Mahallemizin çocuğuna döve döve sahip çıkalım
Türkiye’nin gündeminde “mahalle” kavgaları -galiba ufuktaki seçim ikliminin etkisiyle- yine zirve noktasında. Oturup kalkıp yeni bir mahalle kavgasına girişiyoruz… “Bizimkiler böyle böyle yapıyor ama sizinkiler de şöyle şöyle yaptı” tartışması daha çok…
Gerçek şu ki bugünkü toplumumuzda her koyun kendi bacağından asılmıyor. Her koyunun bir mahallesi var. Mahallesiyle birlikte asılıyor her koyun. Onun için koyunlar arası her itişme mahalleler arası bir savaş mahiyeti kazanıyor kendiliğinden.
Bu anomalinin elbette sosyokültürel yapımızdaki tarihî ve güncel birtakım gelişmelerle ilgisi var… İmparatorluğumuzla birlikte geleneksel toplum yapımızın da dağılmasının ardından modern anlamda bir millet olma hedefimizin önüne çıkan en büyük engel 1950’lerden sonraki süreçteki hızlı şehirleşme ve örneği görülmemiş büyüklükteki iç göç hareketi oldu. Köyler köy olma özelliğini kaybetti, şehirler şehir özelliğini. Bırakın millet olmayı, bugün modern anlamıyla toplum vasfı taşıdığımız bile tartışılır.
Demek istediğim, bizde insan toplulukları henüz “toplum” şeklinde örgütlenme aşamasına ulaşabilmiş olmadıklarından bu ülkede hâlâ mahalleler şeklinde ayrışıyoruz. Kadim zamanların kabileleri gibi... Kabile mensupları kendi kişisel özellikleri itibarıyla değil mensubiyetlerinin gerekleri bakımından bu dünyada bir yer kaplamaktadırlar. Bunların hiçbir kişisel özelliği veya eylemi mensubiyetlerinden bağımsız olarak değerlendirilemez. Sözgelimi bir insanın herhangi bir alandaki başarısı kabilesinin başarısı, işlediği suç kabilesinin suçudur.
***
Burada siyasetin rolü de aslında olması gerektiği şekilde pozitif bir nitelik taşımıyor. Siyaset mahalleyi toplum, toplumu millet haline getiremedi ama “kabileler konfederasyonu” oluşturdu. Daha doğru bir tabirle, cepheler ortaya çıktı. Böylece binlerce mahalle bir noktada birkaç büyük mahalle şeklinde bir araya gelmiş oldu.
Bu sağlıklı bir yapı mı? Tabii ki değil. Sürdürülebilir bir çözüm sunmadığı gibi ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı gücü “mikro mahalle” zihniyetinden kat kat daha fazla.
Mahalle veya kabile zihniyeti problemlere çözüm üretmiyor, tepki üretiyor. Hatta çoğu zaman tepkimiz sorunların kendisine değil bu sorunların tezahürlerine, semptomlarına karşı gelişiyor.
Dolayısıyla fikrimiz olmadığı ama tepkimiz olduğu için mahalle kavgalarımızın konusu da fikirlerimiz olmuyor. Zaten kavga eden taraflar konu bir fikir anlaşmazlığı olsa belirli bir aşamadan sonra belki oturup konuşacaklar, konuşup anlaşacaklar. Ortada fikir olmayınca bu da olmuyor.
***
Mesela, “solcu bir şair” iktidar yanlısı gazeteye röportaj vermiş diye lince uğruyor. Daha doğrusu, mahallesi döve döve sahip çıkıyor kendi çocuğuna. Çok fazla tanımıyorum röportaj veren kişiyi. Geçmişte dergilerde rastladığım ürünleri hiç ilgimi çekmeyen bir imza. Ama galiba sol çevrelerde itibarı varmış. Oluyor bizim memlekette bu. Sadece sağcıların bildiği, sadece solcuların tanıdığı “şair”ler kendi mahallelerinde şairlik ederler. Tıpkı kadim çağlardaki kerameti kendinden menkul kabile büyücüleri gibi... Öbür kabilelere faydası dokunmaz. Zaten büyülerinin, tılsımlarının veya şerbetlerinin gücü de yalnızca kendi kabilesinin sınırları içinde geçerlidir, başkalarını etkilemez nedense.
Demek ki adı geçen kişi böyle değil. Kendi mahallesini aşmış, toplumun bütününe mal olmuş. Ne güzel… Öyle olmasa karşı mahallenin solculara sevgi duyduğu söylenemeyecek gazetesi neden röportaj yapmak için onca isim arasından bu ismi tercih etsin?
Her neyse... Bahse konu kişinin karşı mahalleyle ilişkisinden ziyade kendi mahallesinin bu ilişkiye gösterdiği tepkide problem var. Peki, kendi mahallesinin mensupları bu kişiye neden bu kadar çok kızmışlar? Yanlış bir şey mi söylemiş, arkadaşlarını ele mi vermiş, sırlarını mı paylaşmış, mahallesinin ipliğini pazara mı çıkarmış? Anlaşıldığına göre hiçbiri değil. Kendi arkadaşları “öteki mahallenin çocuklarıyla oynadığı için” kızıyorlar kendisine… Bu kadar çocukça… Bu kadar ilkel…
Arkadaşının söylediklerinde yanlış bir şey olduğunu düşünüyorsan kızarsın, eleştirirsin, hatta yerden yere vurursun tabii ama “onlarla niye konuşuyorsun” diye eleştiri mi olur?
“İnsanlığın çocukluk çağı”ndan bugüne bir arpa boyu yol alınamamış gibi…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.