CHP’den AKP’ye câmi politikası...
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İzzet Er, “Cemaatinde azalma olan câmilerdeki kadrolarımızı çekiyoruz” demiş. (Vakit, 21.10.2008)
Demek ki, böyle câmiler imam ve müezzinsiz bırakılıyor/bırakılacak.
Haberi okuyunca zihnim taa eskilere, İsmet Paşa CHP’si zamanına gitti. O zaman çıkarılan bir emirle, “Cemaatsiz câmilerdeki” imam ve müezzinler alınıp başka yerlere tayin ediliyordu. Şimdiki ondan da ileri. Câminin cemaatsiz kalması bile beklenmeden, cemaatte eksiklik oluverince o câmiden imam-müezzin kadrosu alınıyor.
Bu nasıl iştir? Nasıl bir düşüncenin mahsülüdür?
Tabii ki bu karar, Başkan Yardımcısı Sayın Prof. İzzet Er ile ilgili değildir. O, sadece böyle bir kararın varlığını bildirmiş. İş ondan yukarıdan, ondan yukarıda olanlardan da daha yukarıdan geliyor.
Şöyle:
1. AKP hükümetinin Diyanet’ten Sorumlu Bakanı Prof. Mehmet Aydın idi. Sayın Aydın AKP’nin iktidara geldiği ilk senede “Cemaati azalan câmilerin kapatılacağını” söylemişti.
Sayın İzzet Er’in açıklamasının temellerini işte bu açıklamada aramak lâzım.
O zaman acizânem, “Bu tatbikat CHP tatbikatından da ileri olur. CHP, cemaati olmayan câmileri kapatıyordu. AKP, cemaati olmayan değil, cemaati azalan câmileri mi kapatacak?” diye Bakan Aydın’ı tenkit etmiştim.
Neyse ki o seneler böyle bir şey alel-acele olmamıştı. Demek ki iş zamana, soğumaya bırakılıp yavaş-yavaş tatbikata geçilmiş.
Tatbikata geçiliyor değil geçilmiş. Baksanıza Sayın Er, “Cemaati azalan câmilerin kadrosunu çekeceğiz” demiyor, “Çekiyoruz” diyor. Yani Sayın Mehmet Aydın’ın söyledikleri tatbik edilmeye başlanmış bile...
Bu noktada, zülfiyare dokunacak bir-iki şey söylemek mecburiyetindeyim.
AKP iktidarının ilk senelerinde, Diyanet’ten sorumlu Bakan Mehmet Aydın hakkında yazılar yazarak, bu sayın Bakan’ın İslâm inanç ve itikadıyla taban tabana zıt sözlerini dile getirmişsek de bu sözlerimiz Sayın Başbakan’ın bir kulağından girip öbür kulağından çıktı. Hatta kulağına bile girmedi. İşitmedi, okumadı, duymadı. “Ben Avrupa’ya gittiğimde, kiliseye çok giderim. Büyük zevk duyuyorum” diyen Sayın Aydın’ı, Diyanet’ten sorumlu bakan olarak tutmakta devam etti.
(Bakanın o sözleri için II. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri, cild: 2, s. 375. Diyanet İşleri Başkanlığı, İlmî Eserler 93)
Hatta Bakan Bey’in başka bir tatbikatı daha var: 16 rekat olarak kılınan Cuma namazının, son 6 rekatının kılınmaması için baskı yaptırdı. Bu tatbikat onun zamanında başlatıldı, şimdi Türkiye’nin birçok yerinde devam ediyor. Cemaat daha son 6 rekatı kılmadan müezzin “Alâ resûlinâ salevât” diyerek, cemaati namazı kılmamaya zorluyor.
Tabii ki bunda müezzinlerin bir suçları yok. Onlara, böyle yapmalarını müftüler emrediyor. Müftülere Diyanet, Diyanet’e de bakan Bey... Daha ilerisi ise mechulümüz...
Peki Bakan Bey’i buna sevk eden sâik ne?
Bakan Bey, acaba başına buyruk olarak, “Ben böyle kılınmasını istiyorum” diye kendi başına mı aldı bu kararı? Olabilir mi?
