Kalplerin Allah’ın elinde olduğuna iman eden insanların son ölüm korkula
Peygamber Efendimiz aleyhisselam’dan en çok hadis rivayet eden sahabi olan Ebu Hureyre radıyallahu anhu vefat etmeden önce son anlarında dayanamayıp ağladı. Kendisine;
– Seni ağlatan nedir, diye sorulunca şöyle
cevap verdi :
– Çıkılacak sefer uzun, azık az, yakîn zayıf ve Sırat’ın üzerinden geçerken cehennem ateşine düşme korkusu var.”[1]
Subhanallah…!
Bu sözleri sıradan bir insan söylemiyor!... Dünyadaki bütün ibadetlerin kendisine de eksiltmeksizin aktarıldığı büyük sahabi söylüyor…
Yani Ebu Hureyre radıyallahu anhu son ölümden korkuyor!... Bize ne oluyor da son ölümden korkmuyoruz! Bu eminliği nereden alıyoruz?.... Devam edelim;
Süfyan-ı Servi bir gece ağlarken insanlar “Günahlarına mı ağlıyorsun?” dediler. Eline bir saman çöpü aldı ve “Günahlar bundan daha hafiftir. Ben asıl kötü hal üzere ölme korkusundan ağlıyorum. Çünkü asıl ağlanılacak ve ihtimam gösterilecek şey budur” dedi.
O yüzden: “Öte dünyadaki yerini görünceye dek gözyaşını dindirme” denmiştir.
Birisi: “Ötedeki halini görünceye dek gözüne uyku sürmesi çekme” demiştir.
Birisi de: “Akibetinin ne olacağını bilmeden sevinçli olan kimse tevbe etmiş sayılmaz” demiştir.
Vefat anı yaklaştığında İbrahim en-Nehai ağladı. “Neden ağlıyorsun?” dediler. “Ben Rabbimin katından gelecek bir elçi bekliyorum. Bilmiyorum, acaba beni cennetle mi müjdeleyecek cehennemle mi?” dedi.
Muhammed b. Sirin vefat edeceği zaman ağladı. “Seni ağlatan nedir?” dediler. “Geçmiş günlerdeki gevşekliğime, yüksek cennet için gerekli amelimin olmayışına ve kızgın cehennem ateşinden koruyacak amelden yoksun oluşuma ağlıyorum” dedi.
Ebu Atiyye ölüm vakti yaklaştığında korktu, endişelendi. “Ölümden mi korkuyorsun?” dediler. Nasıl korkmam. Bir anlık şey ve beni hangi yola sokacağını bilmiyorum” dedi.
Fudayl b. Iyaz vefat edeceği zaman bayıldı. Sonra ayıldı ve “Vay halime! Yolum uzak, azığım az!” dedi.
Amr b. Abdikays ölüm döşeğinde ağlamaya başladı. “seni ağlatan nedir?” dediler. Yüce Allah’ın “Allah ancak müttakilerden kabul eder” (Maide: 27) buyruğundan dolayı ağlıyorum dedi.
Bir zat nefsine nasihat ederek ve azarlayarak şöyle diyordu: “Şu günler geçip gitmeden acele davran. Ömrünün gece ve gündüzlerinin bekçiliğini yapmada gayretli ol. Kendini kazılmış kabirlerin yanında, gerçekleşmiş dehşetli olayların içinde, müttakilerin parlayan yüzlerinin karşısında ve boyunları eğik asileri başucunda say. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “O günahkarları Rabblerinin yanında başları öne eğik ve “Rabbimiz! Gördük, işittik. Şimdi bizi geri dönder de salih ameller işleyelim. Biz yakinen inanmışlarız, derlerken görseydin.” (Secde: 12). Ey nefis! Takva ehli çalıştı, korku ehli hazırlık yaptı, salihler sevindiler, rahatladılar, vaizler nasihat ettiler, haykırdılar. İlim ancak gayretle elde edilir. Para da ancak yorularak kazanılır. Ey kendisini kurtarmaya gayret eden kul! Niyetlendiysen hemen harekete geç, azmettiysen sabır ve sebat et. Iyi bil ki son safta olan izzet ve şerefi elde edemez.[2]
Seleften biri şöyle der: “ağlayan gözler değil, asıl onu ağlatan kitapta önceden yazılmış olanlardır.”
Süfyan-ı Sevri (rh.a) Salihlerden birine şöyle der: “Cenab-ı Hakk’ın senin hakkındaki (said veya şaki olduğun dair) bilgisi seni hiç ağlattı mı?” Salih zat şöyle karşılık verdi: “Beni ebediyen sevinemeyecek durumda bıraktın.”
Süfyan-ı Sevri, işlemiş olduğu amellerden ve nasıl bir sonla gideceğinden dolayı şiddetli endişe duyar ve ağlayarak şöyle derdi: “Levh-i mahfuzda şaki olarak yazılmış olmaktan korkuyorum.” Yine ağlayarak şöyle derdi: “Ölüm anında imanımı kaybetmekten korkuyorum.”
Malik b. Dinar da (rh.a) gece boyunca ibadet eder, sakalını eliyle tutarak şöyle derdi: “Ya Rabbi! Sen cennete kimlerin gireceğini ve cehenneme kimlerin gireceğini biliyorsun, acaba Malik’in evi bunlardan hangisinde?”
Hatim-i Hasan (rh.a) derki: “kimin kalbi şu 4 konuda korku taşımıyorsa aldanmıştır ve cehennem ehli olmaktan kurtulmuş sayılmaz.
Birincisi: Şunlar cennetliktir, şunlar cehennemliktir denildiği misak gününün korkusu. İnsan ise bu 2 grubun hangisinde olduğu bilmemektedir.
İkincisi: Üç karanlık içine yaratılıp meleğin kendisine şaki veya said olarak hitap ettiği günün korkusu. Şakiler arasında mıdır yoksa saidler arasında mı, bu konuda da bir bilgisi yoktur.
Üçüncüsü: Ölüm meleğinin geldiği günün korkusu. Ölüm meleğinin, Allah’ın rızasını müjdelemek üzere mi yoksa Allah’ın öfkesini mi haber vermek üzere geleceğini bilmemektir.
Dördüncüsü: İnsanların bölük bölük topraktan çıkarılarak haşir meydanına doğru gittiği günün korkusu. Burada da insan said veya şakilerden hangi bölük içinde yer alacağını bilmemektedir.”
[1] Tenbîhü’ l- Müğterrîn
[2] Muhammed Selman, Iğtinamu’l-Evkat S. 144-148.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.