Bir kere daha soralım; bu operacı sapık için kim doğru dürüst bir program yaptı?.. Kim bu sapık için Devlet Bakanı Çubukçu’ya Üzmez olayındaki gibi sorular sordu?.. Bakan Çubukçu, bir de bu hasta ruhlu kişinin mahvettiği kızlar için konuşsun!..
Üzmez’i mahkemeden önce yargılayıp mahkûm eden zihniyetin hangisi bu kasklı adamın yaptığı ahlâksızlığı masaya yatırdı?.. Kaç gazete bu olayı manşetten verdi?.. Nerede, Üzmez olayında rapor veren üniversite heyetini bir kaşık suda boğmak için yayınlar yapan Birand’lar, Dündar’lar, Kırca’lar?..
Sahi, neredeler?..
Güçleri sadece 80’ine merdiven dayamış ve önüne her uzatılan mikrofona konuşmayı huy edinmiş bir ihtiyar adama mı yetiyor?..
Netice-i kelâm; sapıklığın her türlüsüne lanet okuyorum..
Kim yaparsa yapsın!..
Yeri ayaklarımın altıdır!..