Sayın Başbakan, Cuma namazları kılıyor. Eski köye yeni âdet getirilerek, Cuma günü kılanan son 6 rekatın kılınmasına engel olunduğunu görmüyor mu?
Görmez olur mu? Cuma namazı kılan insan nasıl görmez bunu?
Peki ne diyor buna? İşte meselenin can alıcı tarafı bu.
Sayın Başbakan imam-hatip okulu mezunu. Evet biliyoruz; imam-hatip mezunu bir kimse din âlimi olamaz. Ama en azından Cuma namazı bilgisine sahiptir..
Öyleyse bu suskunluk nedir? Neyin nesidir?
Değerli okuyucular, biliyor musunuz bu Cuma namazı meselesiyle ilgili zaman-zaman müftüler ile cemaat arasında kavgalar oldu. Halk, “Bizim namazımızdan ne istiyorsunuz? Eski köye yeni adet mi getiriyorsunuz? Bize son 6 rekatı niye kıldırmak istemiyorsunuz” diye müftülüklere yürüdü. Bu kavgaların olduğu yerlerden birisi meselâ bizim Kırıkkale, birisi Balıkesir/Sındırgı...
Sevgili hükümetimiz, halkın tepki gösterdiği yerlerde biraz direti. Sonra baktı ki olmuyor, vazgeçti.
İstanbul gibi kritik noktalarda ise bu tatbike hiç gidilmedi. Ses çıkarmayan yerlerde ise devam ediliyor.
Meselâ, Çıldır gibi uç yerlerde, Çanakkale’de, İzmir gibi kozmopolit yerlerde, hatta Konya gibi mütedeyyin ama ses çıkarayan birçok yerlerde, Cuma günü namaz 6 rekat eksik kılınıyor-kıldırılıyor. İtiraz eden yerlerde ise tam kılınıyor.
Özet: Şu anda Türkiye’de iki çeşit Cuma namazı kılınıyor. Bir kısmı 16 rekat bir kısmı 10 rekat.
Bunu başlatanın Bakan Mehmet Aydın olduğunu söylemiştim. Hatta bu tatbikatın kaldırılması ve vatandaşın ne kadar namaz kıldığına karışılmaması için Bakan Cemil Çiçek’e bir yazlıkta müracaat edilmiş, Sayın Çiçek bunu Bakan Aydın’dan rica etmiş fakat vazgeçirememiştir. Hatta aralarında bu hususta münakaşa bile olmuştu.
Bunu ben başka bir kaynaktan duyup Sayın Çiçek’e sordum, Bakan Bey doğru olduğunu söyledi.
Değerli okuyucular, size hayret edeceğiniz bir şey söyleyeyim mi?
Cuma namazında son 6 rekatın kıldırılmama kararı kime ait biliyor musunuz?
AKP’den önceki Ecevit-Bahçeli-Yılmaz koalisyonuna... Yani o zaman alındı...
Hayret edilecek tarafı şu.
Bu karar koalisyon zamanında alınmakla beraber, o zaman da tatbik edilemedi/ettirilemedi.
Niçin?
Niçin olacak! Bilmiyor musunuz, milletin ezan ve namazına el atana bu millet ne diyor?
Ne diyecek “Bunlar din düşmanı” diyor.
Velhasıl, kendilerinden önceki koalisyonun aldığı ve tatbik edemediği bu kararı maalesef AKP tatbik sahasına koydu. Hem de câmi cemaatiyle müftüleri karşı karşıya getirme, kavga ettirme pahasına...
Peki ama sormak hakkımız değil mi?
Derdiniz ne?
Eğer bir yetkili Türkiye’de böyle bir şey yok demek istiyorsa, buyursun diyebiliyorsa desin.
Ama, Bakan Mehmet Bey’in “Câmi kapatma” sözünü hatırlatarak, “Diyanet bunu kendiliğinden yapıyor” demiyoruz. Zaten yapamaz da...
Bu kadro çekme meselesi üzerinde daha durulması icap ediyor.
Şimdilik bu kadar...